Orta Çağ tıbbının önde gelen ismi: İbni Sînâ

İbni Sînâ, sağlığın korunması konusunu öncelikle El-Kanûn fi’t-Tıbb kitabının birinci cildinde ele alır. Burada sağlığı koruyan sebeplerin başında “hava”yı işler ve havanın sağlığı nasıl etkilediğini anlatır. Buna bağlı olarak mevsimlerle sağlığın ilişkisini, iklimlerin insan bedenine etkisi ve sağlıklı kalmak için neler yapılması gerektiğini anlatır.

BİN yıl önce, Ağustos 980 tarihinde, bugünkü Özbekistan sınırları içindeki Buhara şehrinin Efşene köyünde dünyaya gelmiştir. Haziran 1037 tarihinde Hemedan’da (veya İsfahan), elli yedi yaşında vefat eden İbni Sînâ, sadece filozof olarak değil, aynı zamanda bilgin olarak da hem İslâm dünyasında, hem de Orta Çağ Hıristiyan dünyasında tanınmış ve ün kazanmış bir Türk filozofudur.

Diğer İslâm filozoflarına nispetle hakkında daha fazla bilgi bulunmaktadır. İslâm dünyasında “İbni Sînâ” adı ile meşhur olup bilim ve felsefe alanındaki eşsiz konumunu ifade etmek amacıyla Orta Çağ âlim ve düşünürleri tarafından kendisine verilen “eş-Şeyhü’r-Reîs” unvanı ile de bilinir. Ayrıca “hüccetü’l-hak, şerefü’l-mülk, ed-düstûr” gibi vasıflarla da anılmıştır. Batı’da genellikle “Avicenna” olarak bilinmekte ve “filozofların prensi” diye nitelendirilmektedir.

Aslen Belhli olan babası Abdullah, Buhara’ya yerleştiğinde iyi bir eğitim almıştır. İsmailî görüşe sahip olduğu anlaşılmıştır. Buradaki İsmailîler ile sürekli irtibat hâline geçtikten sonra evini felsefe, geometri ve Hint matematiği ile ilgili konuların tartışıldığı bir merkeze dönüştürmüştür. Dolayısıyla denilebilir ki, “İbni Sînâ, erken denilebilecek bir zamanda felsefî tartışmalara aşinalık kazanmıştır”.

İbni Sînâ beş yaşında eğitime başlamış, olağanüstü bir zekâya sahip olduğundan kısa sürede ilerlemiş, dinî ilimlerde yüksek bir duruma gelmişti. Onun zihnî derinliğini temellendirecek olan ilmî seviye, 980 yılından başlayıp 997 senesine kadar ilk aşamada gelişmiştir. Zira İbni Sînâ, 16 yaşına geldiğinde erken ve hızlı gelişen zekâsıyla normal yapıdaki insanlara nazaran hayret uyandıracak kadar bilgiye sahipti. Nitekim on altı yaşındayken devrin klasik eğitimini tamamlamış, mantık ve geometri okumuş, hatta kendisine yardım eden hocalarının bile hatalarını bulabilecek kadar ilerlemişti.

İbni Sînâ ve tıp

Felsefenin bütün disiplinlerinde iyi bir donanıma sahip olduktan sonra tıp tahsiline başladı. Kaynaklarda İbni Sînâ’nın tıp alanındaki hocaları arasında El-Mesîhî ile Şamanîlerin saray hekimi El-Kumrî’nin isimleri zikredilmektedir. Tıp alanında da hocalarından bir müddet ders aldıktan sonra kendini geliştirmişti. Tıp literatürünü takip ediyor, bu konudaki kitapları satın alıp okuyordu.

On yedi yaşındayken Şamanoğulları hükümdarı Nûh bin Mansûr hastalanmış, hiçbir hekim tedavi edemeyince genç hekim İbni Sînâ çağrılmıştı. İbni Sînâ hükümdarı sağlığına kavuşturmuş, böylece ünü bütün o çevrede konuşulur olmuştu.

On sekiz yaşında saray hekimliğine atandı. Böylece sarayın özel kütüphanesi kendisine açıldı. Buradaki tıp kitaplarını okuyup incelemesi, kendisinin tıp alanında rakipsiz duruma ulaşmasını sağladı.

