On ineklik kadın

Sonunda yaşlı adamın hayâlleri doğru çıktı ve zengin adam, kızı on inek karşılığında aldı. Böylece birinci kız, on iki ineklik bir kadın hâline geldi. Bu haber bütün adaya yayıldı ve haberi duyan adalılar şaşırıp kaldılar ve tabiî düğün günü on ineklik kadını görmek için toplaşıp yaşlı adamın küçük köyüne geldiler, merak içinde gelin kulübesinin önünde beklemeye başladılar.

BİR uçak yolculuğu sırasında, kır saçlı adam yanındaki koltukta oturan kumral bıyıklı adamın alyansını sağ elinin işaret parmağına taktığını fark etti. O anda yorum yapmaktan kendini alamadı ve “Beyefendi!” dedi, “Sanırım alyansınızı yanlış elinize takmışsınız”.

Kumral bıyıklı adam bunun üzerine yol arkadaşına dönerek, “Yanlış kadınla evlendim de ondan” diye karşılık verdi.

Bu anekdottaki kır saçlı adam bir yazardı. Daha sonra bu konuda bir makale yazdı. Yazar makalesinde soruyordu: “Peki bu adam, doğru adam mıydı? Yani adam yanlış kadınla, kadın doğru adamla mı evliydi?” Yazar makaleye devam ediyor ve her şeye rağmen “doğru adam” ve “doğru kadın” olmanın bir yolu olduğunu haber veriyordu. Diyordu ki, “Yanlış seçilmiş bir insana doğru insanmış gibi davranırsanız, sonuçta doğru insanla evlenmiş olursunuz. Doğru seçilmiş bir insanla evlendiğiniz hâlde yanlış davranıyorsanız, kesinlikle yanlış bir evlilik yapmışsınızdır! Doğru insan olmak, doğru insanla evlenmekten çok daha önemlidir. Kısacası evlenmek için doğru eş mi, yoksa yanlış eş mi seçtiğiniz size bağlıdır”.

Yazar yazısının ilerleyen satırlarında, "On İneklik Bir Kadın Aranıyor!" başlıklı bir öykü anlatıyor ve tezini desteklemeye çalışıyordu:

“Yıllar önce, okyanustaki küçük adalardan birinde bir küçük halk yaşıyordu. Bir gün bu insanlar, hayatlarında alışık olmadıkları bir olaya tanıklık ettiler. Gelenekti, bu adada yaşayan her koca adayı, evleneceği kızın ailesine bir ya da iki inek vermek zorundaydı başlık olarak. Ama kız, bir eşte bulunabilecek bütün özellikler ve güzelliğiyle alışılmadık biriyse, başlığın dört ineğe kadar çıktığı da olmuştu.

O yıllarda küçük adada iki kızı olan bir adam yaşamaktaydı. Kızlardan büyük olanı, işin başında şansı olmayan biriydi. Çünkü boyu cüce kadar kısaydı. Ancak babası, yine de onun için üç ineklik fiyat biçmişti. Tabiî iki inek teklif edilirse onu da severek kabul edecekti. Hatta karşısına iyi pazarlık yapan biri çıkarsa tek ineğe bile razıydı. Eğer pazarlık çıkmaza girerse, yaşlı baba ömür boyu kızını besleme yükünden kurtulacağını düşünerek kızı hiç inek almadan bile verecekti.

İkinci kız kardeşteyse durum farklıydı. Zira kız, eşsiz bir güzellik ve iyi huya sahipti. Adanın zenginlerinden biri evin kapısına geldiğinde, herkes onun ikinci kızı isteyeceğini düşündü. Oysa o, herkesin tahmininin dışında bir şey yaptı ve birinci kıza talip oldu. Bu durum karşısında yaşlı baba sevincinden neredeyse havaya uçmaktaydı. Hem zengin, hem de eli açık bir insan olarak tanınan bu adamın, kızın karşılığı olarak istenen üç ineği ödeyeceği kesin gibiydi. Belki dört, hatta beş inek bile verebilirdi. Zira zengin adam, kızı istemeye geldiğinde yanında on inek getirmişti. Bu durumda yaşlı baba inek hayâlini yükselte yükselte kurmakta haklıydı.

Sonunda yaşlı adamın hayâlleri doğru çıktı ve zengin adam, kızı on inek karşılığında aldı. Böylece birinci kız, on iki ineklik bir kadın hâline geldi. Bu haber bütün adaya yayıldı ve haberi duyan adalılar şaşırıp kaldılar ve tabiî düğün günü on ineklik kadını görmek için toplaşıp yaşlı adamın küçük köyüne geldiler, merak içinde gelin kulübesinin önünde beklemeye başladılar.

 ‘Kim bilir on ineklik gelin ne kadar güzeldir? Mutlaka adanın en uzun boylusu ve güzel yüzlüsü odur. Huyu da eşsizdir. Yoksa on inek eder mi?’ türünden tartışmalar ve tahminler arasında kulübenin kapısı açıldı ve gelin dışarı çıktı. İnsanlar yanılmamışlardı, gelin gerçekten de adanın en uzun boylu ve güzel kızıydı. Tam da on inek değerinde…”

Yazar, hikâyesini noktaladıktan sonra diyordu ki, “Aslında eşinize verdiğiniz değer, ona kazandırdığınız değerdir. Yani doğru adam, doğru kadını inşâ eder, doğru kadın da doğru adamı”.