Öğrenirken öğrettik

Bir insan, ülkesinin ve milletinin çıkarlarını kişisel çıkarlarının üzerinde görmeyip kendi ikbâlini milletinin ve devletinin menfaatlerinden önde tutuyorsa, o insan vatan hainidir! Bu topraklarda vatan hainlerine yer yoktur! Onlara bu toprakların üstünü dar, altını har edebileceğini öğreniyor ve öğretiyor insan…

ÖĞRENİYOR insan hayatının her safhasında acının şok hâllerini, ıstırabın dayanılmaz karanlığını, mutluluğun güneş parlaklığındaki renkliliğini, içten gülünce gerçekten insanın gözlerinin de güldüğünü, mutsuzluğun zirvesindeyken sorulduğunda tebessümün en acısıyla “İyiyim” derken yüreğindeki depremlerden sadece kendinin haberi olduğunu…

Öğreniyor insan yumruk kadar et parçası yüreğimizin bir zamanlar sevinçle dinlediği şarkılara geçen süre içinde tahammül edemez hâle gelebileceğini, “Olmaz” dediğimiz birçok şeyin bal gibi de fazlasıyla olduğunu, en çok ışığa ve güneşin yakıcılığına ihtiyaç duyarken yağmur sağanaklarında ıslanılabileceğini...

Kimilerinin önce değerlerini yitirip, sonra tercihlerini değiştirip, daha sonra beklentilerini allayıp pullayıp kaybolan hassasiyetlerinin yüzsüzlüğü ile güzeli çirkini, doğruyu yanlışı, iyiyi kötüyü birbirinden ayırabilecek ihtisası tamamen kaybettiklerini öğreniyor insan.

Bir zamanlar sahillere en çok şişe, çer çöp vururken, şimdilerde kıyılara küçük bedenlerin vurmasını gayet normal karşılayan bir zihniyetin var olduğunu acıyla öğreniyor insan.

Öğreniyor insan zalimlerin zulüm fırçasıyla hâdlerini aşarak küfrü körükleme gayretine girdiklerini, vicdanları uyutup, düşünme yetisini uyuşturup, fareli köyün kavalcısı gibi arkalarına taktıkları binlerce ruhu nasıl kandırabileceklerini...

Herkesin, her şeyi en iyi kendisinin bildiğini iddia ettiği hâlde hiçbir şey bilmediğini öğreniyor insan. Kamufle ettikleri asıl yüzleri ve yeşile boyadıkları kokuşmuş zihniyetleriyle Müslümanların nasıl uyutulduğunu öğreniyor. Kimlerle yürüdüğümüz kadar, kimlerle yürümediğimizin de çok önemli olduğunu, Allah'a, Kur’an'a, sünnete, ahiret gününe inandığını iddia edip Allah’ın emirlerine mugayir hareket edenlerin sayısının akla hayâle sığmayacak kadar çoğaldığını acıyla öğreniyor.

Öğreniyor insan, kaç yaşında olursa olsun, hayata dair bilmesi gerekenlerin hiç bitmeyeceğini. Sükûnetli bir gecenin sabahına tankların zincir sesleri, jetlerin ıslıkları, sahte askerlerin duyulmayan postal seslerine karışan ve vatan-bayrak aşkıyla söylenen “Allah-u Ekber!” sözleriyle topsuz tüfeksiz nasıl zafer kazanılacağını, inanç birlikteliğiyle tek yürek olmanın bir milleti dünya gözünde “bildikleri ama inkâr ederek görmezden geldikleri” kudret ve kuvvetinin tazelenmesini, Osmanlı ruhunun uyanış hikâyesini gıpta ederek gururla öğreniyor.

Türkiye’nin yaklaşık kırk yılını yutan hain bir canavarın ne denli hırslı, istikrarlı, acımasız, ABD, İsrail, Vatikan ve bilumum Türkiye düşmanları adına tek elden yönetmek gibi bir kirli amaca hizmet eden hıyanet çıbanının başının ne büyük densiz, cüretkâr, vatanını şaşırmış, şerefsiz bir ruh olduğunu bir 15 Temmuz gecesi öğreniyor insan.

