Okuma kültürü

Okuryazarlık yaratıcı, araştırıcı ve eleştirel bir bakış açısı geliştirebilmek için günümüz insanının sahip olması gereken bir beceridir. Bu becerinin geliştirilmesinde en etkin araç kitaptır. Kitap sayesinde birey, kendi dünyası dışındaki dünyalar hakkında bilgi sahibi olur.

KÜLTÜR, toplumsal gelişim süreci içinde yaratılan, öğrenim ve yaşantılar yoluyla geliştirilmiş değerler bütünü. Bir insanın kültüre adapte olabilmesi, maddî ve mânevî değerler sistemini yaşantısında uygulamasıyla mümkündür.

Asıl konumuz okuma ve dolayısıyla okuma kültürü olduğuna göre, toplumun dil zenginliğinin okuma kültürüne paralel olarak gelişeceğini de unutmamak gerekir. Okuma, insanî bir olgu olmakla birlikte kültür birikimi ve gelişiminin önemli bir unsurudur. İnsanoğlunun doğumundan itibaren öğrenmeye başladığını zannederken, bugün anne karnında dahi öğrenmenin “hissetme yoluyla” başladığı noktasına gelindiğini öğreniyoruz.

Çocuk, hamilelik döneminde annesi ve çevresinde yaşananları sezmeye başlar. Doğumdan itibaren fizyolojik ihtiyaçlarını gidermek amacıyla basit el kol hareketleriyle birlikte çeşitli sesler çıkararak merâmını anlatmaya çalışır. Nesneleri ayırt etmeye başlamasıyla çevresinde olan değişimleri fark etme kabiliyetini gün geçtikçe geliştirir. Yaptığı her yeni şey, çevreyi okuma gücüne göre gelişir. Buradan yola çıkılacak olursa, okumayı, bir yazıyı meydana getiren işaretleri çözümleyip seslendirme olarak dar çerçevede düşünmemelidir. Okumayı, algılama ve anlamanın ilk basamağı olarak görmek, akabinde de sorgulama ve yorumlama ile işlemi tamamladığının mümkün olduğunu bilmek gerekir. Bu takdirde gerçek okumaya ulaşılmış olunur.

İnsanları diğer canlılardan ayıran özelliklerin başında gelen unsurlardan biri de “merak ve öğrenme” duygusudur. Öğrenme işi yılların vermiş olduğu tecrübe ve gözlem sonucu olduğu gibi, çeşitli deneyler sonucu da olabilmektedir. İnsanlarda mevcût olan, bilinmeyene karşı ilgi ve merakın sonucu, öğrenmenin gelişmesi ve genişletilmesi sağlanır.

İyi bir gözlemcilik evresi olan bebeklik çağı, öğrenmenin başladığı dönemdir. İlk aylarda gözlemler ve yaşantı yoluyla edinilen öğrenme, sonraları sözel iletişimle devam eder. İnsanlığın merak ve öğrenmeye olan açlığını gidermesi için birbirlerinin bilgi ve tecrübelerinden yararlanma yolunu seçmesi, nispeten öğrenmeyi kolaylaştırır. Uzun ve yorucu çalışmalarla elde edilen deney, gözlem ve becerileri elde edenlerin çeşitli vâsıtalarla başkalarına aktarma yoluna gitmesi, insanlığın günden güne gelişmesinde, merak ve ilgilerine cevap bulmada kolaylık sağlar. Böylece bilim ve teknolojideki gelişmeler son hızla birbirini takip ederek bugün bulunan noktaya gelinmiştir. Aksi olsaydı, insanlığın da diğer canlılar gibi ilkleri ile sonları arasındaki yaşayış farkının olmayışına benzer bir durumla karşılaşmak işten bile değildi.

Çağımızın ilerlemesi ve gelişmesi karşısında öğrenilecek, ilgi ve merak duyulan konuların fazlalığı karşısında yoğun çalışmalara rağmen insan kapasitesi yetersiz kalmakta, sürekli öğrenilmesi ve bilinmesi gerekli konuların arttığı görülmektedir. İçinde bulunulan çağa ayak uydurabilmek, ileri ülkeler seviyesinden geride kalmamak gâyesi ile öğrenmeyi bir an bile olsa bırakmadan devam ettirmek, sonra gelecek neslin bugün olduğu gibi başkalarına imrenir durumda olmamak ve geçmişiyle gurur duyması için okumak ve öğrenmek, çağdaşlarından aşağı kalmamasını sağlamak gerekmektedir.

