Öğretmenin unvan ihtiyacını doğru tespit etmek

Öğretmenlik, bilgi altyapısının seviyesiyle değil, edindiği bilgi ve tecrübeler ışığında mesleğini ne derece başarılı kıldığıyla ilgilenmelidir. Akademik kariyer yapanların çalışma alanları doğrudan eğitimle ilgili olup tezleri de alan uygulamalarına katkı sağlıyorsa kariyer değerlendirmesinde göz önüne alınmalıdır.

ÖĞRETMENİN saygınlığı düşünülerek unvandan söz edilecekse, öncelikle öğretmenlik mesleğini doğru anlamamız gerekir diye düşünüyorum. 

Konunun daha iyi anlaşılması için “Fark Yaratan Öğretmen” yazımdan önemli gördüğüm bir bölümü burada tekrarlamak istiyorum: 

Yürütülen mesleği ‘öğretmen’ kelimesiyle anlatmanın da yetersiz kaldığı düşüncesindeyim. Öğretmenin asıl vazifesi öğreten değil, soran, sorgulayan, karşılaştığı durumlara göre çözüm üretebilen, var olan yeteneklerini geliştirip yetersiz olanları elde etme çabası gösteren, insanın yaratılış felsefesine uygun davranış kazandıran, mukavemet gücü geliştiren insan yetiştirmektir. Bunları yaparken sürekli kendisini yenileyen, geliştiren, öğrencilerine bir şeyler kazandırmaya çalışırken bile kendisi yeni kazanımlar elde eden olmalıdır. Bunu yapabilen kişinin öğreten olmadığı gibi sadece eğiten olması da beklenemez. İsim konusunu dilbilimcilere ve konunun uzmanlarına bırakmanın yararına inananlardanım. 

Konunun cevabı aranırken, bunu ‘eğitişim’ kavramı etrafında düşünmek ve o hususlara cevap verecek ortamı oluşturmakla mümkündür. Yani öğretirken öğrenen, eğitirken eğitilen, her durum ve şarta uygun tavır alabilen ve karşılaştığı problemlerin üstesinden gelen insanla mümkündür. Böyle birinin yetiştireceği öğrencinin de hayatı doğru anlaması ve içinde yaşayacağı şartlara göre tutum göstermesi mümkün olacaktır. Böyle bir kişinin çağın gelişmelerine açık olması yetmez, o, gelişmeler konusunda muhatap olduğu öğrencinin önünde giden ve ona gerekli rehberliği verebilen olmalıdır.

İnsan unsurunu işlemekle ilgili bir mesleğin, üstelik o unsurun kendi farkındalık bilinci oluşturmasına, bulunduğu ortama uyum sağlamasına, yaşam kalitesinin artırılmasına, kişilik gelişiminin oluşmasına ve ayrıca vatandaş olma seviyesinin belirlenmesine, sadece kendisi için değil yaşadığı topluma ve içinde yaşadığı dünyayı sahiplenme beceri ve yeteneği gösterebilmesine doğrudan etki eden bir meslek olarak ciddiye alınmalıdır.” 

Bu kadar önemli ve eğitimin olmazsa olmazı bir mesleğin çalışanlarıyla ilgili söylenenlerin alana yansıması, insanın yetişip gelişmesiyle doğrudan ilgili olan bir mesleğin olması gerektiği gibi ciddiye alınması sağlanmalıdır.

Unvan için sınav

Toplumsal bir hastalık hâline gelen sınav, her alanda karşımıza çıkar oldu. Sınavdan maksat, arz-talep dengesini ayarlayabilmenin en kestirme yolu olmalıyken, insanları çeşitli konularda değerlendirme aracı hâline getirilmiştir. Akademik başarıyı ölçme konusunda bir ölçüde kabul edilebilir görünen sınavı, uygulama alanlarındaki beceri ve yeteneklerin kalitesini ölçmede de kullanır olduk.

