Öğretmenlik Meslek Kanunu

MEB, ÖMK ile öğretmenlerin yetişmesine, istihdamına, terfisine, tecziyesine, emekliliğine gösterdiği özen kadar başta Millî Eğitim Temel Yasası olmak üzere kendisinin idari mevzuatını güncellemelidir. Artık okullar, CHP’nin arka bahçesi olmaktan çıkarılmalıdır. Adliyede, camide, kışlada, okulda siyâsetin olmayacağına MEB öncülük etmelidir.

UZUN zamandan beri tartışma konusu olan ÖMK’nun 16 maddesi TBMM’de ilgili komisyonda kabul edildi, geri kalan maddelerin görüşülmesi Ekim ayına bırakıldı. 

Teklif metnine bakıldığında öğretmenlerin yetiştirilmesi, atanması, terfileri, tecziyeleri, ödüllendirilmeleri, kariyer basamakları, yönetici olmaları gibi oldukça geniş bir alanı kapsadığı görülmektedir. 

1989-1991 yılları arasına Millî Eğitim Bakanlığı yapan Anavatan Partili Avni Akyol’un, sıkça dile getirdiği Millî Eğitim Akademisi (MEA), ÖMK’nun omurgasını teşkil etmektedir. Akyol’un hayali nihayet ete kemiğe bürünmüştür. Akyol, ABD’de görüp heveslendiği, kredili ders geçme sistemini armağan ederek, Millî Eğitim düzenini felç edip gitmiştir. Millî Eğitim Akademisi’ni gerçekleştirecek fırsat bulamadan gitmesi, belki de Millî Eğitim camiası için büyük şans olmuştur.

MEA, hâlihazırda zaten Meslekî Eğitim Merkezleri (MEM) aracılığı ile yürüyen uygulamanın biraz geliştirilmiş hâli olarak görülebilir. MEM, görev başındaki öğretmenler için kurs ve seminerler düzenlemektedir. Buna karşılık MEA ise, ortalama iki yıl sürecek bir eğitime katılanlar, sözleşmeli öğretmen olarak atanma hakkı elde etmiş olacaklardır. Üstelik asgarî ücret düzeyinde maaş alacaklar ve atanma garantileri de yoktur.

Teslim edilmelidir ki günümüz şartlarında, öğretmenlik mesleğinin genç kuşaklar için cazibesi yetersizdir. Evet, başka alanlarda umduklarını bulamayanlar, öğretmen olmak istemektedirler. Ancak bu durum, öğretmenliğin ikinci sıradaki bir tercih olduğunu göstermektedir. Yetenekli, çalışkan gençlerin, öğretmenlik mesleğini tercih etmeleri, bu ÖMK ile biraz daha zorlaşmıştır.

Çünkü, Diş Hekimliği, Veterinerlik ve Ziraat Fakültesi gibi kurumlardan mezun olanlar, kendi unvanları ile kadro ihtiyacına göre atanırken, Eğitim, Fen-Edebiyat ve İlahiyat fakültelerinden mezun olanlar yetersiz görülerek, yeniden ortalama iki yıl süren MEA eğitimine alınacaklardır. Bu uygulama gençler için, öğretmenlik mesleğinin önemini azaltacaktır.

Eskiden beri ataması yapılan stajyer ya da sözleşmeli öğretmenler için il MEM’de seminerler düzenlenmektedir. Ataması yapılan öğretmen, hemen çantasını alıp sınıfa gitmemektedir. MEA ile stajyer ya da sözleşmeli öğretmenin hazırlık safhası, atama öncesine alınarak daha uzun süreli hâle getirilmektedir. MEA derslerin önemli bir kısmının teorik olduğu belirtilmektedir. Oysa teorik dersler, zaten lisans eğitimi esnasında üniversitelerde verilmektedir. MEB, üniversitelerde verilen dersler sayılmaz, bir de ben vereyim isteğinde olmalıdır.

Bu anlayışın bir sonucu olmalıdır ki MEB birimleri arasında “Öğretmen Yetiştirme ve Geliştirme Genel Müdürlüğü” bulunmaktadır. Bu genel müdürlük, öğretmenleri her kademede her zaman “yetiştirilme ihtiyacı içinde olan” bir topluluk olarak görmektedir. MSB’de yahut Genelkurmay Başkanlığı’nda bu genel müdürlüğün muadili olan bir kurum var mıdır? Hayır, orada lisans mezunları sınavlarda başarılı olursa akademiye gidip kurmay olurlar. Sonra kıta ya da karargâh hizmetleri ile görevlerini sürdürürler.

