OLMADI İslâmoğlu olmadı!
Yakışmadı İslâmoğlu yakışmadı! Çıkmayacaktın bu konjonktürde DW Türkçe’ye!
Biz
seni severiz, sayarız. İlminden istifâde ettik. Hakkını helâl et! Ömrünü ilme,
ilmî tedebbuata ve Kur’ân çalışmalarına ayırdın. Kendi deyiminle bir “Kur’ân
talebesi” oldun.
Nice
kitap ve makale yazdın. Yurt içi ve yurt dışında yüzlerce konferans vererek
insanları aydınlattın, irşat ettin. İnsanların uyanmasına ve tefekkür etmesine
vesile oldun.
İnsanların
birçok şeyi sorgulamasına, birçok şeyi yeni baştan düşünmesine, eleştirel bir
bakış açısı kazanmasına yardımcı oldun.
Tefsirler
yaptın. Esmâü’l-Hüsnâlar yazdın. “İmamlar ve Sultanlar”, “Üç
Muhammed: İki Tasavvur Bir Gerçek”, “Yahudileşme Temayülü”, “Yürek
Devleti”, “Kader Risâlesi ve Şerhi” gibi çarpıcı ve ses getirici onlarca
kitabın altına imza attın.
Televizyon
programlarına katıldın. Düşüncelerinden dolayı hapishânelerde yatarak bedeller
ödedin. Filistin Müslümanları gibi yeryüzünde acı çeken ve ezilen Müslümanların
dâvâsına gerek söz ve yazılarınla, gerekse de bilfiil yardımcı oldun.
Sen,
düşünen bir beyinsin. Düşüncelerinle taşları yerinden oynattın. Uyuyanları
tatlı uykularından uyandırdın. Dînî anlayış ve algılarını hikâye, masal,
menkıbe ve rüyâlar üzerine binâ ederek saf Müslüman halkı aldatan şarlatanların
ve kendilerini mehdî, mesîh, şeyh ilân ederek din tâcirliği yapan sahtekârların
kovanlarına çomak sokarak onların düşmanlığını kazandın.
“Galileo” örneğinde olduğu
gibi, nasıl ki Orta Çağ Avrupası’nın skolastik yapısında ruhban sınıfı düşünen
beyinleri hiç sevmedi ve aforoz ederek linç ettiyse, uzun yıllara sârî ve
günümüz İslâm coğrafyasında da birtakım çevreler düşünen beyinleri hiç sevmedi
ve onları dışlayarak linç etmeye kalkıştı. Çünkü onların amacı insanları
uyutarak sömürmekti. Sen sömürmelerine engel oldun, olmaya da devam ediyorsun.
Onun için sömürgeciler seni hiç sevmediler, sevmeyecekler de...
Sen,
çalışkan ve üretken bir insansın. Eserlerin ve yaptıkların bunun delili ve
şahididir. Ama unutma ki, bu toplum çalışanı ve üreteni pek sevmez, kıskanır,
hatta haset eder.
Yıllardır
senin sesini kesmeye çalıştılar. Televizyonunu kapattılar. Ulusal kanallara
çıkarmadılar. Çeşitli plâtformlardaki konuşmalarına engel oldular.
Düşünen
beyin ve bilgi birikimi olan insan susamazdı. Düşüncelerini kamuoyuyla
paylaşmak ve insanları uyarmak zorundaydı. Bu durum O’nun için kutsal bir
vazifeydi. Çünkü emr-i İlâhî de böyle söylüyordu: “Kum fe enzir.” (Kalk ve
uyar!)
Kalktı
ve uyardı ama başına gelmedik kalmadı.
Günlerden
bir gün KTV’ye çıktın. Konuşmaları birilerinin dikkatini çekti. Mal
bulmuş mağrîbi gibi hemen üzerine atladılar. Belli ki, birileri buradan bir
maden çıkarmak istiyordun.
Çok
geçmeden kendisini DW Türkçe’ye çıkardılar. Röportaj yapan kişi,
ideolojik ve politik olarak tescilli bir markaydı. Zâten “DW”, “CNN
INT”, “BBC”, “Washington Post”, “New York Times” gibi
markaların kime ve neye hizmet ettikleri apaçık belliydi.
Aslında
seni DW Türkçe’ye çıkarmak, sana kurulan bir tuzaktı. “Mescid-i Dırar”
örneğinde olduğu gibi… Çünkü onlar, Müslümanları hiç sevmezlerdi. Asıl amaç,
senin üzerinden birilerine çakmaktı. Sen, başına gelenlerden dolayı bu tuzağa
düştün. Çünkü “Denize düşen yılana sarılır” hesabı, sen de konuşmak,
kendini ve fikirlerini savunmak istiyordun belli ki…
Ama
stratejik bir hata yaptın ve seni linç etmek için fırsat kollayanlar, bu hatanı
affetmediler ve seni tefe koyarak alabildiğine çaldılar.