Yıllarını öğretmenlik mesleğinde geçirmiş biri olarak, meslektaşlarımın maruz kaldığı kariyer geliştirme sınavlarına değinmek istiyorum. Aslında iyi niyetle yola çıkılmış olsa da öğretmenlerin emeklerini değerlendirip o düzeyde özlük haklarını düzenlemek olan kariyer tespit çalışması, insan unsurunun muhakeme gücünün yanı sıra beceri ve yeteneğinin tespitinde hiçbir katkı sağlamayacak olan bu test sınavına başvurulması, akıl alır gibi değil. Kıt imkânları doğru kullanabilmek için talep çokluğu karşısında eleme unsuru olan sınavın kariyer belirlemede kullanılır olması, öğretmenleri rencide etmenin en bariz örneğidir.

Meslek sahibi olanın alanıyla ilgili başarısı, test sınavıyla değil, uygulamadaki farklı ve özgün çalışmalarıyla değerlendirilmelidir. Bilişsel zekâsı ileri düzeyde ancak iş becerisi ve meslektaşlarına kıyasla artı değerleri olmayan birinin sınavdan yüksek not almış olması, öğretmenlik mesleğine bir şey katmayacağı gibi, uygulama içinde olan öğretmenlerin hüsrana uğramalarına da sebep olacaktır.

Öğretmenlikte başarı, hitap ettiği öğrenci grubunu oluşturan öğrencileri ne kadar tanıyabildiği, onlara uygun eğitim yöntem ve tekniklerini ne derece başarıyla uygulayabildiği, öğrencilerini konuyu öğrenmeye ne derece istekli hâle getirebildiğiyle doğrudan alâkalıdır. Böyle ciddî bir konuyu değerlendirmede test sorularına verilen cevaplarla doğru ve anlamlı tespit yapma imkânı yoktur.

Maksat öğretmenlerin özlük haklarını iyileştirmek ve mesleğe karşı ilgilerini artırmaksa, sınava alma şartlarında olduğu gibi on yıllık olanları uzman, yirmi yıllık olanlara başöğretmen unvanı verilebilir. Belirlenen yılı dolduran ve mesleğiyle ilgili herhangi bir usulsüzlük yaşamayan veya ceza almayan bütün öğretmenler belirlenen unvanlara sahip olabilmeleri düşünülebilir. Bu hâlde dahi öğretmenler arasında tatmin edici bir değerlendirmenin yapılamayacağı gibi, özverili çalışan ile hasbelkader mesaisini dolduranın aynı kefeye konulacak olması yönünden de adaletli bir değerlendirme olmayacağı ortadadır.  

Genellikle siyâsî atamalarla mâkâm sahibi olan okul müdürlerinin İlçe ve İl Millî Eğitim müdürlerinin, eğitim sendikalarının insafına bırakılması, zaten son yıllarda toplum nezdinde gün geçtikçe değer kaybeden öğretmenlik mesleğinin daha da itibarsızlaşmasına katkı sağlayacaktır. Lisansüstü ve doktora eğitimini tamamlayan öğretmenler için muafiyet getirilmesi de haklı bir uygulama olmayacaktır. Bir tarafta mesleğini icra ederek deneyim kazanan, çalışma alanını tanıyıp problemlere çareler üretmeye çalışan; diğer tarafta mesleğe atanamadığı için boş zamanını eğitimle sürdüren veya mesleğini yürütürken bütün enerjisini öğrencilerine harcamak yerine kendini geliştirmekle meşgul olup alan uygulamalarıyla ilgili hiçbir deneyimi olmayan ve akademik bilgi dışında fark yaratamayan öğretmen... Bu yönde çalışma yapanların hâliyle akademik unvana sahip olacakları da hesaba katıldığında, bu durum gereksiz bir ekleme yapılmaktan ileri gitmeyecektir.

Benim asıl üzerinde durmak istediğim konu, “fark yaratan öğretmen”i bulup değerlendirecek ve öğretmenlik mesleğine gönül vermiş olanların artı değerde ortaya koydukları uygulamaları genele yayma amacıyla tespit edip değerlendirecek bir uygulama yapılması yönündedir. Öğretmenin unvandan önce saygınlığa ihtiyacı vardır; öncelikle onun gerçekleşmesi yönünde niyet ortaya konulmalıdır.

