“BEN”DEN “kendim”e olan
yolculuğumda, hâlimi tarif için yoldan çıkmışlığın ilânını duyurmuştum buralardan.
Yanlış anlaşılmasın, ilânımın muhatabı okuyucular değil, bizzat kendimin “Ey
münharif!” diye seslendiği “ben”dim.
Bugün
o münharifin önden yırtılan gömleğini sorgulamaktayım. Lâkin önce Hazreti Yûsuf
ile Züleyha’nın imtihanından bir pasajı, daireye katkısı için yeniden anlamaya
çalışmaktayım.
Kur’ân-ı
Kerîm’de Allâh-u Teâlâ şöyle buyurur:
“O kemâl çağına
geldiğinde, kendisine hüküm ve ilim verdik. İşte muhsinlere biz böyle karşılık
veririz.
Derken, bulunduğu
evin hanımı, Yûsuf’u kendisine bağlamak, onun nefsinden murâd almak istedi ve
kapıları kapatarak, ‘Haydi gelsene bana!’ dedi. O ise, ‘Maâzallâh (Allâh’a
sığınırım), zira kocanız benim velinimetimdir, bana iyi davranıp güzel bir
mevki verdi. Gerçek şudur ki, zalimler asla felâh bulmazlar!’ dedi. Doğrusu,
hanım ona sahip olmayı iyice aklına koymuş ve buna meyletmişti. Eğer Rabbinin
bürhânını (delil ve yardımını) görmeseydi o da kadına meyledecekti. İşte böylece
Biz, fenâlığı ve fuhşu ondan uzaklaştırmak için bürhânımızı gösterdik. Çünkü o,
Bizim tam ihlâsa erdirilmiş kullarımızdandı.
İkisi de kapıya
doğru koştular. Kadın onun gömleğini arkadan yırttı. Kapının yanında, birden,
hanımın efendisi ile karşılaştılar! Kadın (hemen), ‘Zevcene kötülük etmek
isteyenin cezâsı zindana atılmaktan yahut acıklı bir azaptan başka ne
olabilir?’ dedi.
Aziz dedi ki, ‘Benim
ehlime kötülük etmek isteyen kimdir?’. Züleyha, işlediği cürme ikincisini
ekledi. Yûsuf’a iftira ederek, ‘Bu delikanlı, nefsimden murâd almak istedi’
dedi.
Aziz, Yûsuf’a
doğru döndü ve ‘Ey delikanlı! Sana yaptığım ihsandan dolayı göreceğim karşılık
bu muydu? Beni mahzun etmemeliydin!’ dedi. Yûsuf, hâdisenin gidişatı karşısında
iftiranın zehrinden korunmak için doğruları anlatarak, ‘Asıl kendisi benim
nefsimden murâd almak istedi’ dedi. Kadının akrabasından bir şâhit şöyle dedi:
‘Eğer (Yûsuf’un) gömleği önden yırtılmışsa, kadın doğru söylemiştir,
Yûsuf ise
yalancılardandır. Yok, eğer gömleği arkadan yırtılmışsa, kadın yalan
söylemiştir, Yûsuf ise doğru söyleyenlerdendir’.
(Aziz) Ne zaman ki
gömleğin arkadan yırtılmış olduğunu gördü, o zaman (karısına) dedi ki, ‘Bu iş,
siz kadınların tuzağındandır. Gerçekten de sizin tuzağınız çok büyüktür. Ey
Yûsuf, sakın sen bundan kimseye bahsetme! Ey kadın, sen de günahından dolayı
istiğfar et! Sen, gerçekten günahkârlardan oldun’.
(Hâdise,
halkın arasında duyulmaya başladı.)
Şehirdeki bazı
kadınlar, ‘Azizin karısı, delikanlısından murâd almaya kalkmış, (Yûsuf’un) sevdâsı
onun kalbine işlemiş. Biz onu gerçekten açık bir sapıklık içinde görüyoruz’
dediler…”
(Yûsuf, 22-30)
***
Yûsuf
ile Züleyha’nın imtihanı bu şekildeydi. Peki, ya senin dünya ile imtihanın
nasıldı ey münharif? Yûsuf’un gömleği arkadan yırtılmıştı, ya seninki? Önden
yırtılan gömleğinle sen meyletmemiş miydin dünyaya? Senin gömleğin önden
yırtılmıştı da, sana kapıları kilitleyen kimdi, neydi?
Yûsuf’u
efendisine aklayacak deliller mevcûttu, peki senin kendini aklayacak delilin var
mıydı? Oysa gömleğin yırtılırken şehirlilerin sözünü ne kadar da önemsemiştin,
değil mi?
Yûsuf’a
adalet tecelli etti, sen ise rahmete muhtaçsın! Adaletle hükmedilse hâlin nice olur,
değil mi?
Ey
münharif! Gömleğin yırtılmıştı, hem de önden. Bugüne kadar olan dâvân,
kutsalların ve uğruna ölebileceğin şeyler yolunda önden yırtılan gömleğin… Bu
bir bahane değil, aksine bir itiraf! Ki uğruna öleceğin şeyler yolunda en önde
savaştığının iddiası, evet, bir anlamda aldanmışlıkta da en ön saflarda yer
aldığının itirafı…
“Lâ”
deme cesareti gösterememişken “İllâ” deme gafletine (bilmediğini bilmeme)
düştüğün hâl… Ve şimdi yani şu an, “Ben aldandım” cesaretini gösterebildiğin,
bir zamanlar “İllâ” dediğin ne varsa cehaletle (bilmediğini bilme), sadece “Lâ”
diyebildiğin hâl...
O
hâlde sorgulamalarım bundan yani talep ettiğimden… “Ben”i kirleten, yoldan
çıkaran tüm günahlarıma rağmen rahmete olan umudumdan… Günah demek düşmekti,
fakat düşmeyelim diye de gönderilmemiştik ya dünyaya… Düşebilirdik kalkmak
şartıyla!
Ben
de düştüm. Hem de defalarca… O zamanlar sığındığım, “uğruna savaştıklarım” idi.
Ancak şimdi, ümit ettiğimden ısrar da ediyorum. Düşmedikçe kalkamazdım. Günah
işlemedikçe tövbe edemezdim. Bağışlamadıkça bağışlanamazdım.
Kapıları
kilitleyen, yol gösterenlerimdi. Kuyuya atan kardeşlerim, dostlarım, sevenlerim
gibi…
“Uğruna”
dediğim ne varsa, hepsi “ben”i arzulayan dünyaya, dünyalığa hizmet etmem içinmiş!
“Uğruna” deyip en önde savaştığım da, gömleğimin önden yırtılmasına sebep de
dünya imiş!
“Günahsızım” demeye, hakkım da yok, hâddim de. Şehirlilerin keskin dillerinde de parçalanmak umurunda olmayan… Lâkin günahım ki, sadece “İllâ” diyerek, gömleğimin arkadan yırtılmayışı değil, “Lâ” diyemediğim için önden yırtılan gömleğim imiş…