Yaratıcı’nın yarattıkları arasında insanda mevcut olan üstünlük, düşünme, merak etme ve öğrenmesi netîcesindedir ki bugünlere ulaşılmıştır. Yüce Yaratıcı’nın, yarattığı âlemi insanın hizmetine sunmasının yanında sürekli çalışmayı ve araştırmayı, bilinmeyenlere ulaşma ve ona sahip olma görevini de insana verdiği, tartışma götürmez bir gerçektir. O hâlde biz insanlara düşen görev, yaşadığımız müddetçe, her an aldığımız nefesin zerresini dahi zâyi etmemek üzere çalışmak ve yine çalışmaktır.

Yaratılış gâyemize uygun olarak meraklarımızı gidermek, bilgimizi arttırmak, düşüncelerimizi pekiştirmek, insanca yaşama yollarını aramak, Hâlık’ımızın verdiği nimetleri yerinde kullanmak ve imanımızı kuvvetlendirmek için çok çalışmak gereklidir. Düşünen, araştıran ve çağına ışık tutan insanlar içinde üstün yaratılmışların bilgi, beceri ve düşüncelerinden yararlanmasının en kolay yolu, okumaktır. Görevi sadece yemek, içmek ve dinlenmek olmayan insanın üzerine aldığı insanlık görevini yerine getirmek için iyi bir kul ve faydalı bir vatandaş, iyi birer anne, baba, işçi, memur ve yönetici olabilmek gereklidir. Bunun için de gücünün yettiğince öğrenmek üzere okumak lâzımdır.

Bilhassa ilk emri “Oku” olan Yüce Din İslâm’ın mensupları olarak, bu ilk emrin gereğini yerine getiren ve insanlık yararına olanı zararlısından ayırabilme maksadıyla okumaya en fazla önem vermesi gerekenler bizleriz. Bu anlamda Yüce Mevlâ’ya kulluk görevimizi eksiksiz yerine getirebilmek için okumaya ve öğrenmeye ihtiyaç vardır. İlme önem veren bir dinin mensupları olarak, Sevgili Peygamberimiz’in (sav), “İlim Çin’de bile olsa gidip tahsil edin” hadîsi gereği daima öğrenmeye gayret edilmeliyiz.

Okumak ve öğrenmek için sadece öğrenci olunması gerekmediği bilinmelidir ki bu, yediden yetmişe her insanın ihtiyacı olan bir konudur. Çiftçinin, memurun, imamın, mühendisin, eczacının, doktorun, subayın, velhasıl bütün insanların görevlerini daha iyi yapabilmesi amacıyla okumaya ve öğrenmeye ihtiyaçları vardır. Ve öncelikle genç neslin eğitim ve öğretiminde ilk plânda yer alan öğretmenin, her türlü imkânsızlığa rağmen okumaya, yenilikleri takip etmeye, gelişmelere ayak uydurmaya olan ihtiyacı, hepsinden daha fazladır.

İnsanların genel kültür mânâsında bilgi, ilgi, görgü ve istidatlarının gerektirdiği şekilde, zamanı daha iyi değerlendirmek maksadıyla da okumaya ihtiyaç duymaları doğal bir insanî olgudur.

