Olmadı İslâmoğlu olmadı!

Siyâsetin “suflî”, “karanlık” ve “soğuk” koridorlarında fazla dolaşma. Bu konulara fazla girme. Sonra kaybolursun. Siyâset seni bir gecede harcar, inan. Kırk yıldır biriktirdiğin ilmî birikimin de bir anda hebâ olur, Allah muhafaza! İlminin hatırına seni sevenleri ve sana gönül verenleri hüsrana uğratma!

OLMADI İslâmoğlu olmadı! Yakışmadı İslâmoğlu yakışmadı! Çıkmayacaktın bu konjonktürde DW Türkçe’ye!

Biz seni severiz, sayarız. İlminden istifâde ettik. Hakkını helâl et! Ömrünü ilme, ilmî tedebbuata ve Kur’ân çalışmalarına ayırdın. Kendi deyiminle bir “Kur’ân talebesi” oldun.

Nice kitap ve makale yazdın. Yurt içi ve yurt dışında yüzlerce konferans vererek insanları aydınlattın, irşat ettin. İnsanların uyanmasına ve tefekkür etmesine vesile oldun.

İnsanların birçok şeyi sorgulamasına, birçok şeyi yeni baştan düşünmesine, eleştirel bir bakış açısı kazanmasına yardımcı oldun.

Tefsirler yaptın. Esmâü’l-Hüsnâlar yazdın. “İmamlar ve Sultanlar”, “Üç Muhammed: İki Tasavvur Bir Gerçek”, “Yahudileşme Temayülü”, “Yürek Devleti”, “Kader Risâlesi ve Şerhi” gibi çarpıcı ve ses getirici onlarca kitabın altına imza attın.

Televizyon programlarına katıldın. Düşüncelerinden dolayı hapishânelerde yatarak bedeller ödedin. Filistin Müslümanları gibi yeryüzünde acı çeken ve ezilen Müslümanların dâvâsına gerek söz ve yazılarınla, gerekse de bilfiil yardımcı oldun.

Sen, düşünen bir beyinsin. Düşüncelerinle taşları yerinden oynattın. Uyuyanları tatlı uykularından uyandırdın. Dînî anlayış ve algılarını hikâye, masal, menkıbe ve rüyâlar üzerine binâ ederek saf Müslüman halkı aldatan şarlatanların ve kendilerini mehdî, mesîh, şeyh ilân ederek din tâcirliği yapan sahtekârların kovanlarına çomak sokarak onların düşmanlığını kazandın.

“Galileo” örneğinde olduğu gibi, nasıl ki Orta Çağ Avrupası’nın skolastik yapısında ruhban sınıfı düşünen beyinleri hiç sevmedi ve aforoz ederek linç ettiyse, uzun yıllara sârî ve günümüz İslâm coğrafyasında da birtakım çevreler düşünen beyinleri hiç sevmedi ve onları dışlayarak linç etmeye kalkıştı. Çünkü onların amacı insanları uyutarak sömürmekti. Sen sömürmelerine engel oldun, olmaya da devam ediyorsun. Onun için sömürgeciler seni hiç sevmediler, sevmeyecekler de...

Sen, çalışkan ve üretken bir insansın. Eserlerin ve yaptıkların bunun delili ve şahididir. Ama unutma ki, bu toplum çalışanı ve üreteni pek sevmez, kıskanır, hatta haset eder.

Yıllardır senin sesini kesmeye çalıştılar. Televizyonunu kapattılar. Ulusal kanallara çıkarmadılar. Çeşitli plâtformlardaki konuşmalarına engel oldular.

Düşünen beyin ve bilgi birikimi olan insan susamazdı. Düşüncelerini kamuoyuyla paylaşmak ve insanları uyarmak zorundaydı. Bu durum O’nun için kutsal bir vazifeydi. Çünkü emr-i İlâhî de böyle söylüyordu: “Kum fe enzir.” (Kalk ve uyar!)

Kalktı ve uyardı ama başına gelmedik kalmadı.

Günlerden bir gün KTV’ye çıktın. Konuşmaları birilerinin dikkatini çekti. Mal bulmuş mağrîbi gibi hemen üzerine atladılar. Belli ki, birileri buradan bir maden çıkarmak istiyordun.

Çok geçmeden kendisini DW Türkçe’ye çıkardılar. Röportaj yapan kişi, ideolojik ve politik olarak tescilli bir markaydı. Zâten “DW”, “CNN INT”, “BBC”, “Washington Post”, “New York Times” gibi markaların kime ve neye hizmet ettikleri apaçık belliydi.

Aslında seni DW Türkçe’ye çıkarmak, sana kurulan bir tuzaktı. “Mescid-i Dırar” örneğinde olduğu gibi… Çünkü onlar, Müslümanları hiç sevmezlerdi. Asıl amaç, senin üzerinden birilerine çakmaktı. Sen, başına gelenlerden dolayı bu tuzağa düştün. Çünkü “Denize düşen yılana sarılır” hesabı, sen de konuşmak, kendini ve fikirlerini savunmak istiyordun belli ki…

Ama stratejik bir hata yaptın ve seni linç etmek için fırsat kollayanlar, bu hatanı affetmediler ve seni tefe koyarak alabildiğine çaldılar.

