OKUMA alışkanlığının kazandırılması yönünde çocuklara yaş düzeylerine uygun olarak nasıl bir rehberlik yapılması konusunda, dergimizin önceki sayılarında imkân nispetince durmuştuk. Alışkanlığın sağlanmasında engelleyici etkenlerle birlikte bilinçli ya da bilinçsiz olarak sürdürülen olumsuzluklara da kısaca değinerek konuyu tamamlamaya çalışalım.
Toplumun genelinde okumaya karşı olumlu bir yaklaşım görülmesine rağmen, uygulama noktasında aynı oranda tutum görmek mümkün olmamaktadır. Özellikle yetişkinlerin, çocukların okuması yönünde bilinçsizce teşvik edici, genellikle de yerli yersiz telkin edici bir tutum sergiledikleri görülmektedir.
İnsan, içinde yaşadığı toplumun ürünüdür. Bireyi toplumdan ayrı tutmayı düşünmek doğru bir yaklaşım olamaz. Toplumun yaşayış, anlayış ve algılayış biçimi aynen bireyde de tezâhür edecektir. Bu açıdan irdelenecek olursa, aile, çevre, arkadaş, eğitimciler, eğitim sistemi, toplumsal davranış, kitabın uygunluğu ve ekonomik sebepler olarak konuyu birkaç başlıkta ele almakta yarar olacaktır.
Aile ilgisi
Çocuğun anlama, algılama, kavrama ve gözlem yapabilme becerilerinin gelişmeye başladığı ilk dönemde görebileceği rol modeller, aile bireylerinden oluşmaktadır. Diğer konularda olduğu gibi çocuğun okumaya karşı ilgisi de aile bireylerinin ilgisi paralelinde gelişecektir. Anne, baba ve varsa kardeşlerin okumaya olan ilgileri, çocuğu bu konuda olumlu yönde etkileyeceği gibi ilgisizlik ise olumsuz yönde etki edecektir.
Aile içinde gözünü dünyaya açan kaç çocuk, aile bireylerini ellerinde kitapla görme şansına sahiptir? Kaç çocuk, anne ve babasının okuduğu kitap hakkında karşılıklı fikir teatisinde bulunduğuna şâhit olabilmektedir? Ya da küçük çocuğunu kucağına oturtup ona kitap okuyan kaç ebeveyne rastlanabilmektedir? Bu ve benzeri soruların cevabı, kişilerin aile çevreleriyle ilgili yapacakları gözlemlerde rahatlıkla bulunabilecektir.
Ebeveyn, kendisinin okumaya ilgisizliğine karşılık, çocuklara sürekli okumayı tavsiye etmekle çocuklarda samîmiyetsizlik duygusu geliştireceği veya okumanın önemsizliği gibi yanlış yöne sevk edebileceğini hesaba katmamaktadır.
Çevre ilgisi
Büyükanne, büyükbaba, amca, hala, dayı, teyze ve bunların çocuklarıyla birlikte aile ile sık ilişkide bulunan komşu ve diğer akrabalar ile yakın çevrede bulunanların okumaya ilgisi veya ilgisizliği de bu kısımda sayılabilir.
Hediyeleşme kültürü toplumumuzda önemli bir yere sahip olmasına rağmen, aile büyükleri ya da yakın çevre insanlarının çeşitli vesîlelerle çocuklara seçtikleri hediyelerin kitap olduğuna rastlamak pek mümkün olmamaktadır. Kitap, henüz hediye gibi önemli bir konuya meta olamamıştır.
Çocuklar, genellikle sürekli irtibat hâlinde oldukları yetişkinleri rol model olarak seçerler. Onlara benzemeyi, onların uğraşlarıyla haşir neşir olmayı isterler. Bu yetişkinlerin sohbetlerinde kitap ve okuma konularının işlenmesi, okumaya karşı ilgiyi arttıracaktır.