Çocuk ve kitap

Hayatın birçok gerçeğinde olduğu gibi okuma alışkanlığı da bebeklik yaşlarında başlar. Aile içinde okuma alışkanlığı olan kişilerin bulunması ve bunun dışa yansımasının olumlu olması, ailenin yeni bireyleri olan çocukların ilgisini çekecektir. İlk yaşlarda böyle bir ortamda yaşayan çocuk için kitap bir oyuncaktır. Sayfaları çevirmekle işe başlar ve bu aktiviteden hoşlanır. Bu dönemde özellikle resimli kitapları karıştırmaktan hoşlanan çocuk, “kitap” denen nesne ile sıcak ilgisini geliştirecektir. Aynı zamanda elini ve parmaklarını kullanmasında yarar sağlayacağı gibi, bunun kas koordinasyonunun gelişmesinde de olumlu katkısı olacaktır. Yırtılacağı ya da karalanacağı korkusuyla kitaptan uzak tutmak yerine, fedâ edilecek türde kitaplar temin ederek çocuğun kitap denilen nesneye ısınmasına katkı sağlamakta yarar vardır.

Anlama ve anlatım gücünün geliştiği ileri çocukluk döneminde kitapla tanışan birey, okuma yoluyla anlama zenginliğine ulaşır. Kitapla tanışmak, okumak demektir. Okumak arzu etmeyi, istekli olmayı gerektirdiği gibi sabır ve istikrarı da beraberinde getirir. Bunları yapabilmek için insanın okumayı alışkanlık hâline getirmesi ve bu işten zevk alması gerekir. Zevk almak, alışkanlığı pekiştirir. Bu sayede okuma kültürü edinilmiş olacaktır.

Okuryazarlık yaratıcı, araştırıcı ve eleştirel bir bakış açısı geliştirebilmek için günümüz insanının sahip olması gereken bir beceridir. Bu becerinin geliştirilmesinde en etkin araç kitaptır. Kitap sayesinde birey, kendi dünyası dışındaki dünyalar hakkında bilgi sahibi olur.

Okumanın en iyi yolunun kitap edinme olduğu bilinmekle birlikte, günümüz insanının kitaba sahip olmasının pek de kolay olmadığı sıkça tekrar edilmektedir. Oysa çeşitli alışkanlıkları gidermek için gereksiz masraflardan kaçınmazken kitap almaya gelince maddî gücün yetersiz olduğu bahanesine sığınılır. Örneğin, sadece aylık sigara masrafının yarısı kadarı bu yolda harcanabilse, ihtiyaç duyulan kitap rahatlıkla elde edilmiş olacaktır. Ayrıca kişiler birbirlerinden ödünç kitap alarak okumayı sürdürebilecekleri gibi, kütüphanelerden yaralanmak ise en kolay ve hiçbir maddî harcamayı gerektirmeyen bir yöntemdir.

Çağımızda gelişen teknolojiler (İnternet ve akıllı telefonlar) sayesinde, neredeyse ulaşılamayacak bilgi kalmamıştır. Yeter ki fırsatlar doğru değerlendirilebilsin.

El yazması kitaplarla okumanın ve de ilmî çalışmalarını devam ettirecek zamanın zirvesinde olan bir milletin çocukları olarak okuma yazma oranının geçmişe göre kıyaslanamayacak seviyede bulunması ve bunca basılı yayının bulunmasına rağmen gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasında en az okuyan toplum durumuna düşülmesi, bu toplum için kabullenilemeyecek bir durumdur. Bu durumdan kurtularak gerekli okuma alışkanlığına kavuşmak için her yaş ve seviyedeki birey, üzerine düşeni yapmalıdır.

İnsanlar kendi okuduğu gibi yakınlarını ve arkadaşlarını da bu yönde teşvik ederek onların zamanlarını faydalı yönde kullanmalarına katkıda bulunabilir. Okumayan toplum olmaktan kurtulup okuyan kişilerin yaşadığı bir ülke hâline gelmekte Millî Eğitim ile Kültür ve Turizm Bakanlıklarına düşün görev küçümsenemez. Maddî imkânsızlıklar nedeniyle kurulamayan veya kurulmuş olmasına rağmen yeterli sayıda kitaba sahip olmayan okul kitaplıkları ve halk kütüphanelerinin zenginleştirilmesi, yeni kütüphaneler açılarak yaygınlaştırılması sağlanmalıdır. Kültür varlıklarının devamı ve ileri ülkeler seviyesine ulaşabilmesi için tespit edilecek kıstaslar içerisindeki yayınlara süspansiyonlar uygulayarak vatandaşların okuma ihtiyacının karşılanmasında destek olunması beklenir. Böylece “Devlet Baba” görevini bir defa daha yerinde kullanmış olur.