İbni Sînâ, 21 yaşında iken çok önemli iki matematik eseri yazdı. Babasının ölümü ve Buhara’daki siyâsî durumun bozulması üzerine burayı terk eden İbni Sînâ, çeşitli bölgelere seyahat etmiştir. İlk olarak Harezm’de bir kasaba olan Gürgenç’te Emir Ali’nin himayesine girmiştir. Burada emirin sarayında Bîrûnî, El-Mesîhî, İbnü’l-Hammâr ve İbni Irâk gibi âlimler de bulunuyordu. İbni Sînâ ile Bîrûnî arasında fizik ve astronomiye dair sohbetler ve tartışmalar çok faydalı oluyordu.

İbni Sînâ burada iken Gazneli Mahmud, Emir Ali’ye mektup göndererek meclisindeki âlimleri sarayına göndermesini istemiş, İbni Sînâ kabul etmeyerek gitmemiştir. Bu önemli karardan sonra Gürgenç’te kalmayı da tehlikeli görerek oradan ayrılmıştır. Gazneli Mahmud, İbni Sînâ’yı buldurmak için resmini yaptırıp çoğaltarak çeşitli bölgelere gönderdiyse de yakalanmamıştır.

İbni Sînâ, 1012 yılında şiddetli bir hastalığa yakalanmış, gittiği yerlerde rahat edememiş ve Gürgenç’e geri dönmüştü. Burada, daha sonra kendisinden hiç ayrılmayan ve biyografisini kaleme alacak olan talebesi, asistanı ve dostu olan Ebû Ubeyd el-Cûzcânî ile tanıştı. Gürgenç’te rahat bir ortama kavuştu. Bir yandan önemli eserlerini kaleme almış, bir yandan da ilmî ve felsefî konularda dersler vermeye devam etmişti.

İbni Sînâ, 32 yaşındayken Büveyhî hükümdarı Şemsüddevle’yi ağır bir hastalıktan kurtarmıştı. Bu başarısı onun vezirliğe yükselmesine sebep oldu. Siyâsî faaliyetlerin ağır yükü altında çalışmalarına da devam etmiştir. Bu sırada öğrenci yetiştirmeyi de ihmâl etmedi. Gündüzleri devlet işleriyle meşgul olduğu için geceleyin ders veriyor, özellikle “Eş-Şifâ ve “El-Kanûn fi’t-Tıbb” gibi eserlerinin yazılmış olan bölümlerini talebelerine okutuyordu.

1021 yılında, koruyucusu Şemsüddevle ölünce, yerine geçen oğlunun hizmetine girmiş ama vezirlik teklifini kabul etmediği ve ayrıca kendisine düşmanlık besleyen bazı kişilerin de aleyhinde bulunması üzerine 1023 yılında Ferdecân Kalesi’ne hapsedilmişti. Kaledeki zindanda dört ay geçirmiş, dostu Cûzcânî tarafından zindandan kaçırılmıştı. Daha sonra büyük bir öğrenim merkezi olan İsfahan’a gitmiştir.

1024 yılından, vefatı olan 1037 yılına kadar olan devrede İsfahan’da kaldı. Burada kaldığı yıllar boyunca uzun bir huzur dönemi geçirdi. Bu sırada çok sayıda önemli eser kaleme aldı. Fakat birçok tarihsel olay bu rahatı bozdu.

Gazneli hükümdarı Sultan Mesud’un İsfahan’ı almasından sonra evi ve kütüphanesi yağmalanmış, kitap ve aletleri hasar görmüştü. Bu zamanda İbni Sînâ büyük bir sarsıntı geçirdi, sağlığı da bozuldu. Onun devrinde yaygın olan kulunç hastalığına yakalandı. Kendini tedavi etmeye çalışan İbni Sînâ, bir ara tekrar sağlığına kavuşur gibi olduysa da tam iyileşemedi.

Alâüddevle Hemedan’a sefere çıktığında, onunla beraber bulunduğu sırada yolda tekrar hastalandı. İyice rahatsızlanınca kendini tedavi etmekten vazgeçti. Asistanlarının da tedavi etmesine müsaade etmedi. 1037 yılında, 57 yaşındayken öldü. Mezarı Hemedan’dadır.