Evet, ilimde, gelişmede yaş ve kademe gibi sınır düşünülmez ise de bütün bir meslek hayatının tamamının “yetiştirme ve geliştirme” çerçevesi içinde geçirileceğinin öngörülmesi, öğretmenlerin emekliliklerine kadar böyle incitici bir gözle görüldüğünün işareti sayılabilir.

MEA’den mezun olanların atanması da garantili değildir. Çünkü sınavlardan başarılı olan öğretmen adayı için, kanun teklifinde akademi eğitiminin sonunda, uygulamadan sorumlu eğitim personeli, eğitim kurumu müdürü ve uygulama öğretmeni tarafından ayrı ayrı doldurulan, değerlendirme formlarında verilen puanların aritmetik ortalaması alınarak, değerlendirme puanı atamada geçerli olması öngörülmektedir. Değerlendirme formlarını dolduracak olan kişilerin, duygularını işin içine katmadan, hangi ölçülere göre formları dolduracaklarının makul ve ikna edici bir açıklaması yoktur. Atamada formlarda yer alan değerlendirmeler en az sınavlar kadar tayin edici ise sınavların değeri ikinci sıraya düşmektedir. 

Bu metne göre yapılacak uygulamalar ile MEA forum doldurmakla yetkili olan kişiler, öğretmen adayları için biraz ali kıran baş kesen yetkileri ile donanmış olacaklardır. Oysa bu forum değerlendirme kısmı iptal edilmiş, değerlendirme sınav sonuçlarına göre yapılmış olsaydı, daha tarafsız, daha gerçekçi olabilirdi.

Öğretmenler için, ÖMK’nun önemli zaaflarından birisi “sözleşmeli öğretmenlik” uygulamasının devam etmesidir. Lisans eğitimini tamamlayan, KPSS’de yeterli puanı alan, MEA sınavını geçen ve form engelini aşan öğretmen adayı için sözleşmeli öğretmenlik, maratonun bitmesinden sonra bu yetmez hadi üç yıl daha koşacaksın demek gibidir. Böyle bir uygulama bugünün dünyasında, genç kuşaklar için çekici bir içeriği olabilir mi? 

Halbuki stajyer öğretmenlik uygulaması, mesleğe hazırlık bakımından doğrudan uygulamaya ve tecrübeli, birisinin rehberliğine dayandığı için daha gerçekçidir. Bunun terk edilerek yerine sözleşmeli öğretmenlik uygulamasının getirilmesi, öğretmenler bakımından bir gerilemedir. Öğretmen açığı olan okullar için bu uygulamanın geliştirildiği düşünülse bile zaten stajyer olarak atananlar, ihtiyacı olan okullara gönderilmekteydi.

Stajyer öğretmenler, rehber öğretmenin nezaretinde derslere girdiği gibi normal maaşını almaktaydı ve görev yerindeydi. Bir yıllık stajın sonunda yetersiz bulunması hâlinde, staj süresi uzatılmaktaydı veya meslekten tümüyle çıkarılmaktaydı. Oysa şimdi MEA uygulaması ile sözleşmeli öğretmen olarak atanması iki yıl ertelenmektedir.

Sözleşmeli öğretmenlik son derece yersiz bir uygulamadır. Derslere girip çıkan, bir öğretmenin üstlendiği bütün sorumlulukları üstlenen birisinin ısrarla üç yıl boyunca sözleşmeli sayılmasının hiçbir mantıklı karşılığı yoktur. Üstelik kadrolu öğretmenle aynı işi yapan “sözleşmeli öğretmenin” çalışma şevkini yok etmektedir. MEB, öğretmenlerin çalışma isteğini azaltarak ya da yok ederek eğitimde hangi kaliteyi yakalayabilir?

On yıl çalışan kadrolu öğretmenin, kademe ilerlemesi cezası almamış olmasına bağlı olarak uzman öğretmen, yirmi yıl kadrolu olarak çalışmış uzman öğretmenin, yine kademe ilerlemesi durdurma cezası almamış olması şartına bağlı olarak, herhangi bir sınava girmeksizin başöğretmen sayılmasının doğru ve yanlış tarafları bulunmaktadır. On yıl, yirmi yıl çalışan öğretmen için uzmanlık ve başöğretmenlik sınavının gerekliliği tartışılabilir. Ancak araya kademe ilerlemesi durdurulması cezasının alınmamış olması şartının eklenmesi sınavdan daha ağır bir şarttır. Bu şartın iptal edilmesi ilerde doğabilecek haksızlıklar için gereklidir.

