GÜNÜMÜZ
toplumunun en büyük şikâyetlerinden biri de “tüketim”dir. Bu tanım, hayatımıza
Sanayi Devrimi ile birlikte girdi. İngiltere’den başlayarak adım adım tüm
dünyaya yayılmış durumda.
Tüketim
çılgınlığını basit bir tanım ile şöyle ifade edebiliriz: “İhtiyaç olmadığı hâlde
gereksiz yapılan harcamalar…”
Kapitalist
sistem, tüketim üzerine kurulmuştur. Tüketimin abartılı bir şekilde çılgınlığa
dönüşmesinde reklâmların insanlar üzerindeki etkisi büyük. İhtiyacımız olmadığı
hâlde, birtakım reklâm hileleriyle, hayatımız değişecek, almasak eksik
kalacakmışız gibi süslü tanıtımlar üzerinden yapılan alışveriş yoğunluğuna “tüketim
çılgınlığı” denir. Meselâ, pırlanta yüzükten her kadın hoşlanır; ancak bir
pırlanta yüzük reklâmında sadece “yüzük” söylemi kullanılıp üzerinden geçilse,
takdir edersiniz ki ilgi görmez. Ama burada topluma verilen güçlü bir mesaj
arzı vardır: Reklâm, değer gören her kadının bu yüzüğe sahip olması gerektiği, yüzüğün
gerçek bir aşk belirtisi olduğu ve sonsuz sadakat ifadesi gibi mesajlarını
iletiyorsa, o zaman alıcı kitlenin ilgisi kazanılmış olur.
Tüketimdeki
amaç nedir?
Tüketme
isteğimizin temelinde ruhsal açlık yatıyor olabilir. Bu açlığı bastırmak,
yerini doldurmak için kendimizi tüketime veriyoruz. Kişi zannediyor ki, “Ne
kadar çok alışveriş yaparsam, o derecede bu boşluğu doldururum”. Hâlbuki bu
doyum geçicidir ve kişide anlık bir rahatlama hissi oluşturur. Peki, ya
sonrası? Yapılan alışverişten pişmanlık
duyma, suçluluk duygusu, kabarık faturalar, alınan ürünü beğenmeme gibi hisler karşımıza
çıkar.
Firmalar
daha fazla satış yapabilmek, ciro yükseltmek amacıyla topluma şunu fısıldıyorlar: “Ne kadar çok şeye sahip olursak, o
kadar mutlu oluruz.” Firmaların söylediği mesajdaki çok mal ise saadet
getirmiyor. Tam tersine, insanları doyumsuzluğa sürüklüyor. Devamında mutsuzlukla
birlikte her şeyden şikâyet eden, memnuniyetsiz bir toplum hâlini
alıyoruz.
Tüketim
kültürü bize elimizdekileri unutturmayı öğretiyor. İhtiyaçlar değil, arzular
sınırsızdır; insanın eşya ile değil, insanın insanla yaşama bilincine erişmesi
gerekiyor. Aksi hâlde insan kendisini yoklukta zanneder.
Psikolojik
yönden ele alacak olursak, tüketim çılgınlığının bir diğer ismi “alışveriş bağımlılığı”dır.
Yapılan alışverişin abartılması veya alışveriş sırasında kişinin kendisini
kontrol edememesi, bunun günlük hayatını etkilemesi, kontrolsüz alışverişten
dolayı ev içinde problem yaşanması, yapılan alışverişin tehlike boyutuna
geldiğinin bir sinyalidir.
Oniomania:
Alışveriş bağımlılığı
“Bağımlılık”
kelimesinden de anlaşılacağı üzere, psikolojik bir rahatsızlık olmasının yanı
sıra ciddî bir bağımlılık türüdür alışveriş bağımlılığı. Bu bağımlılık; kişinin
alışveriş yaparak rahatlaması, mutlu hissetmesi, güç ve diğer insanlardan
kendisini daha üstün hissetmesi gibi belirtiler gösterir.
“Oniomania”,
Yunanca “satış” anlamına gelen “onios” ile “çılgınlık, delilik” anlamına gelen
“mania” kelimelerinden oluşmuştur. Oniomanianın birçok adı vardır: Patolojik
satın alma, alışveriş bağımlılığı, satın alma bağımlılığı, kompulsif satın alma…
Alışveriş
bağımlılığı, dürtü kontrol bozuklukları sınıfına girer. Diğer dürtü kontrol bozuklukları
şunlardır: Piromani (haz alma amacıyla yangın çıkarma), trikotillomani (haz
alma amacıyla kişinin kendi saçını yolması), kleptomani (çalmaya yönelik
dayanılmaz dürtü). Literatüre bakıldığında, “oniomania” olarak tanımlanmış olan
bu bozukluk, son yıllarda “kompulsif alışveriş” şeklinde ele alınmıştır.
Dürtü
kontrol bozukluğunu şöyle tanımlayabiliriz: “Kişiye ya da başkalarına zarar
verecek eylemde bulunmaya yönelik bir dürtü, güdü ya da dayanılmaz isteğe karşı
koymada başarısızlık...” Kişinin alışverişten önce gerginlik veya uyarılma
yaşaması, bunun giderek artması, kontrolsüz bir şekilde yapılan alışveriş,
bundan haz alma ve rahatlama yaşamasıdır dürtü kontrol bozukluğu.
