Ölçüyle inen su ve kuraklık

İnsanoğlu kendisine emanet edilen dünyayı hoyratça kullanmaya devam ederse, bundan en fazla kendisi etkilenecektir. Küresel ölçekte beş yaşın altındaki yaklaşık 300 bin çocuk olmak üzere her yıl 2 milyon insan, kirli su ve yetersiz temizlik nedeniyle ishalden ölmekte ve 785 milyon insan temiz içme suyuna erişememektedir.

“Kİ O (Allah), belli bir miktar ile gökten su indirdi…” (Zuhruf, 11)

***

Kâinattaki ölçü ve denge

Kâinatta hiçbir şey gelişigüzel yaratılmamış. Hepsi bir ölçü ve düzen içindedir. Yaşadığımız dünya da kâinatın bir parçası olduğu için onun içinde var olan her şey bu nizam ve intizama tâbidir. Dünyanın kendinin ve de Güneş’in etrafında dönmesinden tutun da yağan yağmura kadar her şey bir ölçü ve denge içindedir.

Yeryüzündeki hayatın devamı için su şarttır. Su olmazsa hayat da olmaz. Kur’ân-ı Kerîm’de, yukarıya taşıdığımız Zuhruf Sûresi’nin 11’inci ayetinin devamında, “Biz o (yağmurla) ölü memlekete hayat veririz” buyurularak suyun hayat için ne kadar önemli olduğu vurgulanmıştır. İnsandan hayvana, hayvandan bitkiye her canlı suya muhtaçtır. Dünyanın bile yüzde 70’inden fazlası sularla kaplıdır. Hatta vücudumuzun da yüzde 75’i sudur.

Zuhruf Sûresi’nin 11’inci ayetinde “Ki O (Allah) belli bir miktar ile gökten su indirdi” ve Müminun Sûresi’nin 18 ilâ 20’nci ayetlerinde “Gökten belli bir miktar su (yağmur) indirip onu arzda durdurduk. Bizim onu gidermeye elbet gücümüz yeter. O su sayesinde sizin için çok sayıda meyvelerin bulunduğu, yiyip beslendiğiniz hurma bahçeleri, üzüm bağları; kezâ Sînâ dağında yetişen, hem yağ, hem de yiyenlerin ekmeğine katık veren bir ağaç (zeytin ağacı) meydana getiririz” buyurularak bu durum belirtilmiştir. Her iki ayette de yağmurun belli bir miktar ve ölçüye göre yeryüzüne indirildiğine dikkat çekilmiştir.

Suyûti’nin naklettiği bir hadis-i şerifte Allah Rasûlü şöyle buyurur: “Bir yıl diğer yıllardan daha fazla yağmur yağıyor değildir. (Her yıl aynı miktarda yağmur yağar.) Fakat Allah o yağmurları memleketlerde dilediği gibi tasarrufta bulunur. (Bazı memleketlere az yağar, bazılarına çok yağar.) Gökyüzünden inen her katre veya yeryüzünde çıkan her bir rüzgâr ancak bir ölçü ve mîzâna göredir.” (Ed-Dürrül-Mensur, c: 5, s: 71)

Ölçü ile yağan yağmur

Bilim adamlarının söylediklerine göre, atmosferdeki su buharı genelde 13x1012 ton kadardır. Bu, değişmeyen ve sabit bir miktardır. Yağmurlar yağdığında bu oran azalır, fakat buharlaşmayla eksilen miktar telâfi edilir. Böylelikle oran muhafaza edilir. Bilim adamları ortalama olarak yeryüzünden her saniyede 16 milyon ton suyun buharlaştığını hesaplamışlardır (İdris Tüzün, Kâinatta Dengeler ve Allah).