Okuyan, düşünen, araştıran insanlar sayesinde “muasır medeniyet” seviyesine ulaşılabileceği göz önüne alınacak olursa, devlet-millet ikilisinin bu konuda geç kalınmadan gerekli tedbirleri alarak öncelikle genç neslin yaratılış gayesini bilen kültürlü insanlar olmasını sağlaması elzemdir.

Bütün iyi alışkanlıklarda olduğu gibi okuma sevgisi de küçük yaşlarda başlar. Çocuğun söylenenleri anlamaya başladığı andan itibaren yaşına uygun kitap okunup dinlettirilmesi, merak duygusunu geliştirdiği gibi kitap denen nesneyi tanımasına da imkân sağlar.

Çocuğun yanında ve yakınında yetişkinlerin kitap okuma seanslarını sürdürmesiyle, bu konunun insanî bir gereklilik olduğu konusunda da olumlu katkı yapılmış olacaktır. Merak ettiği ve bilmediği konularda başvuracağı bir kaynağın varlığını daha küçük yaşta keşfetmiş olması çocuğa faydalı olacaktır. Çocuğa, okuma yazma öğrendiği andan itibaren yaşına ve anlama kapasitesine uygun olarak kitaplarla iç içe olma alışkanlığını vermek gerekmektedir. Asıl amaç, çocuğun daha fazla okuma yapması değil, isteyerek, zevk alarak ve anlayarak okuyabilmesinin ortamının hazırlanmasıdır.

Kitap ekseninde bir sosyal hayat

Sıklıkla kitapevlerine birlikte gezi yapılarak çocukların kitap kokusunun içlerine çekmelerine yardımcı olunmalıdır. Kendi beğenileri ön plânda tutularak kitap seçmelerine imkân verilmeli, uygun olmayanları alacak olduğunda ise anlayacağı bir dille ikna edilerek vazgeçirilmelidir.

Çocuk, yaşadığı evde kitaba verilen değer ölçüsünde ona ilgi duyar. Çevresinde ilgi duyduğu, kendine model aldığı kişilerin kitap sevgisi ve ölçüsü, çocuğun da kitapla olan ilişkisini oluşturacaktır. Günlük yaşantı içinde kitapla haşir neşir olunan ailelerde yetişen çocukların okuma alışkanlığı, diğerlerine göre daha olumlu gelişecektir. Peyami Safa’nın söyleyişiyle, “kitap ile okuyucunun zekâsı evlenmeli, mahsul vermelidir”.

Kitap okumak, kişinin ihtiyaç hissetmesiyle başlar, arzu ve istekle birlikte gerçekleşir. Devam edebilmesi için sabır ve okuma zevkinin oluşması gerekir. Hepsi bir araya geldiğinde okuma kültürü oluşur. Okuma zevki, bireyin içinde bulunduğu kültürel koşullar paralelinde gelişir. Bununla birlikte bireysel farklılıklar, okuma yoğunluğunda değişiklikler gösterir. Herkesten aynı ilgi ve alâkayı beklemek doğru değildir. Sözel zekâya sahip olan insanların kitap okuma alışkanlıklarını sürdürmekte zorlanmadıkları görülür. Okuma ihtiyaçtan doğuyorsa süreklilik kazanır. Öncelikle ihtiyaç gidermek amacıyla okumalara ağırlık vermekte yarar vardır. Bilgi edinme amacıyla yola çıkanlar, sonuçta elde ettikleri faydalar nispetinde okuma yoğunluğunu arttıracaklardır. Bu açıdan okuyucuya sunulan imkânların önemi büyüktür. 

Okuma kültürü

Okuma kültürü öncelikle ailede başlar, okulda gelişir ve çevre etkisiyle pekişir. Bu sebeple öncelikle iki kurumun bilinçli hareket etmesi gerekir. Okuma kültürünü yaygınlaştırması açısından çevrenin önemi göz ardı edilmemelidir. Çocuğun girip çıktığı diğer evlerde (akraba, komşu, arkadaş evleri) karşılaştığı insanların okumaya karşı yaklaşımları, park ve kahveler gibi toplumsal yaşam alanlarında karşılaşılan insanların okuma aktiviteleri ve de toplu taşım araçlarında karşılaşılan insanların kitapla olan ilişkileri, çevresel faktörler arasında yer alan bazı ortamlar olarak sayılabilir.