Birey
alışveriş sırasında anlık bir rahatlama ve haz duygusu yaşasa da alışverişten
eve döndüğünde ise çok para harcadığı için pişmanlık duygusu ve suçluluk
hisseder.
Neden
alışveriş yapılır?
Bunun
nedenleri araştırıldığında karşımıza farklı sonuçlar çıkmaktadır: Benlik
saygısında azalma, endişe, depresyon ve takıntılar ile birlikte yaşanan olumsuz
duygular, sosyal statü beklentisi, fantezi düşkünlüğü, artan internet kullanımı,
plânsız satın alma, zorlayıcı biriktirme, cinsiyetteki fark (kadınlarda daha
çok olduğu gözlemlenmiştir). (Igbal ve Aslam, 2016)
En
çok alışverişi kadınlar mı yapıyor?
Yapılan
araştırmalar, kadınların erkeklere oranla daha fazla alışveriş yaptıklarını,
daha çok ürün aldıklarını gösteriyor. Kadınlar daha çok giysi, ayakkabı, makyaj
malzemesi ve parfüme yatırım yaparlarken, erkekler ise elektronik, otomobil ve
hırdavat malzemesi satın alıyorlar.
Alışveriş
bağımlılığı çocuklar üzerinde nasıl bir etki oluşturur?
Çocuklarına
yeterince zaman ayıramayan, onların ruhuna hitap edemeyen sosyo-ekonomik düzeyi
yüksek ebeveynler, çocuklarına maddî değeri yüksek hediyeler alarak bu
eksikliği kapatmaya çalışıyorlar. Ebeveynlerin bu şekilde davranmaları,
çocuklarda gelecek yıllarda alışveriş hastalığının yaşanmasına neden olabilir. Çocuklarının
ihtiyacı olsun olmasın, talep ettikleri her şeyi yerine getiren, bir
dediklerini iki etmeyen ebeveynler, doyumsuz ve mutsuz çocuklar yetiştirmiş
oluyorlar. Niyetleri her ne kadar çocuğu mutlu etmek, eksikliği tamamlamak olsa
da bu, çocuğa iyilik olmadığı gibi ruhunda bir tahribata sebep olabilir.
Gün
sonunda çocuklarının gözlerini ve ellerini değil, yüreklerini dolduran anne
babalar kazançlı çıkarlar. Bugünün çocuğu, geleceğin yetişkinidir; büyüdüğü
zaman ebeveyninin kendisine aldığı sayısız pahalı oyuncakları değil, içten
gelerek yapılan samimî bir sarılmayı, kendisi ile oynanan oyunu, birlikte
geçirilen vakti hatırlar. Eşyalar gelip geçicidir. Baki kalan, bize yaşatılan
duygudur. Terapide karşılaştığımız vakalar arasında danışanlarımız,
çocukluklarına dair bir eşya veya bir hediyeyi değil, kendilerine yaşatılan o
“duygu”yu unutmuyorlar. Nedir o duygular? Mutluluk, utanç, korku, kaygı, öfke
ve üzüntü.
Sevgili
anne babalar, çocuklarınızın doyumsuz ve mutsuz olmasını tabiî ki istemezsiniz.
Onlara verebileceğiniz en kıymetli hediye, evlâtlarınıza onları sevdiğinizi
hissettirmeniz, onların oyununa dâhil olmanız, bir şey anlatmak istediklerinde
can kulağı ile dinlemenizdir. Bunlar basit ama bir o kadar da kıymetli
etkenlerdir.
Alışveriş
bağımlılığını tedavi etmek mümkün mü?
Alışveriş
bağımlısı olan kişiler ilk başta bunun bir bağımlılık/hastalık olduğunu kabul
etmek istemezler. Çünkü onlara göre bu bir bağımlılık değil, ihtiyacın giderilmesine
yönelik yapılan eylemdir. Gün geçtikçe maddî olarak sıkıntı yaşamaya başladıklarında
kabullenme başlar: “Evet, benim hayatımda yanlış bir şeyler var ve ben bunun
üstesinden gelemiyorum…”
Kişi
kabullendikten sonra ise süreç başlar. Tedavi edilmesi gerekense, psikolojik
bir rahatsızlık olmasının yanı sıra ciddî bir bağımlılık türüdür. Alışveriş
bağımlılığının altında yatan sorun ne ise, öncelikle onun belirlenmesi gerekir.
Kişinin bunun farkında olması (bunun bir hastalık olduğunu kabul etmesi),
tedavi olmaya karar vermesi ve bir uzmandan yardım almak için harekete geçmesi
önemlidir. Bireysel ve grup terapilerinden fayda görebileceği gibi, aile ve
arkadaş desteği de oldukça önemlidir. Sosyal çevrenin desteği ile tedavi süreci
daha iyi bir şekilde atlatılmaktadır.
Sağlıklı,
mutlu, huzurlu günler dilerim.