Yapılan hesaplamalara göre her saniye yeryüzüne inen su miktarının 16 milyon ton -yani buharlaşan miktar kadar- olduğu görülmektedir. Bu miktar bir yılda ise 505 milyon kere milyon ton değerine ulaşmaktadır. Güneş’ten Dünya’ya gelen 13,4x1020 kilokalorilik ısı enerjisinin yüzde 22’si bu buharlaşma için harcanmaktadır (Taşkın Tuna, Etrafımızdaki Hava, Yeni Asya Yayınları, İstanbul, 1984, s: 30-31). Bu miktar her yıl aynıdır. Zira yağmurun oluşumu için yeryüzündeki su, güneşin etkisi ile buharlaşıp atmosferde tekrar yoğunlaşarak yeryüzüne yağış olarak yağarak geri döner. Buna “su döngüsü” denir. Yeryüzündeki hayatın devamı bu su döngüsü sayesinde sağlanır. Bu döngüyü eldeki gelişmiş tüm teknik imkânlarla gerçekleştirmek insanoğlu için imkânsızdır.

Su döngüsü ile aynı zamanda yeryüzündeki su sürekli hareket hâlindedir. Hâlden hâle geçerek bu döngüyü tamamlar. Su, bu hareketi esnasında sıvı, buhar ve buz formları arasında sürekli olarak hâl değiştirir. Sıvı su okyanuslarda, nehirlerde, göllerde ve hatta yeraltında bulunur. Katı buz buzullarda, karda ve Kuzey ile Güney Kutuplarında bulunur. Su buharı Dünya atmosferinde bulunur.

Suyun oluşumu için Yaratıcı’nın var ettiği su döngüsü mekanizmasında en ufak bir aksama tabiatta çok büyük dengesizliklere yol açar ve akabinde yeryüzünde hayat bitme noktasına gelir.

Yağmur rahmettir

Müminun Sûresi’nin 18’inci ayeti Diyanet Kur’ân Yolu Tefsiri’nde şu şekilde açıklanmıştır: “18’inci ayette dikkat çektiği yağmur olayındaki İlâhî yasalardan biri de yağmur suyunun ‘arzda tutulması’dır. Bu da yeryüzü varlıkları için büyük bir nimettir. Şayet arz yağmur suyunu tutmayıp olduğu gibi dibe indirseydi veya bu sular sel hâlinde tamamen akıp gitseydi veya çarçabuk buharlaşsaydı, canlılar yağmurun hayatî faydalarından mahrum kaldığı gibi -erozyon olayında görüldüğü üzere- yağmur zararlı bile olabilirdi. Yağmur suyunun arzda tutulmasından, suyun yer altında belli tabakalarda birikmesi kastedilmiş olabilir. Bu da canlılar için Allah’ın bir lütfu ve rahmetidir. Çünkü yeraltı suları gerek tabiî olarak yüzeye çıkmak, gerekse insan emeğiyle çıkarılmak suretiyle faydalı hâle gelir. Ayette de ifade edildiği gibi, Allah Teâlâ, canlılar için bu kadar yararlı olan yağmuru yağdırmamaya veya yağdırsa bile faydasız hâle getirmeye de kadirdir. Bu ise canlılar için en büyük felâkettir. Nitekim uzayda şimdiye kadar bilinenler içinde yağmur olayının cereyan ettiği tek gezegen Dünya’mızdır. Bir an Allah’ın Dünya’mızdan bu nimetini geri aldığını düşünürsek, o zaman gezegenimizin bütün değerini ve anlamını yitirdiğini anlarız. Çünkü Dünya’yı anlamlı ve değerli kılan şey hayattır. Su ise -müteakip ayetlerden de anlaşılacağı üzere- bir hayat kaynağıdır.” (Kur’ân Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 17-18)

Zaman zaman -belirli sebeplere ve hikmetlere bağlı olarak- bölgelere ve tabiat şartlarına göre yağmurun ihtiyaçtan az veya çok yağması yüzünden bazı sıkıntılar, afetler yaşanmakla beraber, dünyanın geneli dikkate alındığında bu durumlar istisnaî olup yağmur olayının canlılar için yararını esas alan yasalara göre cereyan ettiği, bu hususta bir düzenin hâkim olduğu görülmektedir.

Râzî, buradaki “ölçü”nün yağmur suyunun insan, hayvan ve bitkilerin yararlanmasına en uygun kıvamda ve saflıkta olduğuna delâlet ettiğini belirtirken, Elmalılı da suyun terkibindeki ölçülülüğe buharlaşma ve yoğunlaşma gibi fiziksel olaylardaki yasalara ve bütün bunların tesadüfen olmayıp İlâhî hikmet ve inayetin sonucu olduğuna dikkat çeker.