Okuma alışkanlığının geliştirebilmesi maksadıyla çocuğa, uygun ortamla birlikte bu aktivitenin yapılabilmesi için gerekli imkân sunulmalıdır. Kitap, çocuklar için gerçek ile hayâl arasındaki köprüyü oluşturan bir araçtır. İlk başlarda kendisi ve çevresi ile ilgili basit bilgi edinme aracı olarak yer bulurken, zamanla geniş bir yelpaze ile bilinmeyenlere yelken açar. Bu sayede kendi dünyası dışındakileri keşfetmeye başlamakla birlikte ufku genişler. Başlarda resim ve hikâyelerle beslenen hayâl gücü ve yaratıcılık, yaş ilerledikçe soyut anlatımlarla yoluna devam eder. Başka dünyaların, bu dünyalarda yaşayan farklı insanların duyguları ve düşünceleri bireyin kendi duygu ve düşünceleriyle birleşip kaynaşınca içselleşerek kişinin öz değerleri arasında yer bulur.

Zihinsel, duygusal, sosyal ve dil gelişiminde önemli bir uyarıcı görevi gören kitap, çocuğun toplumsal yaşama uyum sağlama konusunda önemli bir etken olarak yer alacaktır. Çocuğun yaşantısında önemli yer tutan kitabın konusu, anlatımı, yazı ve resimleme tekniği, çocuğun yaşına ve ilgi alanlarına uygun olmalıdır. Kitap seçiminde çocuğun arzu ve istekleri göz önünde bulundurmakla birlikte, özellikle kendi kitaplarını seçme fırsatı verilmesi, konuya olan ilgisini arttıracaktır. Kitap alırken mümkün olduğunca içeriğini kontrol etmek (şiddet ve benzeri temalar ile ilgili dikkatli davranmak), çocuğun kişilik ve değerler gelişimini destekleyecek tarzda anlatımları tercih etmek anne, baba, öğretmen ve ilgili diğer yetişkinlerin önem vermesi gerekli konulardandır.

Kütüphane ziyaretleriyle kitap zenginliği ve kitaba verilen önemin kavratılmasında yarar vardır. Çocukla birlikte yapılan alışveriş merkezi ziyaretlerinde kitapevlerine uğramayı ihmâl etmemek gerekir. Raflar arasında dolaşarak kitap çeşitliliğinin farkına varması ve o havayı teneffüs etmesine fırsat verilmelidir. Aynı zamanda ilgi duyduğu alanlarda kitap seçme zevki yaşatılmış olur. Çocuğun kendi aldığı kitaplarla birlikte aile bireylerinin çeşitli vesîlelerle (bayramlar, yaş günleri, karne günleri gibi) hediye ettiği kitaplardan yaşına uygun sayıda kitap koleksiyonu oluşturmasına dikkat edilmelidir. Varsa özel odasında, yoksa evin çocuğa uygun bir bölümünde kitaplık köşesi oluşturmak, kitap sevgisini ve okuma alışkanlığını destekleyen önemli etkenlerdendir. Evin en değerli nesnelerinin başında kitaplar olduğu olgusu yaşatılmalıdır.

