Ölümün elli dirhem fazlası

“Gurbet eli bizim için yapmışlar/ Çatısını çok muntazam çatmışlar/ Ölüm ile ayrılığı tartmışlar/ Elli dirhem fazla gelmiş ayrılık” (Karacaoğlan)

HALİT Yıldırım’ın birkaç gün önce (15 Nisan 2022) burada yer alan yazısı, ölüm üzerineydi. “Edebiyatımızda ölümü anlatan mısralar” başlıklı yazı, her insanın okuması ve sonra da uzun uzun düşünmesi gereken, önemli bir yazıydı fikrimce.

Ne yazık ki buna imkân yok. Pek çok kişinin o güzel yazıdan haberi bile olmadı, olmayacak.

Haber ile ajanda birleşmiş, peşine net eklenmiş ve orada birbirinden güzel yazılar yayınlanmaktaymış… Kaç kişinin bilgisi dâhilinde ki?

*

Akıl sâhibi olup da ölüm hakkında kafa yormayan var mıdır? Herhâlde yoktur.

Bir iki kişi çıkarsa, onları bulup yakından incelemek gerekir.

Ölüm her canlı için geçerli olduğuna göre; insan, hayvan, bitki türünde ne varsa hepsi doğar, yaşar, sonra da hayata veda eder.

Bunu hepimiz gayet iyi bilir fakat nasılsa ölümü kendimize hep uzak görürüz. Günün birinde elbette emaneti teslim edeceğiz ama o gün zihnimizin algısına göre epeyce ileridedir.

Şairler de bu konuyu ister istemez ele almış, mısralarında konu edinmişler.

Yazarımız da o mısralardan gayet güzel bir seçme yapmış. Hepsine işaret etmeye niyetlenseydi on katı, yirmi katı, belki daha da fazlasını yazması gerekirdi.

*

Halit Bey’in yazısında noksanlık veya fazlalık olduğuna işaret edeceğim sanılmasın.

Sadece okuyunca hissettiklerimi belirtmek ve bir iki noktada ek yapmak istedim. Tabiî bir de gözden kaçıran varsa, onların dikkatini çekmek gibi bir niyetim olduğundan söz edebiliriz.

Hiçbir yazı tam, mükemmel değildir. Ancak Allah (C.C.) kelâmı kusursuz ve mükemmeldir.

Bu itibarla hepimizin yazdıklarında hatalar, kusurlar, noksanlıklar olacaktır. Yazdığının niteliğini bilenlere ne mutlu!

Kitabımızda yer alan “Her nefs ölümü tadacaktır” şeklindeki ifade üzerinde de büyüklerimiz önemle durmuş tarih boyunca. Biz buradan her canlının günün birinde öleceğini anlıyoruz, yukarıda da belirttik. Ancak, “Her canlı ölecektir” denmeyip, çok daha ince, çok daha estetik, çok daha anlamlı ifade edilmesi, “ölümü tatmak” hakkında da düşünmemizi gerektiriyor.

Sözü uzatma niyetinde değilim.

Halk edebiyatımızın tartışmasız zirve ismi Karacaoğlan’dan ölüm konusunun işlendiği iki şiiri hatırlatarak bugünkü vazifemi yerine getirmek isterim.

*

Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm

Vara vara vardım ol kara taşa

Hasret ettin beni kavim kardaşa

Sebep ne gözden akan kanlı yaşa

Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm

Nice sultanları tahttan indirdi

Nicesinin gül benzini soldurdu

Nicelerin gelmez yola gönderdi

Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm

Karac’oğlan der ki, kondum göçülmez

Acıdır ecel şerbeti, içilmez

Üç derdim var, birbirinden seçilmez

Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm

*

Ölüm ile ayrılığı tartmışlar

Seyyah oldum, gezdim gurbet elleri

Kâr etti canıma, yeter ayrılık

Anlatayım başa gelen hâlleri

Ölümden çok çektim, beter ayrılık

Gurbet eli bizim için yapmışlar

Çatısını çok muntazam çatmışlar

Ölüm ile ayrılığı tartmışlar

Elli dirhem fazla gelmiş ayrılık

Karac’oğlan der ki, telkin verince

Ötüşür bülbüller gonca gülünce

Ben orda, yâr burda, böyle kalınca

İster ölüm olsun, ister ayrılık

*

Tartınca ayrılık, ölümden elli dirhem fazla geliyorsa, Cenab-ı Allah, sevdiğinden ayrı kalanları tez zamanda kavuştursun.