Öğrenmek mutluluktur

“İnsanlara en güçlü haz ve mutluluğu veren şey nedir?” diye sorulduğunda her insan onlarca faktör sıralayabilir. Haz ve mutluluk üzerine yapılan çalışmalara göre, insana uzun süreli, kalıcı haz ve mutluluk veren faktör, öğrenmek yani yeni bilgilere ulaşmanın kişide oluşturduğu haz duygusudur.

Öğrenmeyi güçlü kılmak

BİLMEK mi mutluluktur, bilmemek mi? Çok şey bilmek, düşünmek, bilgi ve bilim üzerinde çalışmalar yapmak, kültürle, sanatla, felsefeyle, düşünce sistemleri ile ilgilenmek, bu alanlarla ilgili kafa yormak insana ciddî sıkıntılar verir mi?

“Cahillik en büyük mutluluktur” diyenlerle karşılaşmışsınızdır. “Fazla malûmat sahibi olmak ve düşünce üzerine uğraşılar, sorumlulukların farkındalığını artırarak kişiyi düşünmeye, sorgulamaya ve anlam arayışına iter. Bu sorgulamaların sonu ise mutsuzluktur. Bu mutsuzluk ve tatminsizlikler ise bazen kişiyi intihara dahi götürebilir. Bu yüzden “Fazla okumak ve düşünmek sıkıntılıdır” diye savunanların sayısı azımsanmayacak düzeydedir. Felsefe ve bilimin tarihsel sürecinden örneklerle bu durumu açıklayarak söz konusu tezi savunanlar dahi olmuştur. Çok okuyan, sorgulayan, düşünen kişilerin sonunun iyi olmadığını ünlü isimlerle destekleyenler bile oluyor.

“Çok şey bilirsen sonun kötü olur” diyenler, bu tezlerini desteklemek için bazı özel insanları örnek olarak sunuyorlar. Ernest Hemingway, Virginia Woolf, Cesare Pavese, Arthur Koestler, Paul Celan, Primo Levi, Stephan Zweig, Ingeborg Bachmann, Walter Benjamin, Sersey Yesenin, Vladimir Mayakovskiv, Georg Trakl, Sylvia Plath, Vladimir Vladimiroviç Mayakovski, Kaan İnce, İlhami Çiçek, Nazir Açıkalın, Beşir Fuat, Nilgün Marmara, Tezer Özlü, İlyas Tetik gibi… Bu tür isimleri daha da artırabiliriz. Listedekilerin ortak noktaları, hepsinin intihar etmiş olmasıdır. Kim bilir ne gerekçeleri vardı? Onlar hayatı yaşanılmaz, sıkıntılı, gereksiz, yük veya anlamsız buldular. Veya… Her birinin kendince, bize anlamlı veya anlamsız gelen farklı bir gerekçesi vardı. Hepsinin gerekçesi de bir diğerinden farklıydı ama onları okuyanlar için sonları aynıydı. Kimi için hayat anlamını yitirmişti, kimi kontrolünü kaybetmişti. Taşıyacaklarından fazla yüklenen sorumlulukların yükü altında ezilenler, adaletsizlikleri, haksızlıkları, sömürüleri, ölümleri, katliamları görüp çaresizlik hissiyle hayatına son verenler, kardeş ve dost ihanetlerini görüp pes edenler oldu. İnanç yetersizlikleri, gerçek güç ile hayâlî güç ayrımını yapamama, İlâhî güce anlam verememe veya inancın temel dinamiklerini kavrayamama, hayatı, anlamını ve görünmez güçleri sorgulayarak, bu sorgu sarmalında kaybolarak savruldular.

Yukarıda verdiğimiz listeye benzer listeler sunarak okumanın zararlı olduğu, az bilmenin kişiye mutluluk verdiğini, bunun için okuldan, eğitimden uzak durmamız gerektiğini savunabiliriz. Hatta, “Mûsikî, sanat, kültür, edebiyat, inançlar, felsefe ve düşünceyi zorlayan her tür durumdan uzak durmak insanı mutlu eder; bu yüzden düşüncelerden kaçmak gerekir” tezini de savunabiliriz. Peki ama gerçekten sanıldığı gibi bilmek mutsuz eder mi? İnsanı intihara, mutsuzluğa, umutsuzluğa iter mi?

Bilmek önemli; neyi, nasıl, niçin bilmek de önemli.

Yanlış harita ile doğru hedeflere ulaşılamaz

Yanlış, eksik, mesnetsiz, tutarsız, kanıtlanamamış, sübjektif bilgi, düşünce ve yaklaşımlarla doğruya ulaşılamaz. Yanlış yerde ve yanlış zamanda yanlış konuşmak felâketler doğurabilir.

Bilmek yeterli değildir. Bilgi bombardımanına maruz kaldığımız bu devirde önümüze gelen her bilginin doğruluğundan emin olamıyoruz çoğu zaman. Ancak sunulan her bilgiyi doğru kabul edip içselleştirdiğimizde, bizi gerçekten mutsuzluğa, depresyona ve zorlu zamanlara itebilir. Bu sebeple “öğrenmeyi öğrenmek”, “bilmeyi bilmek” ve “düşünmeyi öğrenmek”, oldukça önem arz eden başlıklar hayatımızda.

Aristoteles, “Metafizik” kitabının girişinde, “Bütün insanlar doğaları gereği bilmek isterler” der. Zira insan yalnızca yaşamayı, hayatta olmayı istemez, yaşamının nedenini ve değerini de bilmek, kavramak ister.