Arkadaş etkisi
Çocuğun aile bireylerinden sonra en fazla etkisi altına girdiği kişiler, oyun arkadaşlarıdır. Bununla ilgili söylenmiş olan bir atasözümüz, “Arkadaşını söyle, kim olduğunu söyleyeyim” ifadesiyle konuyu açıklıkla beyan etmektedir.
Birbirlerini etkileyecekleri hesaba katılarak çocuğun sürekli irtibat hâlinde bulunduğu oyun arkadaşlarına okuma yönünde teşvik edici, özendirici ortamlar sunmayı düşünen kaç aile mevcûttur? Kaç çocuk, teknolojik oyunlar yerine arkadaşlarıyla kitap değişimi yapabilmektedir? Bu soruların cevabını bulmak, ebeveynlere ve eğitimcilere düşer diye düşünüyorum.
Çocuğun oyun arkadaşlarına çeşitli vesîlelerle kitap hediye edilebilir. Bıktırıcı olmamak kaydıyla eve davet edilerek okuma saatleri uygulanabilir. Okunan kitaplar anlattırılarak onlara önem verildiği, emeklerinin boşa gitmediği gösterilebilir.
Eğitimci davranışları
Çocuğun okuma yazmaya başladığı ilk yıllar, okumaya ilginin artacağı en önemli zaman dilimidir. Bu dönemde yapılan aktiviteler olumlu ya da olumsuz yönde etki edecektir. Okumanın insanî bir ihtiyaç olduğunun kavratılması ve zevkli hâle getirilmesinde bu yılların katkısını önemsemek gerekir. Özellikle ilköğretimin ilk üç yılında görevli öğretmenlerin okuma sevgisi kazandırmakta çocuklar üzerinde büyük etki sahibi oldukları malûmdur. Çocukların bu dönemde muhatap oldukları eğitimcilerin yapacakları her uygulamanın olumlu ya da olumsuz yönde etki edeceği de düşünülmelidir.
Bir an önce okuma yazmaya geçmek, hızlı okuma yaptırabilmek adına çocukların zevk almadan ve anlamadan metinleri okumaları ise olumlu bir davranış olmayacaktır. Anlamına erişilen bir faaliyet ilgi çekecektir. Defalarca, bıktırıp usandırırcasına okuma zorunda bırakmanın, okuma sevgisi kazandırma yönünde hiçbir olumlu katkı sağlamayacağı hesap edilebilmelidir. Çocuklara ceza verirmişçesine okuduğu kitap metinlerini defalarca yazdırma talihsizliğinde bulunulması da okumaya karşı olumsuz tavrı geliştiren sebeplerden sayılabilir. Cezaya dönüşen bir etkinlik, tepkiyi de beraberinde getirecektir.
Hiçbir pedagojik kaygı taşımadan, salt ticârî amaçla piyasaya sürülmüş onlarca kitabı çocuklara tekrar tekrar okutma zorlamalarına girilmesi ise ayrıca sakıncalıdır. Çocukta okuma kültürünün gelişmesi, tanıştığı kitapların edebî estetiğe, düzgün ve temiz bir dile ve merak uyandıracak sürprizlere sahip olması önemlidir.
Kitap okumayan öğretmenlerin sıklıkla öğrencilere kitap okumayı tavsiye etmelerinin inandırıcı olmadığını bilmekte de yarar vardır. Öğrencinin davranışlarını taklit ettiği modellerin başında, öğretmenleri gelmektedir. Onların yaptıkları her davranış, olumlu ya da olumsuzluğuna bakılmaksızın taklit edilecektir. Çantasında ve çalışma masasının üzerinde her defasında farklı bir okuma kitabı bulundurmayan, okuduklarını zaman zaman öğrencileriyle paylaşmayan öğretmenin okumaya özendirici etkisinin olmayacağı bilinmelidir.