Çocuğun okuyup bitirdiği kitap hakkında anlatımda bulunmasına fırsat tanınmalıdır. Karşısında iyi bir dinleyici bulan çocuk, benzer aktiviteleri tekrarlamaktan hoşlanır. Olay kahramanlarının çocuğa göre olumlu ya da olumsuz tavırlarını irdelemesi hususunda sorular sorarak harekete geçirilmelidir. Her çocuğun kitaba ve okumaya olan ilgisi farklıdır. Okuma isteğini canlı tutmak ve yeni bir kitaba başlaması için teşvik edici yollar bulmak yetişkinlere düşmektedir. Telkinle ya da emrivaki yaparak kitap okutmaya teşvik etmekse fayda yerine zarar verecektir. İsteyerek kitabı eline alması için doğru rehberlik yapılmalıdır. Ebeveyn, arzu ettiği düzeyde çocuk okuma alışkanlığı edininceye kadar sabırlı ve özverili davranmalıdır. İlk başlarda isteği doğrultusunda kitaplar okumasına fırsat verilmesinde yarar vardır. Dizi şeklinde hazırlanmış kitaplarla tanıştırmak, çocuğun okuma seanslarında sürekliliği sağlamasına katkı sağlayacaktır. Sevdiği yazarın yeni bir kitabını almak ya da beğendiği türden başka kitaplar bulması için yardımcı olmak yönünde yetişkinlerin rehberlik yapması uygun olanıdır.

Okuduklarını, izlediklerini ve gördüklerini anlatmak anlatım akıcılığı kazandıracağı gibi yenilerini yaşamayı arzu etmesi yönünden de körükleyici olacaktır. Ziyaret edilen yerler hakkında anlatımda bulunmasını, izlediği bir filmi ya da tiyatroyu anlatmasını teşvik etmek, konu bütünlüğünü kavramasına katkı sağlar. Bunları yapabilmesi için iyi dinleyicilere ihtiyaç duyulacaktır. Dinlendiğini ve önemsendiğini gören çocuk, benzer aktiveleri yapmakta istekli olacaktır. Bir çocuğun benzer faaliyetleri sürdürebilmesi için öncelikle anne babalar ve diğer yakınların iyi birer dinleyici olması gerekecektir.

Okumanın önemini kavratmanın bir başka yöntemi de yazmaya olan ilgiyi arttırmaktır. Öncelikle alışveriş listesi yapmak, günlük tutmak, varsa evcil hayvanların kısa bir ânını not etmek veya bahçedeki bir bitkinin gelişimini takip edip kaydetmesini sağlamak gibi yazma denemeleri yapmasıyla işe başlanabilir. İmza günlerine katılarak şair ve yazarlarla tanışıp sohbet etmesine imkân hazırlamak, çocuğun konuya ilgisini arttıracaktır. Bu sayede çeşitli yazım türleriyle tanışmasına fırsat verilmiş olunur. Kelime oyunları oynamak ve benzeri televizyon yarışmaları izlemek de okuma ve yazmaya ilgiyi arttıracaktır. Boş vakit geçirilen (otobüs veya metro yolculuğu, park ya da bekleme salonları gibi) zamanları doğru değerlendirmesi maksadıyla her zaman çocuğun yanında kitap bulundurmasına dikkat edilmelidir. Öncelikle yetişkinlerin bu konuda iyi birer örnek teşkil etmeleri gerekir. Sevdiği kişilerin davranışları, çocuk için kolay kabul gören davranışlardandır.

Okuma işlevini yürütmek için ideal ortam aramak gereksizdir. İlk başlarda çocuğun okumaya yoğunlaşmasını engelleyen etkileri (yeme içme, TV izleme gibi) ortadan kaldırmak gerekebilir. Sakin bir okuma ortamı, çocuğun zihinsel olarak olayı yaşamasına ve hayâl gücünü harekete geçirmesine katkı sağlar. Alışkanlıkların yavaş yavaş güçleneceğinin bilincinde olarak önceleri kısa sürelerle okuma seansları uygulamakta yarar vardır. Her defasında süreyi arttırmakla birlikte zevk alınan konularda okuma yapmak, okuma alışkanlığını pekiştirir. Okuma alışkanlığı kazanan kişi, kitapla baş başa kaldığında kolaylıkla kendisini çevrenin olumsuz etkilerinden soyutlayabilecektir.

***


Elif Zeynep’in annesine mektubu

“Sevgili Anneciğim, 

Ne kadar şanslı bir çocuk olduğumla ilgili duygularımı seninle paylaşmak istiyorum. 

