Önce İsra, sonra Miraç

“Miraç şöyle olmuştur, böyle olmamıştır” diyerek kafaları karıştırmak değildir maksadım. Kimsenin Miraç kutlamalarına da dil uzatacak değilim. Lâkin Kur’ân, Miraç’tan, değil İsra’dan bahsetmeyi tercih etmiştir ve elbet vardır bunun bir hikmeti. İşte bu yazı, o hikmetin peşinde koşmayı, o hikmetin peşinde yorulmayı, hatta bitap düşmeyi gaye edinmiştir.

TÜRK ve Fars İslâm kültüründe Miraç, önemli bir yer tutar. “Miraciye” diye bir edebiyat türü de gelişmiştir. Bazen bu türe “Miraçname” de denilmiştir. Bu konuda bilgi sahibi olmak isteyenler Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi’ne bakabilirler.

Bence bu bahiste bir eksiklik var. “İsra” kelimesi Kur’ân-ı Kerîm’de geçiyor olmasına rağmen sanki atlanmış gibi geliyor bana. Eskiden olduğu gibi günümüzde de herkes Miraç Kandili’ni tebrik ederken hiç kimse İsra’dan bahsetmiyor.

Ben de bu konuya parmak basmak için İsra bahsini açmak istiyorum…

Zihnimden şöyle şeyler geçiyor:

Madem herkes Miraç’tan bahsedip kolayı ve olağanüstüyü tercih ediyor, o hâlde bize de İsra’dan bahsedip yürümek kalıyor. Madem bütün Müslümanlar Burak’a binip kestirmeden Sidretü’l-Münteha’ya uçuyor, biz de tabana kuvvet İsra ayeti yüzünden Allah’ın işaretlerini görmek umuduyla çöllere düşelim…

Az gidelim, uz gidelim, dere tepe düz gidelim, dönüp baktığımızda bir arpa boyu yol gittiğimizi anlasak bile ayetlerin peşinde kan ter içinde yorgun düşelim…

Herkes semalarda süzüledursun, biz sarp yokuşu tırmanmak için dişimizi tırnağımıza takıp debelenelim.

Çünkü bize Cennet’te olmak iyi gelmiyor. Çünkü rahat, bizi rahatsız ediyor. Çünkü yediğimizin önümüzde, yemediğimizin arkamızda olması bizi yoldan çıkarıyor. Çünkü rahat, yaratılışımızı unutturup bizden edna (daha aşağıda) olanlara benzeme arzusu uyandırıyor içimizde. Çünkü kudret helvası ve bıldırcın eti bize iyi gelmiyor, biz soğan ve sarımsak peşine düşenlerdeniz.

Biz insanları inandırmak için bir tek mucize gösteremeyip kendini paralayanlardanız. Çünkü biz zalimlerden ümidini kesince önce yanındakileri gönderip şehri en son terk edenlerdeniz. Çünkü biz insanları inandırmak için taşlanmayı ve kafası kırılmayı göze alanlardanız. Çünkü biz zora talibiz. Çünkü biz çocuk yaşta kuyuya atılmaya, genç yaşta gömleği arkadan yırttırıp hapse kaçmaya, peygamberlikten sonra bile çarmıha gerilmeye razı olanlardanız. Çünkü biz sarayı bırakıp mağarada üç yüz sene yaşamaya güle oynaya gidenlerdeniz.

“Miraç şöyle olmuştur, böyle olmamıştır” diyerek kafaları karıştırmak değildir maksadım. Kimsenin Miraç kutlamalarına da dil uzatacak değilim. Lâkin Kur’ân, Miraç’tan, değil İsra’dan bahsetmeyi tercih etmiştir ve elbet vardır bunun bir hikmeti. İşte bu yazı, o hikmetin peşinde koşmayı, o hikmetin peşinde yorulmayı, hatta bitap düşmeyi gaye edinmiştir.

İsra, “seyr-ü sefer” anlamına gelen bir kelime olup, “bir yerden başka bir yere gitmek için yapılan gece yolculuğuna” denir. Araplar, kervanlar ile yaptıkları uzun yolculuklarda çölün sıcağından korunmak maksadıyla özellikle geceleri yürür, gündüzleri duha ilâ ikindi arasını dinlenerek geçirirlerdi.

Aylarca süren uzun yolculuklarda pek çok diyar geçilir, pek çok toplum ile karşılaşılır ve dünyanın pek çok hâli görülürdü. Kur’ân, Arapların ticâret için yaptıkları yolculuklara Allah tarafından alıştırıldıklarını söyler (Kureyş Suresi). Hazreti Peygamber de daha çocukluk yıllarından itibaren, özellikle gençlik çağlarında pek çok defa bu yolculuklara katılmış biridir. Bu yolculuklarda gördükleri ve duydukları üzerine kafa yorduğunda şüphe yoktur. İslâm düşüncesine göre kâinatta bulunan her şey Allah’ın ayetidir. Gördüğümüz, duyduğumuz ve idrak ettiğimiz her şey O’nun nişanesidir. Yani varlığının, birliğinin, kudretinin ve bütün bir âlemi ahenk içinde idare ettiğinin göstergeleridir.

İşte İsra, bunları görebilmenin, kavrayabilmenin, anlayabilmenin, hatta anlamlandırabilmenin meşakkatli yolculuğudur.

İnsan, rahat durmadığı için çıkarıldığı Cennet’e bu defa kalıcı olarak girebilsin diye dünyaya gönderilmiş bir meşakkat yolcusudur. Bu yolculuğun adı, İsra’dır.

İsra, zifiri karanlıkta, yılanlar, çıyanlar ve akrepler arasında hakikati bulma çabasından ibarettir.

Allah işinizi kolay kılsın, meşakkatli İsra’dan sonra Miraç’ı nasip etsin! Ha unutmadan, İsra olmadan, Miraç yok, boşuna heveslenmeyin!

Sizi zorluğun önüne getirip bıraktım ama kusura bakmayın, hayat böyle...