GENÇLERİN toplum içinde bilgi,
beceri ve kabiliyet ile donanımlarını ortaya koyarak yer almaları, eğitim-öğretim
aşamalarından doğru bir şekilde geçmeleriyle mümkündür. Bu geçişin formel
olduğu gibi informel yüzleri de gençlerin beslenmelerine etki eder. Formel yol
düzenli bir şekilde devletin kurallarıyla alınırken, informel yollarda aile,
çevre ve arkadaş gibi etkenler rol oynar.
Eğitim-öğretim
yolunda gençlerin ve toplumun önüne çıkan diken ve taşlıkların doğru
temizlenmesi için sözlük ve kültürel anlamlarına doğru bakıp sınırları ortaya
koymak gerekir. Sözlük anlamı olarak “eğitim”, gençlerin toplum yaşayışında
yerlerini almaları için gerekli bilgi, beceri ve anlayışları elde etmeleri için
onlara okul içinde (formel) veya dışında (informel) doğrudan ya da dolaylı
olarak yardım etmeye denir.
“Öğretim”
ise, belli bir amaca yönelik olarak gereken bilgi verme işi, tedris/tedrisat
olarak tanımlanır. Bunun yanında öğrenmeyi kolaylaştıracak etkinlikleri
düzenleme, gereçleri sağlama ve kılavuzluk etme işi de öğretimin sözlük
anlamları arasındadır. Bu yönüyle eğitim daha çok Millî Eğitim Bakanlığı’nın
(MEB), öğretim ise Yükseköğretim Kurulu’nun (YÖK) alanlarına girmektedir.
Eğitimle
ilgili bir de MEB’in benimsediği, 1984 yılında Selâhattin Ertürk tarafından
ifade edilen bir tanım bulunmaktadır. Bu tanım, “Bireyin davranışlarında kendi
yaşantıları yoluyla ve kasıtlı olarak istendik değişme meydana getirme süreci”
şeklindedir. Bu tanıma göre gençlerde “kasıtlı” olarak eğitim verenlerin
istediği yolda bir “değişme” meydana getirilmesi vurgulanmaktadır. Masum gibi
görünen bu tanıma göre hürriyet ve doğal bir akış (fıtrî) gençler için
önerilmemektedir.
İlk
başta öğretimle ilgili MEB’in ve ilgili kurumların bu anlayıştan kurtulması
gerekir.
Eğitim
ve öğretime ek olarak bir de “öğrenim” kelimesi vardır. “Herhangi bir meslek,
sanat ya da iş için gerekli bilgi, beceri ve alışkanlıkların elde edilmesi
amacıyla yapılan çalışma ve tahsiller bütünü”, öğrenim olarak tanımlanır.
Öğretim
ve öğrenimin daha çok gençlerin olgunluk çağı aşamasında bilinç düzeyi yüksek
bölgedeki bir durumla ilgili olduğu açıktır. Öğretim yolunun, öğrenimin
merkezinde bireyin bizzat kendisi bulunur. Bireyin gayreti, çabası ve emeğinin
sonuç ve ürün odaklı bir şekilde neticelenmesinde öğretim kurumları yol,
yöntem, teknik, usûl ve idrak açısından kılavuzluk ederler.
Bilinç
düzeyi yüksek olan birey, en azından üniversitelerde öğrenmeyi öğrenmek
açısından kendisine kılavuzluk edenlerin sundukları gül ile dikenleri ayırt
etme yeteneğiyle yol alır. Gençlerin öğrenme yolculuğunda önlerine konulan
veriler akıl, mantık ve toplumun değerleriyle barışık ise, kabulü kolaydır.
Aksi durumda büyük çaba, gençlerin öğrenme aşamalarında sırtlarında bir yük
olarak kalacaktır.
Yönetim,
zaman, yol ve hayat şartları ne olursa olsun, her devirde öğrenmenin odağında
bireyin kendisi yer aldığından, amaca ulaşmada kişinin kendi emek ve gayreti
ilk sırada gelir. Diğer bir ifadeyle, öğretim ve öğrenme yolunda lokomotif, bireyin
kendisidir. Kişinin kendisi dışında kalanlar doğru ise, bireyin işi kolay ve
zahmetsiz olur; yanlış ise, zor ve zahmetli bir aşamayı omuzlaması gerekir.
Özellikle
günümüzdeki dijital teknoloji ve internet sayesinde bireyin işi biraz daha
kolay hâle gelmiştir. Yükün büyük bir kısmı omuzlardan inse de, en önemli mevki
olan “öğrenmeyi öğrenme” aşaması yine noksan kalacaktır. Videolarla yol alınsa
da gençlerin beklentilerini en yüksek düzeyde karşılamayacaktır. Bu nedenle
öğretim ve öğrenme aşamalarında üniversitelere ve üniversite yönetimlerine en
azından “öğrenmeyi öğrenme”, araştırma, AR-GE ve tecrübe gibi düzeylere
şiddetle ihtiyaç duyulacaktır.
Üniversite
tercihlerinin yapıldığı bu nefeste, “Öğrenme ve Üniversite Yönetimi” yazımızın
ilk bölümünde gençlerin kendi gayret, emek ve çabalarının lokomotif olarak
ortaya konulması, en azından insan fıtratı, doğası ve bizim toplumumuz
açısından aklın gösterdiği bir yoldur.
İnsan,
çevreden ve şimdilerde sanal ortamlardan etkilenen bir yapıdadır. Ya da çevre,
arkadaş ve sanal ortamlarda gençleri cezbeden çok sayıda dış kaynaklı ve
toplumun yapısıyla barışık olmayan gelişmeler mevcuttur ve bunların gençleri
kıskaca alması an meselesidir. Bu noktada akademisyenlere, üniversitelere,
özellikle üniversite yönetimlerine ve rektörlere çok iş düşmektedir.
Bu
aşamada üniversite yönetimleri ve rektörlerin tamamının, iyi niyetli olmakla
birlikte gençlerin çağın gereçlerine yönelik uygun bir öğretim, öğrenim ve
politika ürettiklerini söylersek, durum gri kategoride görünüyor.
Reklâm,
popülizm, “idare etme ve günü kurtarma”, akademisyenlerin ve rektörlerin
prangaları olmaya devam ediyor. Ancak mevcut hâlde rektörün elindeki güç, imkân
ve fırsatların, gençlerin bu çağda bütün beklentilerini karşılayacak düzeyde
olduğu da bir gerçektir.
Üniversite,
gençler, araştırma ve yönetim, hep birlikte bir vücuttur. Bunlardan biri noksan
olursa, istenen yolun alınması güçleşir. Eleştiri okları da doğal olarak idareye
yönlendirilir. Bu nedenle üniversite yönetimi ve rektör çok yönlü ve de donanımlı
bir düzeyde olmakla birlikte, stabilize durumdan maksimalist beklenti içine
girmeden, sosyal, sanayi ve ivmelendirme işlemlerini birlikte entegre eden kabiliyette
olmalıdır.
(Devam
edecek...)