Keşke kendi mahallenin imkânlarıyla ve daha meşru zeminlerde bunları söylemiş olsaydın; o zaman, amacı bağcıyı dövmek değil de üzüm yemek olan akl-ı selîm sahibi kimi insanlar, belki de sesine daha fazla kulak verecekler ve önyargısız bir şekilde söylediklerin üzerinde derin derin düşüneceklerdi.

Ancak sen, gereksiz bir şekilde biriktirdiğin öfke yüzünden ve biraz da enâniyetinden dolayı (bu düşüncelerimde yanılıyorsam helâllik diliyorum), belki de haklı olduğun konulardaki düşüncelerini böyle bir plâtformda kamuoyuyla paylaştın. Ama seninle röportaj yapan şahsiyetin amacı üzüm yemek değil, bağcıyı dövmekti. Sen maalesef buna âlet oldun!

Ne var ki, sen de insandın ve elbette ki sen de hata yapacaktın!

İnsanlar genellikle önyargılı ve menfaatperest olduklarından ve dahi hevâ ve heveslerini kutsadıklarından dolayı, hele de buna biraz particilik ve siyâsî mülâhazalar eklenince, işte o zaman iş çığırından çıkıyor ve o güzelim konuların tahlili, tefekkürü ve müzâkeresi hepten hebâ olup gidiyor.

Onun için pireye kızarak yorganı yakma ya da papaza kızarak orucunu bozma ey İslâmoğlu! Şunu da hiç unutma ki, “Kem âletle kemâlât olunmazmış”. Şüphesiz bunu sen, benden daha iyi bilirsin ey İslâmoğlu!

Siyâsetin “suflî”, “karanlık” ve “soğuk” koridorlarında fazla dolaşma. Bu konulara fazla girme. Sonra kaybolursun. Siyâset seni bir gecede harcar, inan. Kırk yıldır biriktirdiğin ilmî birikimin de bir anda hebâ olur, Allah muhafaza! İlminin hatırına seni sevenleri ve sana gönül verenleri hüsrana uğratma! Buna hakkın yoktur!

İslâm coğrafyasında ve bu ülkede âlimler zâten az ve zor yetişiyor. Yapma! Âlim olarak kal ve ilminle insanları irşat etmeye devam et lütfen!

Cımbızlama tekniğiyle seni en çok “Dün şöyle diyordu, bugün böyle diyor” diye eleştiriyorlar. Bu eleştiriyi yapanlar bilmiyorlar ki hayatın hakikati olarak “gelişme, değişme ve tekâmül” diye sosyo-psikolojik bir realite vardır. Bunu yapanlar, bir taraftan bu tekâmül nazariyesine karşı çıkarken, diğer taraftan işlerine geldiği için, tasavvufî anlayış ve felsefedeki “Hamdım, yandım, piştim, elhamdülillah” şeklindeki silsile-i merâtip tekâmülünü paradoksal bir şekilde dillerinden hiç düşürmüyorlar ne yazık ki.

Diğer yandan, hiç bilmiyor ve düşünmüyorlar mı ki, hatasını ve günahını kabûl ve itiraf ederek yanlış fikir ve düşüncelerden dönmenin bir erdem ve “Âdemî” bir tavır olduğunu? Yine bilmiyorlar mı ki, hatasını ve günahını kabûl etmeyip yanlışta direnmesinden dolayı lânetlenenlerin pîrinin iblis olduğunu?

O zaman tövbe müessesesi neden vardır ki? Bu mantıkla gidecek olursak (dünü eleştirenlerin mantığıyla), Hazreti Ömer’in, Bilâl’in, Selman’ın geçmişlerini ve geçmişte söylediklerini eleştirmeye hakkımız var mıdır?

İktidarın sevaplarının yanında biriktirdiği günahları da vardır elbet. Bırak, onlarla siyâsetçiler uğraşsın. Kendini ve ilmini harcatma ey İslâmoğlu!

Seni sever, sayarız. Sana hakaret edenlere ve senin konuşmalarını ve düşüncelerini yasaklayanlara elbette gücümüz nispetince karşı dururuz, duruyoruz da. Ama onun bunun kanallarına çıkarak yanlış yapma!

Sen, “uydurulmuş din” ve dincilerle mücadeleni yapmaya devam et. Biliyorum, sesini kesmeye çalışıyorlar, sana olmadık hakaretler yapıyorlar ama sen yine de ilimle iştigâl et ve ilminle âmil olmaya bak!

Câhillerden yüz çevir, onlara “Selâm” de, geç, git!

Unutma, bu, seni seven ve senin fikirlerine değer veren bir dost tavsiyesidir.