BİR uçak yolculuğu sırasında, kır saçlı adam yanındaki
koltukta oturan kumral bıyıklı adamın alyansını sağ elinin işaret parmağına
taktığını fark etti. O anda yorum yapmaktan kendini alamadı ve “Beyefendi!”
dedi, “Sanırım alyansınızı yanlış elinize takmışsınız”.
Kumral bıyıklı adam bunun üzerine yol arkadaşına dönerek,
“Yanlış kadınla evlendim de ondan” diye karşılık verdi.
Bu anekdottaki kır saçlı adam bir yazardı. Daha sonra bu
konuda bir makale yazdı. Yazar makalesinde soruyordu: “Peki bu adam, doğru adam
mıydı? Yani adam yanlış kadınla, kadın doğru adamla mı evliydi?” Yazar makaleye
devam ediyor ve her şeye rağmen “doğru adam” ve “doğru kadın” olmanın bir yolu
olduğunu haber veriyordu. Diyordu ki, “Yanlış seçilmiş bir insana doğru
insanmış gibi davranırsanız, sonuçta doğru insanla evlenmiş olursunuz. Doğru
seçilmiş bir insanla evlendiğiniz hâlde yanlış davranıyorsanız, kesinlikle
yanlış bir evlilik yapmışsınızdır! Doğru insan olmak, doğru insanla evlenmekten
çok daha önemlidir. Kısacası evlenmek için doğru eş mi, yoksa yanlış eş mi
seçtiğiniz size bağlıdır”.
Yazar yazısının ilerleyen satırlarında, "On İneklik
Bir Kadın Aranıyor!" başlıklı bir öykü anlatıyor ve tezini desteklemeye
çalışıyordu:
“Yıllar önce, okyanustaki küçük adalardan birinde bir
küçük halk yaşıyordu. Bir gün bu insanlar, hayatlarında alışık olmadıkları bir
olaya tanıklık ettiler. Gelenekti, bu adada yaşayan her koca adayı, evleneceği
kızın ailesine bir ya da iki inek vermek zorundaydı başlık olarak. Ama kız, bir
eşte bulunabilecek bütün özellikler ve güzelliğiyle alışılmadık biriyse,
başlığın dört ineğe kadar çıktığı da olmuştu.
O yıllarda küçük adada iki kızı olan bir adam
yaşamaktaydı. Kızlardan büyük olanı, işin başında şansı olmayan biriydi. Çünkü
boyu cüce kadar kısaydı. Ancak babası, yine de onun için üç ineklik fiyat
biçmişti. Tabiî iki inek teklif edilirse onu da severek kabul edecekti. Hatta
karşısına iyi pazarlık yapan biri çıkarsa tek ineğe bile razıydı. Eğer pazarlık
çıkmaza girerse, yaşlı baba ömür boyu kızını besleme yükünden kurtulacağını
düşünerek kızı hiç inek almadan bile verecekti.
İkinci kız kardeşteyse durum farklıydı. Zira kız, eşsiz
bir güzellik ve iyi huya sahipti. Adanın zenginlerinden biri evin kapısına
geldiğinde, herkes onun ikinci kızı isteyeceğini düşündü. Oysa o, herkesin
tahmininin dışında bir şey yaptı ve birinci kıza talip oldu. Bu durum
karşısında yaşlı baba sevincinden neredeyse havaya uçmaktaydı. Hem zengin, hem
de eli açık bir insan olarak tanınan bu adamın, kızın karşılığı olarak istenen
üç ineği ödeyeceği kesin gibiydi. Belki dört, hatta beş inek bile verebilirdi.
Zira zengin adam, kızı istemeye geldiğinde yanında on inek getirmişti. Bu
durumda yaşlı baba inek hayâlini yükselte yükselte kurmakta haklıydı.
Sonunda yaşlı adamın hayâlleri doğru çıktı ve zengin
adam, kızı on inek karşılığında aldı. Böylece birinci kız, on iki ineklik bir
kadın hâline geldi. Bu haber bütün adaya yayıldı ve haberi duyan adalılar şaşırıp
kaldılar ve tabiî düğün günü on ineklik kadını görmek için toplaşıp yaşlı
adamın küçük köyüne geldiler, merak içinde gelin kulübesinin önünde beklemeye
başladılar.
‘Kim bilir on
ineklik gelin ne kadar güzeldir? Mutlaka adanın en uzun boylusu ve güzel
yüzlüsü odur. Huyu da eşsizdir. Yoksa on inek eder mi?’ türünden tartışmalar ve
tahminler arasında kulübenin kapısı açıldı ve gelin dışarı çıktı. İnsanlar
yanılmamışlardı, gelin gerçekten de adanın en uzun boylu ve güzel kızıydı. Tam
da on inek değerinde…”
Yazar, hikâyesini noktaladıktan sonra diyordu ki, “Aslında eşinize verdiğiniz değer, ona kazandırdığınız değerdir. Yani doğru adam, doğru kadını inşâ eder, doğru kadın da doğru adamı”.