Öğrenmenin ve bilmenin aydınlığı

En küçük şeyleri öğrenen, o küçük şeylerle büyüyen, büyüdükçe gelişen ve geliştiren bir ahlâka sahip olmalıdır. Öğrenmek ve bilmekle büyüme ve gelişmenin sonu yoktur. Öğrenmeyi öğrenmek sonsuzluğunda, insanın insan olma çabasında büyük bir mücadelesidir bu. Bu mücadele fertleri aydınlatsın, gönül rengini aktan alsın istiyoruz.

GÜZELLİK, çoğu zaman kusurları örten bir işlev görür. Güzel olmalı insan. Hayatını anlamlandırmak, iyi yaşamak, hayattan kam almak güzellikle eşdeğerdir. Güzellikle salınan hayatta gelecek, tutkuların ışığıyla parlar. Niyet ve idrak de önemlidir. Niyet, nice fırtınalarda şiddetle sallansa da bir ağacın dalları gibi yine de kırılmamaktır. İstemek, sevmek, yapmak ve başarmak, bütün mesele bu! Güzellik adına bütün bu düşünce, istek ve duyguların kuvveden fiile geçmediği sürece bir anlamı olmaz, sadece lâfı yapılmış olur!

Salt güzellik neye yarar?

Bu âlem içinde canlılar, özellikle de insanlar için Allah kâinatta nice güzellikler bahşetmiştir. Fevkinde olan, sayısız güzelliğin bazısına ulaşabilir. Özellikle beşeriyete sunulan güzellikler elbette sadece bu dünyaya has da değildir. İnanç sahipleri için her şeyin bir mânâsı, hakikate götüren bir yolu vardır. O hakikat yolunda güzellikler en saf, en temiz, en değerli, en tatlı, en aziz, en muhteremdirler. Bir de filhakika durum daha vardır. O da aynıyla vakinin tam da tersi bir durumdur. Yani her güzelin iyi, temiz, saf ve ahlâklı olmadığı…

Her ne kadar ortalıkta (çarşı pazar, piyasa, meclislerde) “Güzeller aptal olur” kabilinden lâf-ı güzaflar olsa da Yaratan’a râm olan, iffetiyle müsemma nice değerlere bürünmüş hanım şahsiyetler vardır. Sükût sarmalı, insanlığın yegâne mahfuzu, imtina timsali ve manevî değerlere bağlı hayatlar mevcuttur. İyi ve güzellerin sayıları az da olsa, iki dünyanın saadeti ne güzel bir iştiyak ve harika bir neşv ü nema bulmadır bu. Hayat içinde orta yol izleyenlerden olmak üzere her güzelin bir bozarının da var olduğunu bilelim. Hüve’l-Ahsen yani sözün özü, sadece ve yalnız güzel olan O’dur. O’na sonsuz hamdüsenalar olsun!

Güzellik; estetik, beğeni, nitelikle bütünleşen, hayranlık uyandıran şeylerdir. Her fert güzel ve iyi olmayı arzular. Kendilerinin bu kulvarda yürüdüklerini zannederler, öyle görünmeye çalışırlar ve fakat çoğunlukla da bunlar birer kuruntudan, vehimden ibarettir. Ferdin içine giren, sinen, yapışan kibir, kapris, hasislik gibi değersizlik illeti marazî bir hâl alır. Dolayısıyla güzellik her ferdin şefkat, merhamet, iyilik, kardeşlik, cömertlik, âlicenaplık gibi yüce gönüllülük bünyesinde bulunmaz. Bu değersizlikleri ve değerleri taşıyan beşeriyet, gönlünde ve kafasında neyi besler ve taşırsa, o minvâl üzere olur, hayatını idame ettirir.

İnsan ruhunun iyiliklerle beslenmesi, muazzez olması, öncelikle öğrenmek ve bilmekle başlar. Öğrenilmesi gereken şeyler bâkîdir. Hayat sona erinceye kadar sürer. Öğrenme bir süreçtir. Kendini geliştiren, hayatta başarılı olmak amacı taşıyan, kendine bir yön çizer. Bilinçli olur. Davranışlarına dikkat eder, tutum belirler ve belirlediği yolda hayat sürer. Öğrenmek ve bilmek için inanmak elzemdir. Çünkü insanın hayata gelişinin mânâsı vardır ve onu kavramak mecburiyetindedir. İnanmak, dertlerden kurtulmanın ve bunalıma düşmekten, her türlü arızî hâllerden felah olmanın yoludur.