Eğitim sistemi
Yanlış uygulamalara en çarpıcı örnek olarak, sınav sistemini gösterebiliriz. Mevcût sınav sistemi ve özellikle öğrenci ve veli algılamasının getirdiği yanlış tutum ve davranışlar, günümüz çocuklarının okumaya ilgi duymamasının ya da fırsat bulamamasının altında yatan en önemli sebep olarak gösterilebilir. Okul öncesinden itibaren bütün çocuklardaki mevcût algı, kitap ve okumadan maksadın sınava hazırlık yönünde olduğudur. Birçok veli ve öğretmen tarafından bu yanlış algı, bilerek veya bilmeyerek körüklenmektedir.
Okumada anlaşılanın, ne kadar test sorusunun cevaplandırıldığına odaklanıldığı görülmektedir. Oysa bir soruya doğru cevap verebilmede, öncelikle soruyla ilgili olan metnin doğru anlaşılması gerektiği önemsenmelidir. Anlamanın gelişmesi ise, iyi bir okuyucu olmayı gerektirir. Bütün bunlara rağmen kitap okumak, sadece bilgi edinme kaygısı taşımamalıdır.
Toplumsal davranışlar
Hayatın gerçeğinde okumaya verilen değer ile çocukların konuya ilgisi paralel yönde gelişecektir. Kitap ve yazarın toplum içinde gördüğü kabul nispetince kitabın, çocukların ilgisini çekeceği muhakkaktır. Futbol oyuncusu veya popüler sanatçılar kadar ilgi görmeyen şair, yazar ve sanatçıların bulunduğu bir ülkede, okumaya ve kültürel faaliyetlere ilginin yoğunlaşacağını beklemek beyhudedir.
Çocuk, çevresinde -evde, sokakta, toplu taşım araçlarında, parklarda- gördüğü insanların yüzde kaçının elinde kitap görebiliyorsa, okumaya karşı o nispette ilgili olacaktır. Toplumun dışında bir insan yetiştirmek, özel ilgi ve çabayı gerektirir. O da herkese nasip olmaz.
Kitapların uygunsuzluğu
Çocukların kitaba olan ilgisinin olumlu yönde gelişmesi için, çocuk, kendisine sunulan eserleri -şekil ve içerik bakımdan- benimsemelidir.
Okuduğu metnin çocuğu heyecana sevk etmesi, onda merak uyandırması gerekir. Kullanılan dil ve cümle yapısı, çocuğun seviyesine uygun olmalıdır. Kapak tasarımından içindeki resimlere kadar çocukta estetik duygusu geliştirmelidir.
Oysa piyasaya sürülen kitapların çoğunda estetik ve sanat kaygısından öte rant kaygısı ön plâna çıkmaktadır. Teknolojinin çekiciliğiyle rekabet edecek düzeyde kaliteli çocuk kitaplarına ihtiyaç olduğunu belirtmekte yarar var.
Millî Eğitim Bakanlığı ile Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın çalışmalarıyla yaş gruplarına göre okuma standartlarının geliştirilmemiş olması büyük bir eksikliktir. Bundan istifade edenler, içerik, kalite, edebî estetik ve benzeri kaygıları taşımayan tüccarların insafına bırakılmaktadır. Çocuk kitabı olarak rafları dolduran ve kilolarla satılan binlerce kitabın okuma kültürüne ve pedagojik olarak çocukların gelişimine uygun olmadığı görülecektir. Bu tür kitaplarla çocukların okumaya ilgi göstermesi beklenemez.
Ekonomik sebepler
İnsanların alım gücü, kazançlarıyla paralel yürür. Okuma alışkanlığını olumsuz yönde etkileyen sebepler arasında ekonomik sebepleri de saymak, yanlış bir tespit olmayacaktır. Ancak, aile bireylerinin okumaya verdiği değer, o tespitin derecesini belirleyecektir.
Önemli olan, kişinin neyi ihtiyaç olarak gördüğü ve neye öncelik verdiğidir. Burada dikkat edilmesi gereken konunun “okuma ihtiyacının temel ihtiyaç maddeleri arasında yerini alıp almaması, gereksiz ve birçok lüks ihtiyaç maddelerinin önüne geçip geçmesidir”.
