
“Kİ O (Allah), belli
bir miktar ile gökten su indirdi…” (Zuhruf, 11)
***
Kâinattaki
ölçü ve denge
Kâinatta
hiçbir şey gelişigüzel yaratılmamış. Hepsi bir ölçü ve düzen içindedir.
Yaşadığımız dünya da kâinatın bir parçası olduğu için onun içinde var olan her
şey bu nizam ve intizama tâbidir. Dünyanın kendinin ve de Güneş’in etrafında
dönmesinden tutun da yağan yağmura kadar her şey bir ölçü ve denge içindedir.
Yeryüzündeki
hayatın devamı için su şarttır. Su olmazsa hayat da olmaz. Kur’ân-ı Kerîm’de, yukarıya
taşıdığımız Zuhruf Sûresi’nin 11’inci ayetinin devamında, “Biz o (yağmurla)
ölü memlekete hayat veririz” buyurularak
suyun hayat için ne kadar önemli olduğu vurgulanmıştır. İnsandan
hayvana, hayvandan bitkiye her canlı suya muhtaçtır. Dünyanın bile yüzde
70’inden fazlası sularla kaplıdır. Hatta vücudumuzun da yüzde 75’i sudur.
Zuhruf
Sûresi’nin 11’inci ayetinde “Ki O (Allah)
belli bir miktar ile gökten su indirdi” ve Müminun Sûresi’nin 18 ilâ 20’nci ayetlerinde “Gökten belli bir
miktar su (yağmur) indirip onu arzda durdurduk. Bizim onu gidermeye elbet
gücümüz yeter. O su sayesinde sizin için çok sayıda meyvelerin
bulunduğu, yiyip beslendiğiniz hurma bahçeleri, üzüm bağları; kezâ Sînâ dağında
yetişen, hem yağ, hem de yiyenlerin ekmeğine katık veren bir ağaç (zeytin
ağacı) meydana getiririz” buyurularak bu durum belirtilmiştir. Her iki ayette
de yağmurun belli bir miktar ve ölçüye göre yeryüzüne indirildiğine dikkat
çekilmiştir.
Suyûti’nin
naklettiği bir hadis-i şerifte Allah Rasûlü şöyle buyurur: “Bir yıl diğer
yıllardan daha fazla yağmur yağıyor değildir. (Her yıl aynı miktarda yağmur
yağar.) Fakat Allah o yağmurları memleketlerde dilediği gibi tasarrufta
bulunur. (Bazı memleketlere az yağar, bazılarına çok yağar.) Gökyüzünden inen
her katre veya yeryüzünde çıkan her bir rüzgâr ancak bir ölçü ve mîzâna göredir.”
(Ed-Dürrül-Mensur, c: 5, s: 71)
Ölçü
ile yağan yağmur
Bilim
adamlarının söylediklerine göre, atmosferdeki su buharı genelde 13x1012
ton kadardır. Bu, değişmeyen ve sabit bir miktardır. Yağmurlar yağdığında bu
oran azalır, fakat buharlaşmayla eksilen miktar telâfi edilir. Böylelikle oran
muhafaza edilir. Bilim adamları ortalama olarak yeryüzünden her saniyede 16
milyon ton suyun buharlaştığını hesaplamışlardır (İdris Tüzün, Kâinatta
Dengeler ve Allah).
Yapılan
hesaplamalara göre her saniye yeryüzüne inen su miktarının 16 milyon ton
-yani buharlaşan miktar kadar- olduğu görülmektedir. Bu miktar bir yılda ise
505 milyon kere milyon ton değerine ulaşmaktadır. Güneş’ten Dünya’ya gelen
13,4x1020 kilokalorilik ısı enerjisinin yüzde 22’si bu buharlaşma
için harcanmaktadır (Taşkın Tuna, Etrafımızdaki Hava, Yeni Asya
Yayınları, İstanbul, 1984, s: 30-31). Bu miktar her yıl aynıdır. Zira yağmurun
oluşumu için yeryüzündeki su, güneşin etkisi ile buharlaşıp atmosferde tekrar
yoğunlaşarak yeryüzüne yağış olarak yağarak geri döner. Buna “su döngüsü”
denir. Yeryüzündeki hayatın devamı bu su döngüsü sayesinde sağlanır. Bu döngüyü
eldeki gelişmiş tüm teknik imkânlarla gerçekleştirmek insanoğlu için
imkânsızdır.
