Öfke enerjisi ve dönüşümü

Ruh hâline bağlı olarak dinlenen müziklerin ve oynanan oyunların öfke enerjisini yapıcı olarak dönüştürdüğü bilinmektedir. Ya da herkesin bu konuda geliştireceği farklı yöntemler olabilir. Yüksek bir yerden bir şehri, denizi, kanyonları, ovayı izlemek veya sırtını bir ağaca ya da toprağa dayayarak oldukça uzaklara bakarak öfke enerjisi boşaltılabilir. Bazen de bize iyi gelen bir dost, sihirli bir değnek rolüne sahip olabilir. Belki de bir işten yorulunca başka bir işe yoğunlaşmanın sırrında gizlidir öfke enerjisini verimli kılmak.

SEVGİ, bütün yaşamı birbirine bağlayan en yüksek titreşimli enerji türü; insanın kendini keşfetme süreci. Hayat yolculuğunda yaşanan süreçlerin her anında var olması gereken tek şey... 

Dünyada bu dönüşüm sürecinde sevginin önündeki en büyük engellerden biri ise öfke. Tam da ihtiyaç olan her dönemde o müthiş enerjiyi, öfkeyi yaratıcılığa ve yapıcılığa dönüştürebilmek... Çünkü sevginin hâkimiyetinde her şeyin boyutu kısalır ve ruhlar mesafesiz bir yakınlıkta titreşir. Her bir eylemin bir enerji türü olduğu ve enerjinin sabit olduğu hatırlanırsa, sevgiye ve öfkeye ayrılan payların insanı itici ve çekici yapması yadırganamaz. Bu dönüşümü sağlayacak ve rahatlıkla tek başımıza uygulayabileceğimiz ritüeller bizi her şekilde mutlu edebilir.

Başkalarına ya da kendimize zarar vermeden öfke enerjisiyle ne yapacağımızı anlamak, iyi bir eğitmenin, danışmanın ve her bir bireyin en önemli görevlerinden biri sanırım. Kişiye öfkenin doğal bir enerji olduğunu kavraması ve onunla rahatlayarak doğru alanlara aktarabilmesi için her şekilde destek verilebilmelidir. Bu yapıldığında öfkenin yaratıcılığa ve yapıcılığa dönüşmesi mümkün olabilir.

Hayâl kırıklığı, kızgınlık, intikam gibi benzer ifadelerle yaşamımızda çok önemli bir yeri olan öfke, en az acı, korku ve heyecan gibi en temel ve doğal duygularımızdan biridir. Öfke ile bazen bir başkasını, bazen kendimizi incitiriz. Diğer birçok zaman ise ne yazık ki çoğumuz öfkeden korkarız; çünkü öfke, çoğu zaman kontrol edilemeyen ve çok güçlü bir enerjidir. 

Öfkeyle, sevdiğimiz birinin kalbini kırdığımız, o istemediğimiz sözleri söylediğimiz için belki de defalarca pişman olmuşuzdur. Ya da çocukluğumuzda anne babamız veya bize bakım veren yaşamımızdaki önemli kişilerden biri kendi öfkesiyle başa çıkamadığı, yeterince farkındalığı olmadığı için bize yönlendirdiği öfkesi o kadar korkutucu olmuştur ki içimizde bir terör duygusu yaratmıştır. Artık öfkenin adını bile anmak korkutucu hâle gelmiştir. Ne yazıktır ki, bir kimse bize, hepimizin sahip olduğu bu en temel duygumuzun doğal olduğunu ve onunla ne yapacağımızı yeterince anlatmıyor veya anlatamıyor. Travmanın temelleri ilk araştırmaya başlandığında görülen şey, insanoğlunda da tıpkı diğer canlılarda olduğu gibi bir tehlike anında yaşamda kalabilmek için “Savaş ya da kaç” mekanizmamızın devreye girdiğidir. İşte bu “Kaç ya da savaş”ı yapabilecek enerji, öfke duygumuzla birlikte bedenimizde yükselen, belki oradan ve tehlikeden koşarak uzaklaşmamızı sağlayacak çok doğal, temel ve gerekli bir enerjidir. Eğer bu tehlike anında kaçmamız ya da savaşmamız yani kendimizi korumamız mümkün olmaz ise, bu yükselen enerji doğru yere aktarılamadığı için bedenimizde kilitli kalır. Tehlike geçmiş bile olsa, yaşam enerjimizin bir kısmı artık bu kapanda kilitlidir. Tâ ki ona güvenli bir ortamda alan açıncaya, dönüşmesi için destek oluncaya dek…