Bunlara ilâveten, ülkenin kültürel gelişime sağlayacağı katkı ve vergilendirme sistemi de önemlidir. Birçok lüks tüketim maddesi ve ziynet eşyasından kaldırılan KDV’nin basılı yayınlarda da sıfırlanması, vatandaşların en doğal hakkıdır ve bu, değişik primlerle de desteklenmelidir.
Teknoloji
Bilgisayar, televizyon, akıllı telefon ve teknolojik oyunlar… Çocuğun hayatında oldukça etkin olan bu aletlerin her birinin kendi çapında faydaları da vardır. Ancak teknolojiyi yönetebilmek önemlidir. Yönetim teknolojiye terk edilirse, fayda yerine zarar yönünde etkisini sürdürecektir. İhtiyaç giderme konusunda bilinçli kullanım prensibi edinmek gerekmektedir.
Bu aletlerin, özellikle çocukların meraklarını cezbetmesinden dolayı bağımlılık yapma gibi sakıncaları da vardır. Bağımlılık derecesinde teknoloji ön plâna geçerse, faydanın yerini zarar alacaktır. Teknoloji kişinin bütün ilgi alanları ve meşguliyetlerinin önüne geçmişse, bu, bağımlılık işaretidir.
Televizyonun program çeşitliği yanında bağlayıcılığı, bilgisayarın sınırsız denecek düzeyde seçenek sunması, teknolojik oyunların çocukların kazanma ve çözme hırsını körüklemesi, zamanlarının çoğunu bu aletlerin başında geçirmelerine sebep olmaktadır.
Günümüzün en aktif kullanılan aletlerinden olan akıllı telefonlar, neredeyse bütün diğer teknolojilerin yerini almış durumdadır. Aile içinde, her türlü elektronik aletten yararlanma ve meraklarını giderme yönünde belirli bir program dâhilinde müsaade edilmesi, zararların önüne geçilmesinde önemli etken olacaktır. Teknolojiyi yönetmek önemlidir ve birçok sakıncayı ortadan kaldıracaktır. Yönetmeyi bilmeyen, yönetilmeye mahkûmdur.
Millî okuma politikasının olmaması sorunu
Türkiye Cumhuriyeti olarak altına imza koyduğumuz İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde 0-18 yaş aralığı, “çocuk” sayılmaktadır. Türkiye, çocuk nüfus yoğunluğunun yüzde 40’tan fazla olduğu bir ülkedir. Nüfusunun en büyük kesimini oluşturan çocuğun bulunduğu ülkemizde en büyük eksiklik, çocuk yetiştirmekle ilgili özel bir politikanın olmamasından kaynaklanmaktadır. Tabiî ki hazırlanacak olan çocuk politikası, her şeyden önce millî olmalıdır.
Kültür emperyalizminin gözdesi çocuk, 0-6 yaş arası çocuk yuvaları ve okullarıdır. Bu da okul öncesi eğitimin millî çocuk politikasına göre kurulması gerekliliğini ortaya koymaktadır.
Çocukta karakter gelişiminin yüzde 75’inin 3 ile 7 yaş arasında gerçekleştiği bilinmektedir. Bu durum Türk atalar sözünde, “Bir insan yedisinde ne ise yetmişinde de odur” diye yer bulmuştur. Yedi yaşına kadar çocuklar için ertelenemeyecek en önemli iki olay, dengeli beslenme ve karakter gelişiminin sağlıklı yürümesi için uygun ortamın sağlanmasıdır. Çocuklar için hazırlanacak eğitim ortamları ve uygulanacak bir eğitim ise, öncelikle dış dünyanın algılanması, algılanan yeni bilgilerin mevcût bilgilerle uyumu veya yeniden düzenlenmesi, yeni duruma göre anlama ve reaksiyon gösterme gibi tüm algılama becerilerini içeren bir program olmasını gerektirir. Bu da her yaş seviyesine uygun bir okuma standardının geliştirilmesini zorunlu kılmaktadır.