İnsanlarla iç içe yaşayıp dertlerine çare aramasına ve oralarda müreffeh Türkiye’nin meşalesini yakmasına imkân veren bir meslek olarak düşünülen öğretmenlik, okulu mesai doldurulan mekân olmaktan çıkarıp öğrencilerin dertleriyle hemdert olmayı yaşam felsefesi hâline getiren bir düzeyde olmalıdır. Öğretmenlik mesleği üzerinde söz söylerken o mesleği icra edenlerin, özlük hakları ve sahip olacakları statüler konusunda haklı olan iyileştirme talebinde bulunurken, geçmişte olduğu gibi karanlıkları aydınlatan meşale olmayı ve bulundukları her ortamda fark yaratan öğretmen olmayı yaşamaları ve yaşatmaları gerekir. 

Günümüz öğretmeninin entelektüel açıdan yeterli olduğunu söylemek mümkün değildir. Öğrencilerine hayat boyu öğrenmenin yollarını gösterecek olan öğretmenin kendisinin de sürekli öğrenmeye ihtiyacı olduğunu unutmamalıdır. Ülkenin her yönüyle sıçrayışa geçebilmesi, mesleğinin bilincinde, çağdaş meşale olan ve fark yaratan öğretmenlerle mümkündür. 

Aranan fark yani artı değer, mesleğin yürütülmesi esnasında alan uygulamaları ve öğrenciyi güdüleme derecesiyle ortaya çıkarılabilir. Eğitim-öğretime isteği artıran ve öğrenilip davranışa dönüştürülmesinde etki yönünden farkın ortaya koymasının yanında öğretmenden öğrencilerinin yeteneklerini su yüzüne çıkarması beklenir. Kariyer basamaklarını belirleme ve alanda çalışan eğitimcilerin değerlendirilmesinde, alan uygulamalarında artı değer katan, fark yaratan öğretmenleri bulup çıkarmak ve özverili çalışmanın karşılığını esirgemeden vermek, diğerlerine de yol gösterici ve aynı zamanda teşvik edici olacaktır. 

Öğretmenlikte kariyer basamakları

Öğretmeni anlamaya çalıştıktan sonra, onun kariyer basamakları üzerinde durabiliriz.

Eğitimde yaşanan olumsuzluklarda eğitim sistemi, programlar, fizikî yapı, teknolojik imkânlar ve hatta öğretmen yetersizliği üzerinde çareler aranıp giderilmeye çalışılır. Bunların hepsi önemlidir ve üzerinde durulması gerekli konulardır. Ancak asıl önemli olan, öğretmen yetiştirme ve kalitesi konusunda kafa yorulduğuna ve çare arandığına pek rastlanmamasıdır. Unutulmamalıdır ki, hangi sistemi getirirseniz getirin, ne kadar iyi bir program geliştirirseniz geliştirin, eğitim kurumlarını fizikî olarak ne kadar iyileştirirseniz iyileştirin, isterseniz eğitim ortamlarını çağın en iyi teknolojiyle donatın, öğretmeniniz yeterli kalitede değil ve eğitim ortamına uygun gerekli performansı gösterecek güce sahip değilse, yapılan çabalar boşa gidecektir.

Bu kadar önemli olan öğretmenlik mesleğinin toplum nezdinde saygın bir yere sahip olması, öğrencilere rol model olabilmesi ve bunun yanında çevresindeki insanlar nezdinde aydın ve sözü dinlenir, demokrat ve ahlâk timsali insan profili ortaya koyabilmesi önemlidir. Öğretmenlik mesleğinin saygınlığını artıracak kariyer basamakları gerçekleştirmek isteniyorsa, aday öğretmen, öğretmen, uzman öğretmen ve başöğretmen basamakları dikkate alınabilir. Bu basamakların çalışanlar arasında kabul görmesi, öncelikle liyakatin gözetildiği ve her türlü şaibeden uzak bir zeminle mümkündür.