Fert, kendini yaratan Allah’ı bilmekle huzuru bulur. Prensiplere uymakla kendi hayatını tanzim eder. İnanmak kendince bir ahkâma, tanzime riayet edeceğine göre, fıtratını sürdürmelidir. İyi, temiz ve güzel kalmak ancak inanmak, öğrenmek, bilmek ve yaşamakla mümkündür. Fertlerin belki de içine düştükleri en önemli sorunlarından biri, sadece inanmakla her şeyin hâllolacağı düşüncesidir. Bilâkis sadece inanmakla hiçbir şeyin bitmeyeceği, hâl yoluna giremeyeceği ortadadır. Biz insanları eşsiz yaratan Allah, âlem üzerindeki lütfu ve rahmeti üzerine eğitici ve öğretici ayetler de göstermektedir. “Allah her şeyi güzel yaratmıştır” (Secde, 7) ve “Biz insanı en güzel şekilde yarattık” (Tîn, 4) ayetleri bunlardandır. Peygamber Efendimiz (sav) de “İslâm, ahlâk güzelliğidir” buyurmuştur.

İnanmak, anlamak ve yaşamak, hayatın gayesidir ve insan hayatını anlamlı kılar. Din açısından bakıldığında, daima arzular ve isteklere bağlı insanlar, inanmakla kalmaz ve hayatlarına da anlam katarlar. Cenâb-ı Mevlâ, düşünme ve tefekkür etme ile ilgili ayetlerinden bazılarında şöyle buyuruyor: “Bu, Rabbinin dosdoğru yoludur. Öğüt alıp düşünmesini bilen bir topluluk için ayetleri böyle birer birer açıkladık.” (En'am,126)

Bakara Sûresi’nin 269’uncu ayetinde de şöyle buyurulmaktadır: “Kime dilerse hikmeti ona verir; şüphesiz kendisine hikmet verilene büyük bir hayır da verilmiştir. Temiz akıl sahiplerinden başkası öğüt alıp düşünmez.”

İslâm dini düşünmeye büyük önem verir, insanların akletmelerini ve tefekkür etmelerini ister.

Öğrenmenin ve bilmenin güzelliği

Bilmek için öğrenmek, öğrenmek için okumak ve okuduğunu anlamak içinde düşünmek gerekir. İbni Sînâ’ya göre düşünmek, “bilmek değil, bilgiyi istemektir”. “Ancak düşünme işlemi her zaman insanı bilgiye ulaştırmayabilir. Düşünmenin doğru sonuç vermesi için onun ilkelerini bilmek ve bilgi imkânını kullanmak gerekir” der büyük düşünür.

“Felsefe” denince akla ilk gelen “düşünce”dir. Araçlar, yöntemi ve konusu da düşüncedir. İnsanlar da düşünen varlıklar olduğuna göre, felsefe ve düşünce, insanların olduğu her yerdedir. Bu nedenle düşünmenin ilkelerince “özdeşlik, neden-sonuç ilişkisi, akıl yürütme (tümevarım, tümdengelim), karşılaştırma, sentezleme” gerekir. Bilgi sadece düşünceyle de elde edilemez. Düşüncenin özünde bir olan sezgi de bilgi edinmede en kestirme yollardan biridir. Düşünce ile sezgi arasındaki fark, düşüncenin iradî bir faaliyet olmasıdır. Sezgi ise bazen irade dışında gerçekleşir.

Öğrenmek ve bilmek hayatı kolaylaştırır. İnsan davranışları arasında hangisinin doğru, hangisinin yanlış olduğunu ayırt edemediği için kaygı duyar. Çok az şeyi bilmemiz, bizleri yanılgıya sürükler. İnsanlar amaçları uğruna acı çekerler. Nerede duracağını, neye nasıl bakacağını bilemeyen, zamanında susmayı veya kalkıp gitmeyi beceremeyen insan hep zorda kalır. Bilmeli ama inanarak yapmalıdır bu yüzden. İnançsız bilgi, bilim insanını yüceltmediği gibi, toplum içinde saygınlığını da yok eder. Başı derde giren, biri ancak duygularının ve düşüncelerinin ne kadar önemli olduğunu ve gücünü anlayabilir.