Okul öncesinden itibaren “biz” bilincini oluşturacak eserlerin her yaş grubuna uygun standartların belirlenmesiyle birlikte her çocuğun doğal ortamlarda o eserlerle tanışması sağlanmalıdır. Yerli ve millî eserlerle kültür pekişmesi sağlanırken, dünya klâsikleri sayesinde de evrensel kültürü kavramalarına fırsat verilmelidir.
Her sınıf seviyesinde, hiçbir istisnaya fırsat vermeden bütün öğrencilerin okuyup üzerinde değerlendirme yapabileceği eserler belirlenmelidir. Okul öncesi, ilkokul, ortaokul ve lise seviyesinde her çocuk, ortalama belli bir sayıda eseri okumuş olacaktır. Okul öncesi iki yıl olarak düşünülürse, her yıl için onar kitaptan yirmi kitap, ilkokulun her sınıfı için onar kitaptan toplam kırk kitap, ortaokulun her sınıfı için onar kitaptan kırk kitap, lise seviyesinde her sınıf için onar kitaptan kırk kitap okutulması sağlanacaktır böylece. Eğitim programı içinde zorunlu olarak okutulan kitap sayısı yüz yirmi olacaktır. Bu eserler sayesinde çocuklar kendi kültürlerini özümsemiş ve birçok konuda söz sahibi olma durumuna geleceklerdir.
Küçük sınıflarda yerli ve millî eserler ağırlık taşırken, seviye yükseldikçe dünya klâsiklerinin sayısı arttırılarak devam etmelidir. Bu sayede öğrencilerin evrensel kültürü de özümsemelerine oldukça katkı sağlanacaktır. Bu kıstasları belirlerken, belirlenen eserler dışında kitapların okunmaması gibi bir sansürse öne çıkmamalıdır. İsteyen, istediği eseri öğretmen ve velilerinin rehberliğinde ve bizzat seçip okuyabilir. Hiçbir şekilde özgür düşünceye kısıtlama getirilmemelidir. Ortak okumalar sayesinde belirli bir okuma kültürü oluşmasının sağlanması düşüncesi de yara almamalıdır.
Sonuç
Yukarıdaki etkenler dikkate alınmadan, arzu edilen düzeyde okuyan bir toplum olunması zor görünmektedir. Belirtilen ve belirtilmeyen birçok olumsuz nedenin ortadan kaldırılması, okumaya karşı toplumsal duyarlılığın geliştirilmesinden geçer. Kitabın en öncelikli hediyeleşme aracı hâline geldiği gün, yukarıdaki etkenlerden birçoğu kendiliğinden ortadan kalkacaktır diye düşünüyorum.
Yetkililerince oyuncak araba, bebek ve top dağıtılan ülkenin çocukları tabiî ki araba modellerinin takipçisi, popüler sanatçıların taklitçisi ya da hastalık derecesinde futbol meraklısı olmaktan öteye gidemeyeceklerdir. Ülke yetkililerinin çocukları okumaya sevk edecek etkinliklere yer ve hattâ ağırlık vermeleri elzemdir. Belediyelerin düzenledikleri festivallerde, her kademedeki eğitim kurumlarında yapılan şenliklerde, popüler sanatçılara ve sporculara verilen değer nispetinde şair ve yazarlara da yer vermeleri, onları okuyucuyla buluşturan programlar düzenlemeleri gerekir. Kültürel alanda çaba sarf eden bu değerlerin, ülkenin kılcal damarları olduğu unutulmamalıdır. Kılcal damarların dikkate alınmadığı bünye, kısa zamanda fonksiyonlarını yitirmeye başlar. Fonksiyonlarını yitirmiş bir ülkenin mensupları olmaktan korkmak gerekir.