Öğreniyor insan; bir ülkenin en büyük hazinesinin ne yeraltı, ne yerüstü zenginlikleri olduğunu, asıl zenginliğin, ülkenin zeki, çalışkan, ahlâklı, gelecek vadeden, “İman varsa imkân da vardır” azmindeki gençliği olduğunu...

Öğreniyor insan; yüzlerce ebeveynin “Kutsal değerleri, dinini, diyanetini öğrensin, vatanına, milletine bağlı olsun, ülkesini sevsin, düşmanını, dostunu tanısın” diye evlâtları için varını yoğunu fazlasıyla dine hizmet ettiğini sandıkları bir terör örgütüne yatırarak nasıl tuzağa düştüğünü ve nasıl bir pişmanlık denizinde yüzdüğünü, maziyi her hatırladığında “himmet” adı altında yaptığı yardımlarının zehirli bir ok gibi yüreklere saplanıp insanı nasıl acıttığını...

Öğreniyor insan; ABD’ye kaçırılan paraların, altınların, dövizlerin, hisse senetlerinin hiçbirinin önemli olmadığını... Zira madde yeniden kazanılıp bir kez daha biriktirilebilir. Asıl ihanetin, bu ülkenin kırk yılını, geleceğini, yetişmiş beyinlerini, gençliğini çalıp Emniyet Teşkilatı’na, Silahlı Kuvvetleri’ne bulaşıcı hastalık gibi sızıp, (sızmaktan öte) bütün hücrelerine bulaşıp yayılarak hükmetme tehdidini öğreniyor. Kendi milletine ve ülkesine, hain emelleri uğruna gözünü kırpmadan saldırabileceğini öğreniyor.

Öğreniyor insan; terörist örgütün iştahının nasıl sonsuz olduğunu, doymak bilmeyen bünyesinin bütün Türkiye’yi dış mihraklara peşkeş çektirme hesaplarını... Karar mercilerinde kimlerin emeği varsa, hepsinin büyük vebal altında olduğunu da öğreniyor.

Ve insan öğrenirken öğretiyor…

Bir insan, ülkesinin ve milletinin çıkarlarını kişisel çıkarlarının üzerinde görmeyip kendi ikbâlini milletinin ve devletinin menfaatlerinden önde tutuyorsa, o insan vatan hainidir! Bu topraklarda vatan hainlerine yer yoktur! Onlara bu toprakların üstünü dar, altını har edebileceğini öğreniyor ve öğretiyor insan…

Öğretiyor insan… Topyekûn yok etmek istediğiniz bu vatanın tarihini gözden geçirin, nasıl varoluş savaşları verdiklerini tekrar anlayın!

Öğretiyor insan; bir milleti silmek için birleşenlere karşı milletin vatan sevdasını, Çanakkale ruhunun ölmediğini, bu aziz milletin hainlere karşı nasıl şaha kalkacağını...

Ölümle korku saldıklarını zannedenlere, ölüme gülmenin resminin nasıl çizileceğini öğretiyor insan olan…

Hep birlikte olunca dünyayı titretecek güç ve şuura sahip olup, dünyayı silkeleyerek kendine gelmesi gerektiğini öğretiyor insan. Cihan Devleti’nin varisleri olmanın misyonunu şerefle nasıl taşıyıp yaşatabileceğini, vatanın ne demek olduğunu çoluk çocuk, ihtiyar genç, hep birlikte öğretiyor...

Hâsılı öğrettik şah damarından daha yakın olan Allah'a inanmış insanların karşısında hiçbir gücün duramayacağını!

Öğrettik: Korkmayız, mahzun olmayız, sarsılmayız, üzülmeyiz! Çünkü…

“Lâ tahzen innallahe meanâ.” [Üzülme, Allah (cc) bizimle beraberdir.] (Tevbe, 40)