Tatlı su

Kur’ân-ı Kerim’de suyu ve önemini anlatan birçok ayet vardır. Furkan Sûresi’nin 53’üncü ayetinde “O (Allah) ki, birinin suyu tatlı ve kolay içimli, diğerininki tuzlu ve acı olan iki denizi salıverip aralarına da karışmalarına engel olan bir sınır koymuştur” ve Nebe Sûresi’nin 14’üncü ayetinde “Sıkışan bulutlardan şarıl şarıl akan sular indirdik” buyurulmuştur.

İlginçtir ki, dünyadaki suların yüzde 97’sini denizlerdeki tuzlu sular oluşturur. Deniz suları doğrudan içme suyu olarak kullanılamaz. İçme suyu olarak kullandığımız su, yeryüzündeki tüm suların ancak yüzde 3’üne tekabül eder. Yapılan araştırmalar göstermiştir ki yeryüzündeki tatlı suların da yüzde 75’i kutuplarda buz hâlinde, yüzde 22’si de yeraltı suları olarak bulunmaktadır.

Yaratıcı, dünyayı ve içindeki bütün canlı ve cansız şeyleri yaratırken ince ve şaşmaz bir hesap ile yaratmıştır. Suyu yaratırken bile içilecek suyun yanında içilmeyecek acı ve tuzlu suları da yaratmış ve hepsini bu doğal döngüye tâbi tutmuştur. Vakıa Sûresi 68 ilâ 70’nci ayetlerde, “İçtiğiniz suya baktınız mı? Buluttan onu siz mi indirdiniz, yoksa indiren Biz miyiz? Dileseydik onu tuzlu yapardık. O hâlde şükretseniz ya!” buyurularak bu mesele üzerine insanoğlunun dikkati çekilmiştir.


Susuz hayat olmaz

Her şeye rağmen şunu da bilmeliyiz ki, su kaynakları her bölgede eşit miktarda dağılmamıştır. Kaldı ki, ülkemiz ölçeğinde düşündüğümüzde de bu böyledir. Doğu Karadeniz bölgesine yıllık 2 bin mm üzerinde yağış düşerken, İç Anadolu bölgesinde bu miktar 220 mm civarındadır.

Düzensiz yağan yağmurlar da buna eklenince, yeryüzündeki suyun önemi daha da iyi anlaşılıyor. Uzmanlar ileride bölgeler arasında su naklinden bahsetmekteler. Kaldı ki, içme suyu daha da sıkıntılı olacağa benzemekte. Bu da bize suyun daha iktisatlı kullanılmasını ve israf edilmemesini ikaz etmekte.

“Susuz hayat olmaz” diyoruz; insanoğlu kendi gıdalarını üretmek için de su kullanmak zorunda. Yüzey sularının yanında yeraltı sularını bile kullanan tarım sektörü bu konuda en fazla sıkıntıya düşen sektör. Global ve yerel ölçekte temiz su kaynaklarının yüzde 70’i tarımsal sulamada kullanılmaktadır. DSİ verilerine göre 2000’li yıllarda sulama sektöründe kullandığımız su miktarı 40 milyar metreküpken şimdi kullandığımız sulama suyu miktarı 44 milyar metreküp seviyesinde.

Kuraklık ve iklim değişikliği

İklim değişikliği, “nedeni ne olursa olsun, iklimin ortalama durumunda ve/veya değişkenliğinde onlarca yıl ya da daha uzun süre boyunca gerçekleşen değişiklikler” biçiminde tanımlanmaktadır. Küresel ısınmanın en önemli sebeplerinden biri kömür, doğalgaz ve petrol gibi fosil yakıtlar yakmamız. Bu yakıtlar, atmosferimizde bulunan karbondioksit benzeri sera gazlarının yoğunluğunu artırıyor.