------------------
Cihan’ın ailesine mektubu
SEVGİLİ Anneciğim ve Babacığım,
Benim iyiliğim için ne kadar çaba sarf ettiğinizi, iyi ve başarılı çocuk olmam yönünde özverili davranışlarınızı bilmiyorum sanmayın. Bazı davranışlarımın hoşunuza gitmediğini biliyorum, ama her şeye rağmen beni ne kadar candan sevdiğinizi de biliyorum.
Kitap okuma konusunda arzu ettiğiniz seviyede olmadığımı, okumam için sıklıkla yaptığınız telkinlerden anlıyorum. Kitap okumak sadece çocuklara has bir olgu ise, öğrenciliğin gereği olan ders kitaplarını zaten okumak zorundayım ve okuyorum. Bizim evde kitap okuyan birileri var da ben mi göremiyorum?
Merak ediyorum, bu kadar önemli olan bir konuyu büyüklerim olarak neden ihmâl ediyorsunuz?
Çeşitli vesîlelerle bana ve kardeşime onlarca hediye aldınız. Kardeşime yapma bebekler, oyuncaktan ev eşyaları, mutfak eşyaları, hattâ makyaj takımları alırken, benden de genellikle oyuncak arabalar, çeşitli oyuncak silahlar, büyüklü küçüklü onlarca top ve dijital oyuncağın birçok çeşidini esirgemediniz. Bayramlarda, yaş günlerimizde, yılbaşlarında beni ve kardeşimi hediyelere boğdunuz. Arkadaşlarımla, kuzenlerimle ya da komşu çocuklarıyla kıyasladığımda ne kadar şanslı çocuklar olduğumuzu daha iyi anlıyor ve bize olan sevgi ve şefkatinize lâyık çocuklar olabilmeyi çok istiyorum.
Kardeşimin mızıkçılık yapıp hediyesini beğenmediği zaman size karşı ayıp ettiğini düşündüğüm gibi, hissettiklerimi onunla paylaşarak her defasında haksızlık ettiğini söylüyorum.
Geçenlerde sınıf arkadaşım Tufan’ın evine gittiğimde fark ettim; odasında bulunan çalışma masasının rafları sıra sıra kitaplarla doluydu. Elime aldığım kitapların kapağını açtığım ilk sayfada, el yazısıyla kısa cümlelerden oluşan yazılar ve -yazan kişinin olsa gerek- bir de imza vardı. Merak edip incelediğimde, birçok kitabın aynı şekilde Tufan’a hitaben yazılmış cümlelerdi. Anladım ki, çoğunlukla anne babasının, akrabalarının veya tanıdıklarının çeşitli vesîlelerle hediye ettikleri kitaplarmış. Çalışma masasının yanında ayrıca kitaplığı da vardı. Benim odamdaki çalışma masasının ve diğer dolap raflarının oyuncaklar ve odamı süslemek için özellikle annemin süs eşyalarıyla düzenlendiğini hatırladım.
Kafama takılan bir şeyi sizinle paylaşmak istiyorum: Bugüne kadar bizleri memnun etmek için aldığınız hediyeler arasında hiçbir zaman kitap olmadı, biliyor musunuz? Sahi, bizim evde neden kütüphane yok? Tufanların bir odası da her yaştaki insanın okuyacağı kitaplarla doluydu. Arkadaşım istediği zaman oradan da kitap alıp okuyormuş.
Mektubun başında size sorduğum sorunun cevabını burada ben vermek istiyorum: Okumanın sadece öğrencilere ait olmadığını ve her yaşta insanın yapabileceği ve yapması gerekli bir aktivite olduğunu bu vesîle ile öğrenmiş bulunuyorum. Bundan sonra sizin telkininize gerek kalmadan uygun zamanlarda kitap okumaya karar verdim. Sizden tek ricam, bana uygun kitaplar alarak kendi kütüphanemi oluşturmamda bana yardım etmenizdir.
Ha… Kardeşim için de bir kütüphane oluşturalım, olmaz mı?
Sizi çok seven oğlunuz, Cihan…