Buna karşılık MEM’de üniversitelerden alınacak yardımlar ile oluşturulacak komisyonlar marifetiyle, öğretmenlerin kendi branşlarında hazırlayacakları tezlerin onaylanması hâlinde uzman ve doktor unvanını almaları hem kalitenin yükselmesi hem de öğretmenlerin kendi alanlarında derinleşmelerini teşvik bakımından daha makul olabilirdi.

Uzman veya başöğretmen olanların elde ettikleri karşılıkları sadece üç-beş bin lira ile sınırlı tutulması hatalı olmuştur. Uzman veya başöğretmen unvanı alanların istemeleri hâlinde yöneticiliklerinde bir ayrıcalıklarının olması ve uzman yahut başöğretmen olarak emekli olanların alacakları ikramiyelerinde ve emeklilik maaşlarında bir karşılığının olması gerekir. Kurmay olan bir subayın özlük hakları ile kurmay olmayan bir subayın özlük haklarındaki farklılıklar bunun için emsal alınabilir. ÖMK’na bu hususlara yer verilmeyişi önemli bir eksikliktir.

Öğretmenlerin çalıştıkları okulda kendi yöneticilerini seçme hakkından yoksun kalmaları, öğretmenlerin okulu sahiplenmelerini engellemesi bakımından son derece önemlidir. Öğrencilerin, sınıf başkanlarını seçmenlerinin demokrasiyi içselleştirmeleri bakımından gerekli görüldüğü okullarda öğretmenlerin başkanı demek olan okul müdürünü seçemeyişleri büyük tutarsızlıktır. Elbette MEB, bu seçimlere katılacak kişilerde bazı şartlar arayabilir. Bazı cezaları alanların veya akademik başarısızlığı olanların seçimlere katılmaları engellenebilir.

Üniversite öğretim üyelerinin siyâset yapma hakkı varken, öğretmenlerin siyâset yapma hakkı yoktur. Bu durum öğretmenler için büyük hak kaybıdır. Öğretmenler de emekli olmadan siyâsî partilerde görev alabilmeliler. Öğretmenlerin böyle bir hakkının olması, öğretmenlik mesleğinin itibarını arttıracaktır. Bununla birlikte, belediye başkanlarının, meclis üyelerinin, milletvekillerinin, bakanların, üniversite öğretim üyelerinin görevlerinden ayrılmadan seçimlerde aday olma hakları varken, öğretmenlerin böyle bir haktan yoksun bırakılmaları büyük bir haksızlıktır. Öğretmenler de seçimlere katılmak istiyorsa görevlerini bırakmadan katılabilmelidir.

Öğretmenlik mesleğinin itibarının arttırılması genç kuşakların bu mesleği seçmelerini mümkün hâle getirecektir. Genç kuşakların ilgisinin ardından öğretmen yetiştiren fakültelerin teorik, pratik dersleri iyi bir hazırlık için kaçınılmazdır. MEM ve MEA, fakültelerin yaptıklarını yapmaları beklenemez. Beklenirse o fakültelerden mezun olma şartının aranması beyhude olacaktır. 

Öğretmen yetiştiren fakülteler MEB’e bağlı değildir. Ancak hemen her yıl öğretmen ihtiyacının iki üç katı bu fakültelerin mezun vermesi giderek büyüyen bir “atanamayan öğretmen” sorununu ortaya çıkarmıştır. MEB’e bağlı olmasa bile bu fakültelerin hatta genel olarak üniversitelerin MEB’le ilgisini kimse inkâr edemez. İster istemez MEB, kendisiyle ilgili olan bu kurumlarla ilgili bir tasarruf sahibi olmalıdır.

MEB, elbette her mezuna iş vermek zorunda değildir. Hatta böyle bir imkânı da yoktur. Ancak hemen her okulda üç beş ücretli öğretmeni, asgarî ücretin yarı fiyatına çalıştıran MEB’in her mezuna iş vermek yükümlülüğü olmadığı iddiası inandırıcı değildir. Özel sektöre, asgarî ücretin altında eleman çalıştırma yasağı getiren devletin, MEB’de asgarî ücretin altında ücretli öğretmen çalıştırmasını akılla adaletle açıklamak mümkün değildir.

MEB, ÖMK ile öğretmenlerin yetişmesine, istihdamına, terfisine, tecziyesine, emekliliğine gösterdiği özen kadar başta Millî Eğitim Temel Yasası olmak üzere kendisinin idari mevzuatını güncellemelidir. Artık okullar, CHP’nin arka bahçesi olmaktan çıkarılmalıdır. Adliyede, camide, kışlada, okulda siyâsetin olmayacağına MEB öncülük etmelidir.