ÖĞRENİYOR insan hayatının
her safhasında acının şok hâllerini, ıstırabın dayanılmaz karanlığını, mutluluğun
güneş parlaklığındaki renkliliğini, içten gülünce gerçekten insanın gözlerinin
de güldüğünü, mutsuzluğun zirvesindeyken sorulduğunda tebessümün en acısıyla “İyiyim”
derken yüreğindeki depremlerden sadece kendinin haberi olduğunu…
Öğreniyor insan yumruk kadar et parçası
yüreğimizin bir zamanlar sevinçle dinlediği şarkılara geçen süre içinde
tahammül edemez hâle gelebileceğini, “Olmaz” dediğimiz birçok şeyin bal gibi de
fazlasıyla olduğunu, en çok ışığa ve güneşin yakıcılığına ihtiyaç duyarken yağmur
sağanaklarında ıslanılabileceğini...
Kimilerinin önce değerlerini
yitirip, sonra tercihlerini değiştirip, daha sonra beklentilerini allayıp
pullayıp kaybolan hassasiyetlerinin yüzsüzlüğü ile güzeli çirkini, doğruyu
yanlışı, iyiyi kötüyü birbirinden ayırabilecek ihtisası tamamen kaybettiklerini
öğreniyor insan.
Bir zamanlar sahillere en çok şişe, çer
çöp vururken, şimdilerde kıyılara küçük bedenlerin vurmasını gayet normal
karşılayan bir zihniyetin var olduğunu acıyla öğreniyor insan.
Öğreniyor insan zalimlerin zulüm
fırçasıyla hâdlerini aşarak küfrü körükleme gayretine girdiklerini, vicdanları
uyutup, düşünme yetisini uyuşturup, fareli köyün kavalcısı gibi arkalarına
taktıkları binlerce ruhu nasıl kandırabileceklerini...
Herkesin, her şeyi en iyi kendisinin
bildiğini iddia ettiği hâlde hiçbir şey bilmediğini öğreniyor insan. Kamufle
ettikleri asıl yüzleri ve yeşile boyadıkları kokuşmuş zihniyetleriyle
Müslümanların nasıl uyutulduğunu öğreniyor. Kimlerle yürüdüğümüz kadar,
kimlerle yürümediğimizin de çok önemli olduğunu, Allah'a, Kur’an'a, sünnete,
ahiret gününe inandığını iddia edip Allah’ın emirlerine mugayir hareket
edenlerin sayısının akla hayâle sığmayacak kadar çoğaldığını acıyla öğreniyor.
Öğreniyor insan, kaç yaşında olursa olsun,
hayata dair bilmesi gerekenlerin hiç bitmeyeceğini. Sükûnetli bir gecenin
sabahına tankların zincir sesleri, jetlerin ıslıkları, sahte askerlerin
duyulmayan postal seslerine karışan ve vatan-bayrak aşkıyla söylenen “Allah-u Ekber!”
sözleriyle topsuz tüfeksiz nasıl zafer kazanılacağını, inanç birlikteliğiyle tek
yürek olmanın bir milleti dünya gözünde “bildikleri ama inkâr ederek görmezden
geldikleri” kudret ve kuvvetinin tazelenmesini, Osmanlı ruhunun uyanış hikâyesini
gıpta ederek gururla öğreniyor.
Türkiye’nin yaklaşık kırk yılını
yutan hain bir canavarın ne denli hırslı, istikrarlı, acımasız, ABD, İsrail,
Vatikan ve bilumum Türkiye düşmanları adına tek elden yönetmek gibi bir kirli
amaca hizmet eden hıyanet çıbanının başının ne büyük densiz, cüretkâr, vatanını
şaşırmış, şerefsiz bir ruh olduğunu bir 15 Temmuz gecesi öğreniyor insan.
Öğreniyor insan; bir ülkenin
en büyük hazinesinin ne yeraltı, ne yerüstü zenginlikleri olduğunu, asıl
zenginliğin, ülkenin zeki, çalışkan, ahlâklı, gelecek vadeden, “İman varsa imkân da vardır”
azmindeki gençliği olduğunu...
Öğreniyor insan; yüzlerce
ebeveynin “Kutsal değerleri, dinini, diyanetini öğrensin, vatanına, milletine
bağlı olsun, ülkesini sevsin, düşmanını, dostunu tanısın” diye evlâtları için
varını yoğunu fazlasıyla dine hizmet ettiğini sandıkları bir terör örgütüne yatırarak
nasıl tuzağa düştüğünü ve nasıl bir pişmanlık denizinde yüzdüğünü, maziyi her
hatırladığında “himmet” adı altında yaptığı yardımlarının zehirli bir ok gibi
yüreklere saplanıp insanı nasıl acıttığını...
Öğreniyor insan; ABD’ye
kaçırılan paraların, altınların, dövizlerin, hisse senetlerinin hiçbirinin
önemli olmadığını... Zira madde yeniden kazanılıp bir kez daha
biriktirilebilir. Asıl ihanetin, bu ülkenin kırk yılını, geleceğini, yetişmiş
beyinlerini, gençliğini çalıp Emniyet Teşkilatı’na, Silahlı Kuvvetleri’ne
bulaşıcı hastalık gibi sızıp, (sızmaktan öte) bütün hücrelerine bulaşıp
yayılarak hükmetme tehdidini öğreniyor. Kendi milletine ve ülkesine, hain
emelleri uğruna gözünü kırpmadan saldırabileceğini öğreniyor.
Öğreniyor insan; terörist örgütün iştahının nasıl
sonsuz olduğunu, doymak bilmeyen bünyesinin bütün Türkiye’yi dış mihraklara
peşkeş çektirme hesaplarını... Karar mercilerinde kimlerin emeği varsa, hepsinin
büyük vebal altında olduğunu da öğreniyor.
Ve insan öğrenirken öğretiyor…
Bir insan, ülkesinin ve
milletinin çıkarlarını kişisel çıkarlarının üzerinde görmeyip kendi ikbâlini
milletinin ve devletinin menfaatlerinden önde tutuyorsa, o insan vatan hainidir!
Bu topraklarda vatan hainlerine yer yoktur! Onlara bu toprakların üstünü
dar, altını har edebileceğini öğreniyor ve öğretiyor insan…
Öğretiyor insan… Topyekûn yok etmek istediğiniz bu
vatanın tarihini gözden geçirin, nasıl varoluş savaşları verdiklerini tekrar
anlayın!
Öğretiyor insan; bir milleti silmek için birleşenlere
karşı milletin vatan sevdasını, Çanakkale ruhunun ölmediğini, bu aziz milletin
hainlere karşı nasıl şaha kalkacağını...
Ölümle korku saldıklarını zannedenlere,
ölüme gülmenin resminin nasıl çizileceğini öğretiyor insan olan…
Hep birlikte olunca dünyayı titretecek güç
ve şuura sahip olup, dünyayı silkeleyerek kendine gelmesi gerektiğini öğretiyor
insan. Cihan Devleti’nin varisleri olmanın misyonunu şerefle nasıl taşıyıp
yaşatabileceğini, vatanın ne demek olduğunu çoluk çocuk, ihtiyar genç, hep
birlikte öğretiyor...
Hâsılı öğrettik şah damarından daha yakın olan
Allah'a inanmış insanların karşısında hiçbir gücün duramayacağını!
Öğrettik: Korkmayız, mahzun olmayız, sarsılmayız, üzülmeyiz! Çünkü…
“Lâ tahzen innallahe meanâ.” [Üzülme, Allah (cc) bizimle beraberdir.] (Tevbe, 40)