Keşke
kendi mahallenin imkânlarıyla ve daha meşru zeminlerde bunları söylemiş
olsaydın; o zaman, amacı bağcıyı dövmek değil de üzüm yemek olan akl-ı selîm
sahibi kimi insanlar, belki de sesine daha fazla kulak verecekler ve önyargısız
bir şekilde söylediklerin üzerinde derin derin düşüneceklerdi.
Ancak
sen, gereksiz bir şekilde biriktirdiğin öfke yüzünden ve biraz da enâniyetinden
dolayı (bu düşüncelerimde yanılıyorsam helâllik diliyorum), belki de haklı
olduğun konulardaki düşüncelerini böyle bir plâtformda kamuoyuyla paylaştın.
Ama seninle röportaj yapan şahsiyetin amacı üzüm yemek değil, bağcıyı dövmekti.
Sen maalesef buna âlet oldun!
Ne
var ki, sen de insandın ve elbette ki sen de hata yapacaktın!
İnsanlar
genellikle önyargılı ve menfaatperest olduklarından ve dahi hevâ ve heveslerini
kutsadıklarından dolayı, hele de buna biraz particilik ve siyâsî mülâhazalar
eklenince, işte o zaman iş çığırından çıkıyor ve o güzelim konuların tahlili,
tefekkürü ve müzâkeresi hepten hebâ olup gidiyor.
Onun
için pireye kızarak yorganı yakma ya da papaza kızarak orucunu bozma ey
İslâmoğlu! Şunu da hiç unutma ki, “Kem âletle kemâlât olunmazmış”.
Şüphesiz bunu sen, benden daha iyi bilirsin ey İslâmoğlu!
Siyâsetin
“suflî”, “karanlık” ve “soğuk” koridorlarında fazla
dolaşma. Bu konulara fazla girme. Sonra kaybolursun. Siyâset seni bir gecede
harcar, inan. Kırk yıldır biriktirdiğin ilmî birikimin de bir anda hebâ olur,
Allah muhafaza! İlminin hatırına seni sevenleri ve sana gönül verenleri hüsrana
uğratma! Buna hakkın yoktur!
İslâm
coğrafyasında ve bu ülkede âlimler zâten az ve zor yetişiyor. Yapma! Âlim
olarak kal ve ilminle insanları irşat etmeye devam et lütfen!
Cımbızlama
tekniğiyle seni en çok “Dün şöyle diyordu, bugün böyle diyor” diye
eleştiriyorlar. Bu eleştiriyi yapanlar bilmiyorlar ki hayatın hakikati olarak “gelişme,
değişme ve tekâmül” diye sosyo-psikolojik bir realite vardır. Bunu yapanlar,
bir taraftan bu tekâmül nazariyesine karşı çıkarken, diğer taraftan işlerine
geldiği için, tasavvufî anlayış ve felsefedeki “Hamdım, yandım, piştim, elhamdülillah”
şeklindeki silsile-i merâtip tekâmülünü paradoksal bir şekilde dillerinden hiç
düşürmüyorlar ne yazık ki.
Diğer
yandan, hiç bilmiyor ve düşünmüyorlar mı ki, hatasını ve günahını kabûl ve
itiraf ederek yanlış fikir ve düşüncelerden dönmenin bir erdem ve “Âdemî”
bir tavır olduğunu? Yine bilmiyorlar mı ki, hatasını ve günahını kabûl etmeyip
yanlışta direnmesinden dolayı lânetlenenlerin pîrinin iblis olduğunu?
O
zaman tövbe müessesesi neden vardır ki? Bu mantıkla gidecek olursak (dünü
eleştirenlerin mantığıyla), Hazreti Ömer’in, Bilâl’in, Selman’ın geçmişlerini
ve geçmişte söylediklerini eleştirmeye hakkımız var mıdır?
İktidarın
sevaplarının yanında biriktirdiği günahları da vardır elbet. Bırak, onlarla siyâsetçiler
uğraşsın. Kendini ve ilmini harcatma ey İslâmoğlu!
Seni
sever, sayarız. Sana hakaret edenlere ve senin konuşmalarını ve düşüncelerini
yasaklayanlara elbette gücümüz nispetince karşı dururuz, duruyoruz da. Ama onun
bunun kanallarına çıkarak yanlış yapma!
Sen,
“uydurulmuş din” ve dincilerle mücadeleni yapmaya devam et. Biliyorum,
sesini kesmeye çalışıyorlar, sana olmadık hakaretler yapıyorlar ama sen yine de
ilimle iştigâl et ve ilminle âmil olmaya bak!
Câhillerden
yüz çevir, onlara “Selâm” de, geç, git!
Unutma,
bu, seni seven ve senin fikirlerine değer veren bir dost tavsiyesidir.