Orman yakanlara idam az gelir

Bir ağacın dalı etmeyecek adamlar bazen suçüstü yakalanıyor. Bildiğimiz terör örgütlerinin mensubu çıkıyorlar çoğunlukla. Bazıları da turist kılığında dolaşan sarı kafalar. Verilen cezaların en ağırı bile hafif. Yanan ağaç sayısınca idam verilse yetmez. Üstüne, zarar gören hayvancıkların sayısınca idam eklense yine yetmez.

ORMAN yangını haberlerini sâkince tâkip edebilmek çok zor. Diğer haberlerden bir farkı yokmuş gibi davrananların, insanlığından şüphe etmek gerekir. 

Güzelim ağaçlar cayır cayır yanarken, ekipler havadan ve karadan söndürmek için çırpınırken, hayatı pahasına gece gündüz mücadele ederken, ekran karşısında oturup seyretmek, herkesin yapacağı bir şey değil. 

Alevlerin görüntülerine bakmak, insanın yüreğini yakıyor. 

Canını dişine takmış ormancıların, itfaiyecilerin mücadelesini görüp de o sırada çorbaya kaşık sallamak, eldeki çatalı karpuza uzatmak, çekirdek çitlemek, bacak bacak üstüne atıp çay kahve içmek, gülmek eğlenmek, bırakın insanı, hayvana bile yakışmaz. 

Bir ağacın nasıl yetiştiğini, bir ormanın nasıl oluştuğunu bilen, düşünen ya da en azından tahmin eden biri, o yangını içinde hisseder. 

Yalnızca ağaçlar yanmıyor. 

Ormanlarda yüzlerce yıllık ağaçların yanında, kurdu kuşu, börtü böceği de var. 

Karıncasından kaplumbağasına kadar… Hepsi zarar görüyor. Yuvaları, yavruları, kendileri... 

Aynı anda birçok yerde başlayan yangınların, kendiliğinden çıkmadığını tahmin ediyoruz. 

Aklımıza başka ihtimal gelmiyor. 

İhmalden çok kasıt. 

Orman yangınları, dünyanın neresinde olursa olsun, üstünde yaşayan herkesi etkiler. 

Siyah takım elbiseli adamların çizdiği sınır çizgilerinin hiçbir anlamı yoktur. 

İster Avustralya’da, ister Amerika’da… Her yangın bize de zarar verir. Bizdeki her yangın da oralarda yaşayanlara. 

Herhangi bir ülkeye zarar vermek için başka diyarlardan gelip yangın çıkarmak, içinde bulunduğu geminin gövdesine delik açmaktan farksız. 


Bir ağacın dalı etmeyecek adamlar bazen suçüstü yakalanıyor. 

Bildiğimiz terör örgütlerinin mensubu çıkıyorlar çoğunlukla. 

Bazıları da turist kılığında dolaşan sarı kafalar. 

Verilen cezaların en ağırı bile hafif. 

Yanan ağaç sayısınca idam verilse yetmez. 

Üstüne, zarar gören hayvancıkların sayısınca idam eklense yine yetmez.

Orman yangınları hakkındaki düşüncemiz budur. 

Kısaca anlatmaya çalıştık. 

Ağaçlar ve ormanlar bizim için son derece değerli, güzel ve faydalı. 

Ya insan? 

Yeryüzündeki her şey insana hizmet için. 

“Her şey”in içine, akla gelen ne varsa dâhil. 

Gördüğümüz, bildiğimiz kadar, hiç görmediğimiz ve bilmediğimiz şeyler de içinde yer alır. 

Buradan trafik levhalarına geçelim. 

Ağaçla ormanla trafik levhasının ne alakası var demek geçse de aklınızdan, hemen karar vermeyin. 

Yan yana oldukları zaman, son derece önem arz ediyor. 

Belediyelerin ve Karayolları’nın çalışanlarına hürmet ve takdirlerimizi sunalım öncelikle. 

Trafik levhalarının ne kadar faydalı olduğunu uzunca anlatmak gereksiz. 

İşaret ve uyarı levhaları, trafiği düzene sokmak için bir mecburiyet. 

Ve her birinin bir standardı var. 

Ne kadar yüksekte bulunacağı, nerede olacağı, hepsi belirlenmiş. 

Bazı yerlerde levhalara yakın dikilmiş olan fidanlar zaman içinde büyüyor ve dalları yaprakları levhayı kapattığı için görülmesine mani oluyor. 

Sapmanız gereken yeri tam geçerken görüyorsunuz. 

O vakitten sonra da dönmek mümkün değil. 

Git babam git… Bakalım nereden toparlayacaksınız? 

Hâlbuki o dalların kesilmesi gerekiyor. 

Orada önemli olan trafik levhası. 

Bir iki dalını kesmekle ağaca zarar vermiş olmazsınız. 

Ya ihmalden, ya farkına varmamaktan ya da çekinmekten o dallar gittikçe büyüyor. 

Basit bir konu gibi görünse de üstünde durulması gerekir. 

Orada önemli olan bir ağacın dalı mı, levhaların uyarısı mı? 

Çekinmek dedik… 

Abes gibi gelebilir. 

Fakat ülkeyi sarsan Gezi kalkışmasının birkaç ağaç yüzünden başladığını unutamayız. 

Gerçi sonradan “Mesele ağaç değil, sen hâlâ anlamadın mı?” gibi veciz açıklamalar gördük ama ne fayda? 

Âşık Ömer’in “Şu karşıdan gelen dilber / Gelir amma neden sonra…” dediği gibi bir durum söz konusu. 

İsyan başlamış bir defa… 

Tansiyon yükselmiş, çarşı pazar karışmış, ölen yaralanan olmuş, memleketin altı üstüne gelmiş, arabalar yakılmış, cankurtaran araçları devrilmiş, vitrinler yıkılmış, kaldırım taşları sökülmüş, dükkânlar yağmalanmış, manifestolar okunmuş… 

Empatiden bahsedilmiş. 

Anlamak lâzım geldiği söylenmiş. 

“Anlıyoruz” bile denmiş… 

Ancak, fakat, amma, ne var ki… 

Asıl meseleyi vaktinde görmek gerekir. 

Tabelayı da… 

Sapılacak yere de vaktinde sapmak şart. 

O levhalar süs için mi konuluyor?

Bir iki ağaç dalının kapatması yüzünden, yarım saat ileri gidip tekrar dönmek zorunda kalanların vakit kaybı, yakıt masrafı hiç de küçümsenecek boyutta değildir. 

Can sıkıntısı da cabası. 

Trafik levhalarına boya ve/ya kurşun sıkarak zarar vermekten farkı yok ağaç dallarıyla kapatmanın. 

“Biz ne yapalım, o fidan zamanında küçücük bir fidandı, sonradan kendiliğinden büyümüş” diye savunma anlayışı olmaz. 

Büyüyüp engel olana müdahale edilmesi, daha vaktiyle öngörülmesi gerekir. 

Usulünce kesmek, ağaca zarar değildir merak buyurmayın, aksine faydalıdır. Budamak, ağacı daha da güçlendirir. 

Bir araştırılsa, net şekilde ortaya çıkacaktır; o yüzden şimdilik tahmin yürütebiliriz. 

Bendeniz şöyle düşünüyorum: 

Özellikle koca şehirlerde trafikte dolaşan araçların en az onda biri, yanlış yönde ilerlemekte ve dönüş için fırsat kollamaktadır… Direksiyon başında bulunanlar, doğru yolu bulmak adına ter dökmektedir.