Eserleri

Bilindiği kadarıyla İbni Sînâ’nın 276 kitabı vardır. Bunlardan 43 tanesi tıbba aittir. Kitaplarının çoğunun ya tamamı veya bir kısmı kaybolmuştur. En önemli eserleri Eş-Şifa, El-Necat, El-Kanun fi’t-Tıbb ve El-İşaret’tir. İbni Sînâ, felsefede Aristo’nun en iyi yorumcusudur. Aristo felsefesi ile onun İskenderiyeli yorumcularını, bilhassa “Yeni Eflatuncular”ı kaynaştırmış, bu fikirleri Tevhid (Tanrının birliğini bilme ve bu birliğe inanma) inancı ile uzlaşacak tarzda yorumlamıştır. Doğu dünyası, Yunan felsefesinde İbni Sînâ’dan daha büyük bir yorumcu bulamamıştır.

İslâm felsefe geleneğinin zirvesinde Kindî ile beraber çok önemli yere sahip olup, bu sisteminde özellikle Farabî’ye çok şey borçludur. Kendisi bir bakıma Farabî’nin öğrencisi kabul edilmekle birlikte üstadını aşmış, tarih içerisinde onun adını ikinci derecede bırakmıştır.

Büyük bir filozof olduğu kadar ünlü bir hekim olan İbni Sînâ, bu alandaki eserleriyle İslâm dünyasıyla birlikte Avrupa tıp geleneğini de derinden etkilemiştir. Onun Batı’daki etkisi 17’nci yüzyıla kadar sürmüş ve tıbbın kurucuları olan Hipokrat ile Galen’in şöhretini gölgede bırakmıştır.

İbni Sînâ ve sağlığın korunması

İbni Sînâ’nın tıbbında sağlığı koruma konusuna çok önem verildiğini görüyoruz. O bir hekimdi ve önceliği insanları hastalandırmamaktı. Kendisi tıbbın tarifinde de sağlığı korumanın tedavi etmek kadar önemli olduğuna değinir. Bunu tıp eserlerinin başında şöyle belirtir: “Tıp ilmi sıhhatte ve hastalıkta insan bünyesinin hâlini öğretir. Sıhhatte olanlarının sağlığını muhafaza ve hastaların sıhhatlerini geri getirmek bu ilim sayesinde kabildir.”

Bir başka eserinde de, “Tıp biliminin amacı, insanı yaratıldığı ekliyle sağlıklı durumda yaşamasını, hastalanması durumunda eski hâline döndürülmesini temin etmektir” demektedir.

İbni Sînâ, sağlığın korunması konusunu öncelikle El-Kanûn fi’t-Tıbb kitabının birinci cildinde ele alır. Burada sağlığı koruyan sebeplerin başında “hava”yı işler ve havanın sağlığı nasıl etkilediğini anlatır. Buna bağlı olarak mevsimlerle sağlığın ilişkisini, iklimlerin insan bedenine etkisi ve sağlıklı kalmak için neler yapılması gerektiğini anlatır. Daha sonra “hareket ve sükûn” konusunu işler. Burada sporun bedene olan faydasını ve hangi sporların yapılması gerektiğini anlatır. Daha sonra “uyku” konusunu ele alır.

İbni Sînâ, sağlığı korumada yiyecek ve içeceklerin insan bedenine etkisine çok önem verir. Gıdaların ne zaman nasıl yenmesi gerektiği ve yemek konusunda bedenin sağlığını bozacak ve hastalandıracak hangi durumlardan kaçmak gerektiği konusunu işler.

Kitabında bedeni hastalandıran atıkların bedenden atılma yollarını gösterir. Kusma, ishal etme konularına değinir ve burada hamam konusunu işler. Hamam ve banyoların sağlığı koruma açısından önemine değinir, her türlü kaplıca sularının faydalarını anlatır.

İbni Sînâ, tıp eserlerinde sağlığı korumak konusunda birçok özlü söze yer vermiştir. Bunların bşrkaçı şöyle:

“Sıhhati hıfz için lâzım gelen tedbirlerin ilki riyazet, ikincisi gıda, üçüncüsü uykudur.”

“Yemekte mideni tamamen doldurmadan önce yemekten elini çek.”

“Perhiz, tabiatın yardımcısı ve her türlü dert ve hastalıktan kurtaran şifacısıdır.”

“Fevkalâde muhtaç olmadıkça hiçbir ilaç ve şerbeti içme.”

“Tıp ilmi iki beyte sığdırılmıştır: Az ye, yedikten sonra hazım oluncaya kadar başka bir ey yeme.”

“Şifa, yemeğin hazım olunmasındadır.”

Yukarıda da görüldüğü gibi, İbni Sînâ, tıp eserlerinin hepsinde sağlığın korunmasını ön plâna almıştır.