Opus Operasyonu

Ortaya çıkan bilgiler, ülkemizin Libya’da üstlendiği rolün hem Libya’nın meşru hükûmetinin devamı, hem Akdeniz’deki çıkarlarımız, hem de bölgenin selâmeti için ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gösteriyor. Ülkemizin üstlendiği bu rol olmazsa, muhtemelen Hafter Libya’ya hâkim olmuş, bölgede istikrarsızlık artmış, Akdeniz’de ise ülkemizi kıyılarımıza hapsetmek isteyen ittifak genişlemiş ve güçlenmiş olurdu…

ARAP Baharı’ndan sonra karışıklıkların ve bölünmelerin olduğu yerlerden biri olan Libya’da meşru hükûmeti devirmeye çalışan darbeci Hafter, Nisan 2019’da bunun için harekete geçtiğinde, onun en büyük destekçileri arasında Rusya, BAE ve Mısır yer alıyordu. ABD ise görünürde meşru hükûmeti destekliyordu. En azından Hafter’e doğrudan desteği, bilinen bir durum değildi. Ama geçtiğimiz günlerde ABD kamuoyuna yansıyan bilgiler, durumun böyle olmayabileceğini gösterdi.

Eski ABD Başkanı Trump’a yakın olan ve Irak’ta onlarca sivilin ölümünden sorumlu olan Blackwater isimli güvenlik şirketinin Libya’nın meşru hükûmetini devirmek için Hafter’e destek verdiği ortaya çıktı. Bu destek, ABD kamuoyuna sızan bir BM raporunda açıkça dile getiriliyor.

ABD adına bazı örtülü operasyonlara imza attığı değerlendirilen Blackwater şirketinin kurucu olan Erik Prince, Trump döneminde Eğitim Bakanı olarak görev yapan Betsy DeVos’un kardeşi. Yani Prince, Trump’a çok yakın bir isim…

Mısır aracı, BAE merkezli şirketler tedarikçi

Bilindiği üzere Hafter, meşru Libya Hükûmetini devirmek için Nisan 2019’da bir saldırı düzenledi. Hafter bu saldırıyla Tablus’u ele geçirip Libya’ya tamamen hâkim olmayı plânlıyordu. Ama sonuç istediği gibi olmadı. ABD kamuoyuna yansıyan bilgilere göre, bu saldırıdan yaklaşık 10 gün önce Erik Prince, Hafter ile görüşmüş ve bu görüşmeye Mısır aracılık etmiş.

Bu görüşmeden sonra Blackwater şirketi Hafter’e paralı askerler yollamış. “Opus Projesi” diye adlandırılan ve yaklaşık 80 milyon dolarlık bir bütçeye sahip operasyon çerçevesinde Hafter’e yollanan askerler için uçak, helikopter, hücumbot ve çok sayıda silah desteği sağlanmış. Bunun için BAE merkezli 3 şirket kullanılmış. Yani BAE, bu operasyonun merkezinde yer almış. Operasyon için Ürdün’den helikopter alınmak istenmiş ama Ürdün destek vermeyince Güney Afrika’nın kapısı çalınmış. Buradan 3 helikopter, Bermuda’dan bir askerî helikopter, Avusturya’dan ise keşif uçağı alınmış. Bunların yanı sıra insansız hava araçları, nokta operasyonlar ve suikastlar için gece görüş gözlükleri bile temin edilmiş.

Fakat Hafter, alınan teçhizatları beğenmeyince paralı askerler plânı askıya alarak Hafter’in yanından ayrılmışlar. Yaklaşık bir yıl sonra ise geri dönerek plânı yeniden devreye sokmak istemişler. Ama teçhizatın meşru hükûmetin elinde bulunan hava savunma sistemlerine karşı etkili olamayacağı ortaya çıkınca plân suya düşmüş.   

Bazı sorular cevap bekliyor!

Bütün bunlar BM’nin 18 ay süren soruşturması sonucu ortaya çıkmış. Operasyonla ilgili bazı sorular cevap bulmuş değil. Daha doğrusu, cevaplar henüz kamuoyuna yansımış değil.

Kamuoyuna yansıyan bilgilere göre, BM’nin silah ambargosunun bir güvenlik şirketi eliyle delinmesinin ve ABD’nin resmî olarak desteklediği meşru hükûmeti yıkmaya yönelik bu operasyonun arkasında nasıl bir ilişki ağı olduğu henüz netleşmiş değil. Ama konuya ilişkin ABD kamuoyunda çok sayıda isim ve operasyondaki olası rollerine dair anlatımlar mevcut.

Operasyon için 80 milyon doları kimin finanse ettiği bilinmiyor. Ama operasyonun içerisinde zikredilen ülkelere bakınca finansmanın kim tarafından sağlandığını tahmin etmek çok zor olmasa gerek.

Libya dışındaki temasları, silahların alınması için yürütülen trafiği kim kurdu?

Tüm bu soruların cevapları netlik kazanmasa da BM uzmanları, başta Blackwater olmak üzere belirlenen şirketler ve operasyonun içerisinde zikredilen isimleri BM’nin silah ambargosunu delmekle suçluyorlar.

Ortaya çıkan bilgiler, ülkemizin Libya’da üstlendiği rolün hem Libya’nın meşru hükûmetinin devamı, hem Akdeniz’deki çıkarlarımız, hem de bölgenin selâmeti için ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gösteriyor. Ülkemizin üstlendiği bu rol olmazsa, muhtemelen Hafter Libya’ya hâkim olmuş, bölgede istikrarsızlık artmış, Akdeniz’de ise ülkemizi kıyılarımıza hapsetmek isteyen ittifak genişlemiş ve güçlenmiş olurdu. “Libya’da ne işimiz var?” diyenler ise “Libya’da biz neden olmadık?” diye ortalığı velveleye veriyor olurlardı.