Su
döngüsü ile aynı zamanda yeryüzündeki su sürekli hareket hâlindedir. Hâlden hâle
geçerek bu döngüyü tamamlar. Su, bu hareketi esnasında sıvı, buhar ve buz formları
arasında sürekli olarak hâl değiştirir. Sıvı su okyanuslarda, nehirlerde,
göllerde ve hatta yeraltında bulunur. Katı buz buzullarda, karda ve Kuzey ile
Güney Kutuplarında bulunur. Su buharı Dünya atmosferinde bulunur.
Suyun
oluşumu için Yaratıcı’nın var ettiği su döngüsü mekanizmasında en ufak bir
aksama tabiatta çok büyük dengesizliklere yol açar ve akabinde yeryüzünde hayat
bitme noktasına gelir.
Yağmur
rahmettir
Müminun
Sûresi’nin 18’inci ayeti Diyanet Kur’ân Yolu Tefsiri’nde şu şekilde
açıklanmıştır: “18’inci ayette dikkat çektiği yağmur olayındaki İlâhî
yasalardan biri de yağmur suyunun ‘arzda tutulması’dır. Bu da
yeryüzü varlıkları için büyük bir nimettir. Şayet arz yağmur suyunu tutmayıp
olduğu gibi dibe indirseydi veya bu sular sel hâlinde tamamen akıp gitseydi veya
çarçabuk buharlaşsaydı, canlılar yağmurun hayatî faydalarından mahrum kaldığı
gibi -erozyon olayında görüldüğü üzere- yağmur zararlı bile olabilirdi. Yağmur
suyunun arzda tutulmasından, suyun yer altında belli tabakalarda birikmesi
kastedilmiş olabilir. Bu da canlılar için Allah’ın bir lütfu ve rahmetidir.
Çünkü yeraltı suları gerek tabiî olarak yüzeye çıkmak, gerekse insan emeğiyle
çıkarılmak suretiyle faydalı hâle gelir. Ayette de ifade edildiği gibi, Allah
Teâlâ, canlılar için bu kadar yararlı olan yağmuru yağdırmamaya veya yağdırsa
bile faydasız hâle getirmeye de kadirdir. Bu ise canlılar için en büyük
felâkettir. Nitekim uzayda şimdiye kadar bilinenler içinde yağmur olayının
cereyan ettiği tek gezegen Dünya’mızdır. Bir an Allah’ın Dünya’mızdan bu nimetini
geri aldığını düşünürsek, o zaman gezegenimizin bütün değerini ve anlamını
yitirdiğini anlarız. Çünkü Dünya’yı anlamlı ve değerli kılan şey hayattır. Su
ise -müteakip ayetlerden de anlaşılacağı üzere- bir hayat kaynağıdır.” (Kur’ân
Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 17-18)
Zaman
zaman -belirli sebeplere ve hikmetlere bağlı olarak- bölgelere ve tabiat
şartlarına göre yağmurun ihtiyaçtan az veya çok yağması yüzünden bazı
sıkıntılar, afetler yaşanmakla beraber, dünyanın geneli dikkate alındığında bu
durumlar istisnaî olup yağmur olayının canlılar için yararını esas alan
yasalara göre cereyan ettiği, bu hususta bir düzenin hâkim olduğu
görülmektedir.
Râzî,
buradaki “ölçü”nün yağmur suyunun insan, hayvan ve bitkilerin
yararlanmasına en uygun kıvamda ve saflıkta olduğuna delâlet ettiğini
belirtirken, Elmalılı da suyun terkibindeki ölçülülüğe buharlaşma ve yoğunlaşma
gibi fiziksel olaylardaki yasalara ve bütün bunların tesadüfen olmayıp İlâhî
hikmet ve inayetin sonucu olduğuna dikkat çeker.