Bilgiyle büyüyen insanın kişiliği de gelişir. Bilgili insan görgülü, anlayışlı, mütevazı, rahat, sözü dinlenir, nezaket sahibi olur ve daha nice erdemleri taşır. Yüzüne vuran güzellikler ruhunun birer simgesidir. Böylesi kıstasları taşıyanlar davranışlarına, sözlerine dikkat ederler. Ayırtına varırlar. Asaletlidirler. İyi ve güzel fikirlerle, sevgiyle, saygıyla ve sevdikleriyle yaşamak için kuşkusuz o fertler, kalplerinde çok şeyleri yok eder, vazgeçer, öldürürler. Öğrendikleri sayesinde doğruları hakikate götürür. Kalpleri lekesiz duygulara yüklüdür, melekler gibidirler. Kendisine yakışanı yapan bu tip iyi insanlar çevresindekilere de ışık olur, güç olurlar. Kirlenen dünyada insanların yüzlerinde gülümsemeler eksik olmuyorsa, bunu temiz kalplilere borçluyuz. 

Biçimsizlikleri yok etmenin yolu öğrenmedir, bilmedir. Hayat boyu öğrenme, sadece bir slogana ve gelip geçici projelere hapsedilmemelidir. Günümüzde kaybedilmekte olan nezaket ve hoşgörü kötü sonuçlar vermekte, toplumsa telâfisi imkânsız yaşam biçimlerine, her türlü istismar ve şiddete meyletmektedir. Beyinleri kör olanlar, nasıl yaşıyorlarsa öyle ölenler, yaratılan her şeyin değerini bilmek yerine azın kıymetinin çok, çok olanın kıymetinin az olduğunu sananlardır.

Bilgi ve sevgiyle büyüyen, kültürel duyarlılığa sahip olan, azgın tutkularını daima iyi şeylere sevk eder, o yönde kendini yorar. Merhametini kaybetmez ve hakikatlerle yüzleşmesini bilir. Hakikatler farklı şekillerde tezahür eder. Her hakikatin sonu iyi yola çıkmayabilir. Doğru, iyi, güzel olan, insanların hayrına sebep teşkil eden hakikat, bizi akıl tutulmalarından ve zihnî körlükten kurtaran tek yoldur.

Öğrenmeyi ve bilmeyi hayata en güzel hâl içinde hâkim kılmak, ancak anlama idrakiyle olur. Öğrenme ve bilme, insanî bir şuura sahip olma, insanlığın hayrına olacaktır. Dünyada yaşananlara bakıldığında manzara şöyledir: Adalet ve merhametin olmadığı günümüzde insanlar katledilirken çığlıkları göremeyen, olanlara seyirci kalan ve figüran olanlar sayesinde masum insanlar ağır bedel ödüyor, dünya bunun sancısını çekiyor. Öğrenmek, bilmek, bilgiyle aydınlanmak ve güzelleşmekse insanın amacı olmalıdır. Tek çıkar yol, bilgiyi doğru yönde ve öğrendiğini yerli yerince kullanmaktır. Yaşayarak öğrenmek bedel gerektirir. Çok öğrenen anlar, anlayışlı ve alçakgönüllü olur.

İnsan daima bilinmeyen ve öngörülmeyen yeni şeyler öğrenmeye doğru yöneldiklerinde akıllı olmak durumundadır. Düşünerek öğrenmek, faydalı olmak ve öğrenmeden düşünmenin ne büyük bir tehlike olduğunu görmelidir. En küçük şeyleri öğrenen, o küçük şeylerle büyüyen, büyüdükçe gelişen ve geliştiren bir ahlâka sahip olmalıdır. Öğrenmek ve bilmekle büyüme ve gelişmenin sonu yoktur. Öğrenmeyi öğrenmek sonsuzluğunda, insanın insan olma çabasında büyük bir mücadelesidir bu. Bu mücadele fertleri aydınlatsın, gönül rengini aktan alsın istiyoruz.