DSİ uzmanları iklim değişikliğine ilâve olarak su kaynaklarının kirlenmesinin de ayrı bir tehdit unsuru olduğunu vurgulamakta. İnsanoğlu kendisine emanet edilen dünyayı hoyratça kullanırsa doğan dengeyi bozacak ve bundan da sonuçta en fazla kendisi etkilenecektir. İklim değişikliği ve kuraklık konusunda yapılan yayınlardan öğrendiğimize göre, küresel ölçekte beş yaşın altındaki yaklaşık 300 bin çocuk olmak üzere her yıl 2 milyon insan, kirli su ve yetersiz temizlik nedeniyle ishalden ölmekte ve 785 milyon insan temiz içme suyuna erişememektedir.

İklim değişikliğinin etkisi sıcaklıklardaki artıştan ibaret değildir. Kuraklık, seller, şiddetli kasırgalar gibi aşırı hava olaylarının sıklığı ve etkisinde artış, okyanus ve deniz suyu seviyelerinde yükselme, okyanusların asit oranlarında artma, buzulların erimesi gibi etkenlerle doğal yaşama zarar vermektedir. Dünya Su Forumu’nun raporlarına göre, global ölçekte her yıl yaklaşık 4 bin 600 milyar metreküp su kullanılıyor; bunun yüzde 70’i tarımda, yüzde 20’si sanayide ve yüzde 10’u konutlarda tüketiliyor.

Kuraklık, dünyanın her bölgesinde zaman zaman oluşan bir iklim durumudur. Kuraklık, meteorolojik ve hidrolojik kuraklık olmak üzere iki kategoride değerlendirilir. Meteorolojik kuraklık, yağış rejimindeki azalmaları ifade eder. Her yılın yağış ölçümleri daha sonra normal yağış miktarı olarak belirlenenlerle karşılaştırılır ve buradan yola çıkılarak bir kuraklık belirlenir. Hidrologlar için kuraklık, dere akışı ve göl, rezervuar ve akifer su seviyeleri kontrol edilerek izlenir. Yağış, su seviyelerine katkıda bulunduğu için burada da dikkate alınır. Bunlara ilâveten, mahsul üretimini etkileyebilecek ve çeşitli türlerin doğal dağılımında değişikliklere neden olabilecek tarımsal kuraklıklar vardır. Çiftliklerin kendileri de toprak tükendiğinde kuraklıklara neden olabilir ve bu nedenle o kadar su ememez ve doğal kuraklıklardan da etkilenebilirler.

Uzmanlar, yaşanan iklim değişikliğinin bir sonucu olarak dünya genelinde sıcaklıkların aratacağını, tatlı su kaynaklarının da azalacağını, bu yüzden yaşanacak şiddetli kuraklıklar tarımsal üretimi etkilerken, artan sıcaklıklarınsa tarımsal üretimin su talebinin artmasına neden olacağını belirtmekte. Bu da tarımda sürdürebilirliği tehdit etmektedir. Çünkü yeteri kadar suyunuz yoksa istediğiniz miktarda üretim yapamazsınız. Zaten tarımsal üretim zincirinde genellikle su verimsiz bir şekilde kullanılmaktadır. Bu yüzden hem su israfını önlemek, hem de tarımsal sulamada vahşi sulama metotlarını bırakarak damla sulama gibi yeni teknikleri kullanmak zorundayız.

Sonuç

Unutmamak gerekir ki, ihtiyaç fazlası bir üretim ile gıdaları çürütüp çöpe dökmek bizatihi kaynak israfıdır. Ayrıca bu gıdaların tüketilmeden atılması, diğer yandan bu gıdaların üretilmesi için harcanan suyun da israfı anlamına gelmektedir. Yapılan araştırmalara göre her yıl, üretilen tüm gıdanın üçte biri bu şekilde israf edilmekte, bu da 267 kilometre küp suyun boşa harcanması anlamına gelmektedir.

Acilen yağmur sularını değerlendirecek sistemler geliştirmeliyiz. Örneğin en azından yeraltı sularını besleyecek bir sistem kurmak zorundayız. Yine şehirlerdeki yağmur suları arıtılarak park-bahçeler, sanayi, oto yıkama gibi alanlarda kullanacağımız sistemler geliştirmeliyiz.

Su ile ilgili her adımımızda Yaratıcımızın “Yiyiniz, içiniz, ancak israf etmeyiniz!” emrini düstur edinmeliyiz.