Tatlı
su
Kur’ân-ı
Kerim’de suyu ve önemini anlatan birçok ayet vardır. Furkan Sûresi’nin 53’üncü
ayetinde “O (Allah) ki, birinin suyu
tatlı ve kolay içimli, diğerininki tuzlu ve acı olan iki denizi salıverip
aralarına da karışmalarına engel olan bir sınır koymuştur” ve Nebe Sûresi’nin
14’üncü ayetinde “Sıkışan bulutlardan şarıl şarıl akan sular indirdik” buyurulmuştur.
İlginçtir
ki, dünyadaki suların yüzde 97’sini denizlerdeki tuzlu sular oluşturur. Deniz
suları doğrudan içme suyu olarak kullanılamaz. İçme suyu olarak kullandığımız
su, yeryüzündeki tüm suların ancak yüzde 3’üne tekabül eder. Yapılan
araştırmalar göstermiştir ki yeryüzündeki tatlı suların da yüzde 75’i
kutuplarda buz hâlinde, yüzde 22’si de yeraltı suları olarak bulunmaktadır.
Yaratıcı, dünyayı ve içindeki bütün canlı ve cansız şeyleri yaratırken ince ve şaşmaz bir hesap ile yaratmıştır. Suyu yaratırken bile içilecek suyun yanında içilmeyecek acı ve tuzlu suları da yaratmış ve hepsini bu doğal döngüye tâbi tutmuştur. Vakıa Sûresi 68 ilâ 70’nci ayetlerde, “İçtiğiniz suya baktınız mı? Buluttan onu siz mi indirdiniz, yoksa indiren Biz miyiz? Dileseydik onu tuzlu yapardık. O hâlde şükretseniz ya!” buyurularak bu mesele üzerine insanoğlunun dikkati çekilmiştir.
Susuz
hayat olmaz
Her
şeye rağmen şunu da bilmeliyiz ki, su kaynakları her bölgede eşit miktarda
dağılmamıştır. Kaldı ki, ülkemiz ölçeğinde düşündüğümüzde de bu böyledir. Doğu
Karadeniz bölgesine yıllık 2 bin mm üzerinde yağış düşerken, İç Anadolu
bölgesinde bu miktar 220 mm civarındadır.
Düzensiz
yağan yağmurlar da buna eklenince, yeryüzündeki suyun önemi daha da iyi
anlaşılıyor. Uzmanlar ileride bölgeler arasında su naklinden bahsetmekteler.
Kaldı ki, içme suyu daha da sıkıntılı olacağa benzemekte. Bu da bize suyun daha
iktisatlı kullanılmasını ve israf edilmemesini ikaz etmekte.
“Susuz
hayat olmaz” diyoruz; insanoğlu kendi gıdalarını üretmek için de su kullanmak
zorunda. Yüzey sularının yanında yeraltı sularını bile kullanan tarım sektörü
bu konuda en fazla sıkıntıya düşen sektör. Global ve yerel ölçekte temiz su
kaynaklarının yüzde 70’i tarımsal sulamada kullanılmaktadır. DSİ
verilerine göre 2000’li yıllarda sulama sektöründe kullandığımız su miktarı 40
milyar metreküpken şimdi kullandığımız sulama suyu miktarı 44 milyar metreküp
seviyesinde.
Kuraklık
ve iklim değişikliği
İklim
değişikliği, “nedeni ne olursa olsun, iklimin ortalama durumunda ve/veya
değişkenliğinde onlarca yıl ya da daha uzun süre boyunca gerçekleşen
değişiklikler” biçiminde tanımlanmaktadır. Küresel ısınmanın en önemli
sebeplerinden biri kömür, doğalgaz ve petrol gibi fosil yakıtlar yakmamız. Bu
yakıtlar, atmosferimizde bulunan karbondioksit benzeri sera gazlarının
yoğunluğunu artırıyor.
DSİ
uzmanları iklim değişikliğine ilâve olarak su kaynaklarının kirlenmesinin de
ayrı bir tehdit unsuru olduğunu vurgulamakta. İnsanoğlu kendisine emanet edilen
dünyayı hoyratça kullanırsa doğan dengeyi bozacak ve bundan da sonuçta en fazla
kendisi etkilenecektir. İklim değişikliği ve kuraklık konusunda yapılan
yayınlardan öğrendiğimize göre, küresel ölçekte beş yaşın altındaki yaklaşık
300 bin çocuk olmak üzere her yıl 2 milyon insan, kirli su ve
yetersiz temizlik nedeniyle ishalden ölmekte ve 785 milyon insan
temiz içme suyuna erişememektedir.