“Öğrenim, aklın gücünü geliştirir.” (Horatius)

“Çok öğreniyor, az biliyoruz; en az da doğru olanı.” (Goethe)

Bilmek ve öğrenmek insanın en temel ihtiyacıdır. İnsan var olmak için bilmeye ihtiyaç duyar. İnsanı diğer canlılardan ayıran en temel özellik, aklını kullanması ve düşünebilmesidir. Bilmek ve öğrenmek zekâyı parlatır; akletme, muhakeme etme gücünü geliştirir. Bilmek, anlamın kapılarını aralar. Bilmek, hayatta kalmaktır. Ne kadar çok şey bilir ve bilgiye hâkim olabilirsek o kadar çok hayatta kalma şansımız artar. Bilgiye ulaşmayı, öğrenmeyi bir sanat hâline getirebilirsek, hayatın anlamı değişmeye başlayacaktır. Öğrenmeyi, bilmeyi, bilgiye yaklaşmayı ve bilgiyi kullanmayı sanat ve yaşam biçimi hâline getirdiğimizde hayat algımız ve hayatın anlamı gerçek yerini bulacaktır.

Başarılı insanların hayatlarını incelediğimizde, bilgiyi aktif olarak kullandıklarını görürüz. Bilgiyi aktif kullanmanın yolu ise doğru öğrenmek, bilgiye hâkim olmak, kendi yetenek ve özelliklerinin farkında olmak ve bilgiyi kullanabilme becerilerini geliştirmekle mümkündür.

Bilmek, bilmeyi bilmektir. Ve bilmek, zihinsel bir eylem yani insanın içinde gerçekleşen bir eylem olduğundan, aslında kendini bilmektir. Yûnus, “İlim ilim bilmektir/ İlim kendin bilmektir” derken bilmenin ne kadar kıymetli bir eylem olduğunu bize hatırlatır bu satırları ile. O hâlde bilmek midir, bilmemek midir insanı mutsuz eden?

Etkisi en uzun süren mutluluk

Hakikat ile yoğrulan bilginin insanda oluşturduğu mutluluğun tarifi nice olur, kelimeler anlatmaya yetmez. Ancak yapılan pek çok araştırma mutluluğun kaynağını sorgulamış, ilginç bulgulara rastlanmıştır.

“İnsana en güçlü haz ve mutluluğu veren şey nedir?” diye sorulduğunda, her insan onlarca faktör sıralar. Eğlenmek, oyun, para kazanmak, arabalara sahip olmak, lüks hayat yaşamak, gezmek, yatmak, yemek, içmek, yardım etmek, birilerinin takdirini kazanmak, sevilmek, ödüllendirilmek, makam, mevki… Bu soru sorulmaya devam ettikçe, kişiye ve düşünce yapılarına/ihtiyaçlarına göre çok farklı cevaplar verilecektir.

İnsana haz ve mutluluk veren faktörleri incelediğimizde karşımıza “kısa ve uzun süreli haz” olarak iki durum çıkıyor: Birincisi kısa süreli hazlardır ve bunların tamamına yakını bedensel ihtiyaçlara yöneliktir. İkincisi ise uzun süreli ve kalıcı hazlardır. Bunlar kişiyi zihinsel ve ruhsal olarak uyaran hazlardır. Bunlardan en etkili ve kalıcı olanı ise öğrenmenin yani yeni bilgilere ulaşmanın oluşturduğu haz duygusudur. Haz ve mutluluk kaynaklarını ve bunları artırmanın yollarını uzatabiliriz.

Mutluluk üzerine yapılan araştırmalar, etkisi en uzun süren mutluluk kaynağının “öğrenmek” olduğu fikri üzerinde birleşiyor. Kişinin öğrenirken aldığı haz ve mutluluğun başka hiçbir şeyden almadığı belirtiliyor. Bilinçli ve yüksek farkındalıkla oluşan öğrenmenin kişide oluşturduğu içsel motivasyon ve haz duygusunun en önemli özelliği ise anlık değil, uzun süreli hazzı yaşatmasıdır. Bu yüzden birçok insan için öğrenmek, en büyük mutluluk kaynağıdır. Peki, bu neden oluyor?

Öğrenmenin verdiği mutluluğun kişide oluşturduğu bazı nedenleri şu şekilde sıralayabiliriz: Merak ve heyecan duygusunun beslenmesi, öğrenmeyi daha etkin ve kalıcı kılar. Öğrenmenin oluşmasında en önemli faktör, merak ve haz alma duygusudur. Yeni bir alanı/bilgiyi keşfetmek, sorular sormak ve cevaplar bulmak, insanın nöronal sistemlerinin uyarılmasını sağlar. Öğrenme sürecinde oluşan ve yaşanan heyecanla birlikte tetiklenen keşif süreci mutluluk hissi oluşturur. Bir şeyi keşfetmek, o şeyi ve detaylarını öğrenmek ve o alanda ustalaşmak tarifsiz bir başarı hissi verir. Zorluklarla başa çıkmak, var olan veya oluşabilecek engelleri aşmak ve hedeflere ulaşmak, insanların kendilerini başarılı hissetmelerini sağlar. Kendini tanıma, üretme ve kendini aşma duygusu insanın özgüven ve özsaygısını artırır, mutluluk duygusu oluşturur. Sosyalleşme, sosyal ortamlar ve bağlantılar, yeni zeminler, insanlar ve topluluklarla tanışmak, ortak ilgi alanlarına sahip insanlarla etkileşime geçmek, kişinin ve çevresindeki kişilerin mutluluğunu artıracaktır. Bu da etkileşimli ve iz bırakıcı öğrenme ile gelişimi sağlar. Kişinin kendini geliştirmesine ve başarıya ulaşmasına yardımcı olur.

Öğrenme süreci yaratıcılığı ve problem çözme becerilerini geliştirir. Yeni bilgilerle birlikte kişi, farklı perspektifler kazanarak sorunlara yeni ve yenilikçi çözümler bulma yeteneğini artırır.