GÜNÜMÜZDE her yaş grubundan insan sosyal ağlara üye; 30 yaş
altı kullanıcılar ise sosyal medyayı çok yoğun bir şekilde kullanıyor. 45 yaş
üzerinde sosyal medya kullanım yoğunluğu az olsa da yoğunluk tüm yaş
gruplarında her geçen gün artıyor.
Sosyal medya insanlara aynı anda hem zararlı, hem
faydalı alışkanlıklarını geliştirecek fırsatlar sunuyor. Hattâ her iki
alışkanlık türü aynı anda gelişiyor. Dolayısıyla sosyal medya kullanımlarına
dair psikolojik arka plân ve psikolojik süreçler çok fazla iç içe geçmiş
durumda.
Sosyal medya bir yandan toplumsal duyarlılıkları
geliştirirken, diğer yandan insanı toplumdan soyutluyor. Buna dair farklı
çıkarımlarda bulunmak mümkün. Örneğin, “Sosyal medyanın geliştirdiği
duyarlılıklar sahte ya da çok mekaniktir” denilebilir. Fakat bu duyarlılıklar
en nihâyetinde insanî reflekslerden oluşur ve sosyal medyada oluşan
duyarlılıklar kamuoyuna daha çabuk yansır. Dolayısıyla duyarlılıkların karşılık
bulması hususunda sosyal medya önemli işlevler görür.
Sosyal medya -en nihâyetinde- kullanıcıların yaptığı
yayınlar ya da paylaşımlar ile var olan bir ortam. Dolayısıyla paylaşımlar
sosyal medyanın ayakta kalma, kendini var etme ve devamlı kılma sebebidir. Bu
noktada akla hemen şu soru geliyor: İnsanlar neden paylaşımda bulunma ihtiyacı
hissediyorlar? İnsanları paylaşım yapma hususunda motive eden şey nedir?
Bu nokta önemlidir. Çünkü bazı paylaşımlar için ciddî
zaman ve emek harcamak gerekir.
Onaylama arttıkça, ideolojik bağlılık artıyor!
Bazısı, aidiyeti yüceltmek veya inandığı ideolojilere
taraftar bulabilmek için paylaşımda bulunuyor. Hattâ bu grup içerisinde
azımsanmayacak sayıda insanın, yaptığı paylaşımlar ne kadar destek alır,
paylaşımlar ne kadar onaylanırsa, aidiyeti ve ideolojisine bağlılığı da o denli
güçlü olur. Çünkü bu insanlar ideolojileri ve aidiyetlerini –tanısın, tanımasın-
kendi dışındaki insanlara onaylatma ihtiyacı duyarlar.
Onay ne kadar fazla olursa, aidiyetler ve
ideolojilerle kurulan ilişki de o denli güçlü olur.
Bazıları, yaşadıkları hayatın en güzel anlarını diğer
anlardan kopararak ne kadar güzel bir yaşam sürdüklerini diğer insanlara
gösterme psikolojisiyle paylaşımda bulunurlar. Bu da bir tür onaylanma içgüdüsüdür.
Yaş grupları büyüdükçe insanların paylaşım
motivasyonları daha çok tek tipleşmeye başlar. 50 yaş üstü insanların çoğu
dost, arkadaş ve aileleri ile iletişimde olmak için paylaşım yaparken, gençlerin
motivasyon biçimleri daha geniş bir alana yayılır.
Meselâ gençler, hiç tanımadıkları insanlarla organizasyon
ve plânlama yapmak için sosyal medyayı kullanabiliyorlar. Ya da biri hakkında
bir fikir edinmek istediklerinde, o kişiye dair sosyal medya araştırması
yaparak kanaat sahibi olabiliyorlar. Ayrıca kendilerini başkalarına sunma
noktasında üst yaş gruplarına göre gençlerin çekinceleri minimum düzeyde
seyrediyor.
Gençler arasında paylaşımın yoğunluğunu etkileyen en
önemli aktör, paylaşımlara olan beğeniler. Öyle ki, çok sayıda genç bu
beğenileri, başkaları tarafından onaylanmanın bir göstergesi sayıyorlar. Ama yaş
grupları yükseldikçe beğenilerin anlamı keskinliğini yitiriyor.
Bağımlılıklar gençler arasında giderek artıyor
Genç kuşaklardaki paylaşımlara ve paylaşımlar sonucu
ortaya çıkan etkileşime yüklenen anlam derinleştikçe, sosyal medya bağımlılığı
da artıyor. O nedenle gençler arasında sosyal medya bağımlılığı orta yaş ve daha
üstü yaş gruplarından çok daha fazla.
Gençler arasındaki onaylanma beklentisi bir zaman
sonra ihtiyaca dönüşüyor ve gençlerin benlik algısında onaylanma ihtiyacı yani
paylaşımlara gelen beğenme belirleyici olmaya başlıyor. Benlik algısındaki bu
mutasyon, ruh sağlığı üzerinde ciddî etkiler oluşturabiliyor.
Örneğin bazıları, beğeni gönderenlere karşı cömertçe
davranıp mahremiyetlerini beğeni gösterenlere karşı daha açabiliyorken, beğeni
göstermeyenlere karşı aşırı alıngan ya da saldırgan olabiliyorlar.
Sosyal medya ruh sağlığına negatif etki ettiği kadar
pozitif de etki edebiliyor. Örneğin, sosyal medya toplumsal duyarlılıkları
geliştirmesinin yanı sıra sosyal entegrasyonu da hızlandırabiliyor. Ayrıca
insanlar geçmişte iletişim hâlinde oldukları insanlarla zaman ve mekân olarak
ayrı düşseler de geçmiş ilişkilerini sürdürebiliyorlar. Bu, insan psikolojisine
ve ruhuna olumlu yansıyor. Çünkü hayatı bir bütün olarak değerlendirebilme ve geçmişi
tâzeleme ağı sosyal medya ile genişliyor.
Sosyal medyaya dair söylenecek çok fazla şey var. Ama
özet şekliyle verdiğim bu örnekler bile tek başına sosyal medyanın insana,
dolayısıyla hayata ne kadar fazla etki ettiğini gösteriyor. Olumlu veya olumsuz
yönleriyle hayata bu kadar etki edebilen, hele gençler üzerinde etkisi daha
fazla olan bu alan, önümüzdeki dönemde hayatı şekillendirme noktasında bugünden
daha fazla bir paya sahip olacaktır. O nedenle sosyal medya kullanımına dair
eğitici içerikler, çocuklar ve gençlerle daha fazla buluşturulmalı; hattâ bu
alana dair dersler ilkokuldan başlayarak, hem de psikolojik ve sosyolojik
boyutlarını bilen uzmanlar tarafından okutulmalıdır.