Aday öğretmen: Mesleğinin gerektirdiği eğitimi tamamlamış ve eğitim kurumlarında göreve başlamış olandır. Bu süre en az iki yıldır; gerekirse üçüncü yıla kadar çıkarılabilir. Geçen süre içinde Millî Eğitim Bakanlığı’nın hedefleri doğrultusunda meslek öncesi aldığı bilgiler ışığında alana ne derece uyum sağladığı, kendi özel alanında ne derece başarılı olduğu değerlendirilmelidir. Bu değerlendirmelerden geçer kanaat oluşturmayanların öğrencilerle eğitim ortamında faaliyet göstermeleri beklenmemelidir. 

Öğretmen: Asaleti tasdik edilen öğretmenlerin alacakları unvan olmalıdır. On yıllık bir zaman diliminde mesleğini hakkıyla yerine getiren, bu süre zarfında olumsuz bir gelişme ve mevzuata aykırı davranışları görülmeyendir. Meslek sahibi olan öğretmenin kendini tamamlama ve geliştirme dönemi olarak da düşünülmelidir.

Uzman öğretmen: On yıllık öğretmenliğini başarıyla sürdürmüş olanların doğrudan alacakları bir unvan olmalıdır. Geçen süre zarfında meslekî yönden hiçbir aksaklığı olmayan her öğretmen, bu unvanı hak etmelidir. Uzman öğretmenlik süresi -yeterli meslekî tecrübeye sahip olması beklendiğinden- on yıl devam eder. Süre içerisinde sergileyeceği herhangi bir olumsuzluk, sürenin uzamasına sebep olmalıdır.

Başöğretmen: Bu unvan mesleğin zirvesi olacağı için, her öğretmenin kolay ulaşacağı bir nokta olmamalıdır. Başöğretmenlik, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu Cumhurbaşkanı olan Mustafa Kemal Atatürk’e verildiği için, o unvana lâyık olabilmek öyle kolay olmamalıdır. Bu unvan, ona sahip alan öğretmeninin övünç kaynağı olacaktır. Övünç kaynağına ulaşabilmek için meslektaşlarına göre önemli bir fark ortaya koyması gerekir. Şöyle ki; sınıf içi uygulamalarıyla öğrenci başarısını artırması, yaratıcı düşünceyi tetikleyici yönde yenilikler ortaya koyan projelere imza atmış olması, mesleğiyle ilgili alaınnda hizmet verenlerin işlerini kolaylaştıracak düzeyde yayınlanmış bir esere sahip olması, süre içerisinde en az üç defa başarılı çalışmaları dolayısıyla takdir edilmiş olması gerekir.Bunların yanında meslekî ve yüz kızartıcı hiçbir suça karışmamış olması gibi kıstaslar da aranmalıdır.

Sonuç 

Öğretmenlerin maddî ve manevî yönden desteklenmesi amacıyla, iyi niyetle çıkılan bu yolda, alanda çalışanların güvenini sarsacak her türlü şaibeden uzak durmaya özen gösterilmelidir. Birilerini onurlandırmak için binlercesinin mesleğe olan ilgi ve heyecanına zarar verilmemelidir. Unvanı alan veya almayan herhangi bir öğretmenin, kendiyle baş başa kalıp durumu değerlendirdiğinde mutmain olması önemlidir.

Öğretmenlik, bilgi altyapısının seviyesiyle değil, edindiği bilgi ve tecrübeler ışığında mesleğini ne derece başarılı kıldığıyla ilgilenmelidir. Akademik kariyer yapanların çalışma alanları doğrudan eğitimle ilgili olup tezleri de alan uygulamalarına katkı sağlıyorsa kariyer değerlendirmesinde göz önüne alınmalıdır. Bu kadar önemli bir konu, video izletip oradan edinilen bilgiler ışığında test sınavından alınmış notlarla gerçekleştirilemez. Bu takdirde eğitimin geldiği mevcut noktanın da aranacağı günler pek uzak olmayacaktır.