Hatırladığım kadarıyla çok küçük yaşlardan itibaren benimle kitap okurdun. Aslında sen okurdun, ben dinlerdim. Sen kitabı okurken ben de resimlerini takip ederdim. Böylece seninle birlikte okumaya katılırdım. Masal ya da hikâye biter bitmez kitabı elinden alır, ‘Şimdi ben okuyacağım, sen dinleyeceksin’ diye nazlanırdım. O kadar iş güç arasında bana vakit ayırır, dinlerdin. Resimler benim işimi kolaylaştırırdı. Senden dinlediklerimle resimlerden algıladıklarımı birleştirir, gerçekten okuyormuş gibi bir sürü cümleler söylerdim. Sonunda beni kucaklar, doyasıya öper, yaptığım işten memnuniyetini bildirirdin. 

Sınıfta dinlediğim dersleri de aynı zevkle tekrarlıyorum, biliyor musun? Tekerlemeleri okuduğunda ânında tekrar etmekten ne kadar hoşlanırdım, hatırlar mısın? O anları hatırladıkça ne kadar mutlu anlarımız olmuş diye seviniyorum. Sanki tekerleme söylemiyor da birlikte şarkı söylüyormuşuz gibi ritim tutar, birlikte coşardık. ‘Müzikte ve herhangi bir ezber konusunda sınıfın en iyisi benim’ dersem, övünmüş olmam herhâlde... 

Yeni yeni anlıyorum ki, birlikte yaptığımız oyunlar bana çok güzel gelecek hazırlamış. Bayramlarda, yaş günümde ve okul başarılarımda hediye vereceksen, içinde mutlaka kitap olurdu. O kadar sevinirdim ki bütün hediyeleri bırakıp kitaptan bir şeyler okuman için ısrar ederdim. Senin bu davranışın sayesinde akrabalarımız ve komşularımız da bana aldıkları hediyelerde kitabı ilk sıraya koyar olmuşlardı. Şimdi ben de çeşitli vesîlelerle arkadaşlarıma önemli günlerinde kitap hediye etmeyi tercih ediyorum. Bu fırsatı bana verdiği için babamın para desteğini de unutmamak ve teşekkürle yâd etmek gerekir. 

Öğretmenim, ‘Kitap okumak insanın zihnini açar, anlama ve algılama yeteneğini geliştirir’ derdi de bazı arkadaşlarımız inanmazdı. ‘Kitap anahtar mı da zihin açıyor?’ diye kendilerince dalga geçerlerdi. Şimdi daha iyi anlıyorum ki kitap okumak, insanın zekâsını da geliştiriyormuş. 

Anneciğim, sınıftaki arkadaşlarımı genel olarak değerlendirecek olursam, benim gibi kitap okuyanların notlarının diğerlerine göre daha iyi olduğunu görüyorum. Sınıfta tahtaya kalkıp ders anlatanlar, genellikle çok kitap okuyan arkadaşlarımdan oluyor. Anneciğim, biliyorsun, arkadaşım Hasan da benim gibi kitap okumayı çok seviyor. İkimiz de sınavlarda vakit sıkıntısı çekmiyoruz. Hem hızlı okuyor, hem de okuduklarımızı daha çabuk anladığımız için kısa zamanda cevaplama şansımız oluyor sanırım. Sınavlarda genellikle en önce biz kâğıtlarımızı teslim ediyoruz. Üstelik de çok iyi notlar alıyoruz. Anneciğim, kitap okuma sayesinde ders dışı konularda da sohbet etme fırsatı buluyorum. Bir defasında öğretmenim, ‘Elif Zeynep, sen bunları nereden öğrendin?’ diye sormuştu. Ben de o konunun geçtiği kitabın adını söylediğimde, ‘Gördünüz mü çocuklar, çok okuyan çok bilir. Üstelik söyleyecek çok şeyi olur’ demişti. O zaman ne kadar mutlu olmuştum, bir bilsen... Sevgili Anneciğim, seni tanımaya başladığımdan, dünyaya gözlerimi açtığımdan itibaren ‘annem ve kitap’ ikilisinin birlikteliği ve hayatıma kattıklarından dolayı sana ne kadar teşekkür etsem azdır. İyi ki varsın, iyi ki benim annemsin! 

Biricik kızın, Zeynep..."