İklim
değişikliğinin etkisi sıcaklıklardaki artıştan ibaret değildir. Kuraklık,
seller, şiddetli kasırgalar gibi aşırı hava olaylarının sıklığı ve etkisinde
artış, okyanus ve deniz suyu seviyelerinde yükselme, okyanusların asit
oranlarında artma, buzulların erimesi gibi etkenlerle doğal yaşama zarar
vermektedir. Dünya Su Forumu’nun raporlarına göre, global ölçekte her yıl yaklaşık
4 bin 600 milyar metreküp su kullanılıyor; bunun yüzde 70’i tarımda, yüzde
20’si sanayide ve yüzde 10’u konutlarda tüketiliyor.
Kuraklık,
dünyanın her bölgesinde zaman zaman oluşan bir iklim durumudur. Kuraklık,
meteorolojik ve hidrolojik kuraklık olmak üzere iki kategoride değerlendirilir.
Meteorolojik kuraklık, yağış rejimindeki azalmaları ifade eder. Her yılın yağış
ölçümleri daha sonra normal yağış miktarı olarak belirlenenlerle
karşılaştırılır ve buradan yola çıkılarak bir kuraklık belirlenir. Hidrologlar
için kuraklık, dere akışı ve göl, rezervuar ve akifer su seviyeleri kontrol
edilerek izlenir. Yağış, su seviyelerine katkıda bulunduğu için burada da
dikkate alınır. Bunlara ilâveten, mahsul üretimini etkileyebilecek ve çeşitli
türlerin doğal dağılımında değişikliklere neden olabilecek tarımsal kuraklıklar
vardır. Çiftliklerin kendileri de toprak tükendiğinde kuraklıklara neden
olabilir ve bu nedenle o kadar su ememez ve doğal kuraklıklardan da
etkilenebilirler.
Uzmanlar,
yaşanan iklim değişikliğinin bir sonucu olarak dünya
genelinde sıcaklıkların aratacağını, tatlı su kaynaklarının da
azalacağını, bu yüzden yaşanacak şiddetli kuraklıklar tarımsal
üretimi etkilerken, artan sıcaklıklarınsa tarımsal üretimin su talebinin artmasına
neden olacağını belirtmekte. Bu da tarımda sürdürebilirliği tehdit etmektedir.
Çünkü yeteri kadar suyunuz yoksa istediğiniz miktarda üretim yapamazsınız. Zaten
tarımsal üretim zincirinde genellikle su verimsiz bir şekilde kullanılmaktadır.
Bu yüzden hem su israfını önlemek, hem de tarımsal sulamada vahşi sulama
metotlarını bırakarak damla sulama gibi yeni teknikleri kullanmak zorundayız.
Sonuç
Unutmamak
gerekir ki, ihtiyaç fazlası bir üretim ile gıdaları çürütüp çöpe dökmek
bizatihi kaynak israfıdır. Ayrıca bu gıdaların tüketilmeden atılması, diğer
yandan bu gıdaların üretilmesi için harcanan suyun da israfı anlamına
gelmektedir. Yapılan araştırmalara göre her yıl, üretilen tüm gıdanın üçte biri
bu şekilde israf edilmekte, bu da 267 kilometre küp suyun boşa harcanması
anlamına gelmektedir.
Acilen
yağmur sularını değerlendirecek sistemler geliştirmeliyiz. Örneğin en azından
yeraltı sularını besleyecek bir sistem kurmak zorundayız. Yine şehirlerdeki
yağmur suları arıtılarak park-bahçeler, sanayi, oto yıkama gibi alanlarda kullanacağımız
sistemler geliştirmeliyiz.
Su
ile ilgili her adımımızda Yaratıcımızın “Yiyiniz, içiniz, ancak israf
etmeyiniz!” emrini düstur edinmeliyiz.