Sinir sistemimiz, bizi yaşamda tutmak için var olan ve yok sayılamayacak bir mekanizmadır. Eğer öfkemizi bastırır ve onunla birlikte olmayı öğrenemez, onu metabolize etmek için sağlıklı bir alan açamazsak, bastırdığımız bu enerji içeri doğru yönelir ve bedenimiz hastalanır. Çünkü hormonlarımız, beynimiz ve bağışıklık sistemimiz sinir sistemimizle çok güçlü bir bağa sahiptir. Sinir sistemimizde bir şey olduğunda, bu, bedenimizin tüm diğer mekanizmalarını etkileyecek güçtedir. Aslında bunun temel nedeni denge hâlindeki metabolizmanın anî ve güçlü bir enerjiyle titreşmesi (rezonans durum) sonucunda aşırı genleşme ya da aşırı büzüşme durumudur. Her iki durumda da ortaya çıkan enerji farkının etkisi, metabolizmada farklı şekillerde açığa çıkar. Bunlardan biri de aşırı öfkedir. İlginç olan şu ki, hastalıklarının bilincinde olan birçok hastanın öfkelerini bastırdıkları da bu konudaki araştırmaların önemli sonuçlarından biridir. 

Aslında öfkeyi bastırmanın farklı hastalıklara yol açtığı konusunda birçok uzman hemfikirdir. Şayet öfkemizle sağlıklı bir bağ kurmayı öğrenemezsek yaşam enerjimiz, güven duygumuz, yaratıcılığımız, hatta diğer duygularımızla da bağımız hep biraz eksik kalacaktır. Çünkü hepsini besleyen temel yaşam enerjimizin hızı oldukça azalacak ve bu bizim hayatla olan güçlü bağlarımızın daha zayıf bağlarla bağlanmasına neden olacaktır.




Öfkeyi dönüştürmek

Sürekli etrafımızda, özellikle de ruhun huzurda olması eksenindeki yazılarda şefkatli olmak, öfkeyi yok saymak, onun üzerine sadece aşkı ve sevgiyi koymak gibi şeylerden bahsedilebilmekte. Bu pek de anlamlı olamaz. Çünkü şefkat, öfkenin yerine konulabilecek bir şey değildir ve de her ikisinin enerji boyutu farklıdır.

Tabiî ki şefkat çok önemli, ancak gerçekten kendi öfkemizle ve bizim sınırlarımıza zarar veren bir enerjiyle nasıl başa çıkacağımızı öğrenmeden gerçek bir şefkatten bahsetmek pek mümkün değil. Belki de içimizdeki kendi hayâl kırıklıklarımıza ve öfkemize şefkat getirmeden şefkatli olabilmek de imkânsız. Etkili bir şekilde bu yaşam enerjimize sahip çıkıp onu sürekli negatiften pozitife dönüştürmek için sabırla alan yaratmak, gerektiğinde destek almak önemli. Çünkü pek çok başka duygumuzda olduğu gibi öfke, duygusal bir soğan gibi, altında utancı, yası ya da acıyı taşıyor olabilir.

Yukarıda bahsi geçen bu enerji yaratıcılığa ve yapıcılığa evirildiğinde, kişi öfke düzleminden şefkat düzlemine anî geçiş yapar. Aslında en öz bir yerde ruhumuz ve bedenimiz, kendini iyileştirmek ve eksik kalanı tamamlamak için neye ihtiyaç duyduğunu bilir. Ama bazen bu “bilmek” yaşam koşullarına hibe edilince, öfke yine kaldığı yerde bayrağını dalgalandırmaya devam eder. Ve bunun çok bilindik savunmalarını herkes kendince yapar. Fakat özümüze şefkat etmediğimiz gerçeği değişmez. Bu ise bedenimizde çok farklı etkileri tetikler. Bizim öncelikle kendimize ve sonra da sevdiklerimize yapacağımız ve yapmamız gereken, güven hissini kaybetmeden, ruhumuzun ve kimsenin ruhunun incinmeyeceği ortamlar oluşturmak ve bu enerjinin o ortamlardaki akışına engel olmadan onun sevgiyle akmasına inanarak izin vermek. 

Küçük adımlarla bu enerjinin hareket etmesine izin verdikçe, artık öfkenin kontrolünde olmamıza ya da onu reddetmemize gerek kalmayacaktır. Artık o sadece yaşam enerjimiz, yeniden canlanıp parlayan yaratıcılığımız, yaşam doluluğumuzdur. O zaman artık donuk değil, akışkan ve spontane oluruz; çünkü çok daha fazla anda ve kendi öz enerjimizle bağlantı hâlindeyizdir. Bu durumda artık kendi öz neşemizle de daha kolay bağ kurabiliriz.

“Öfke yaratıcı ve yapıcı olabilir mi?” sorusunun cevabı hep bir pozitif umuttur. Bu, bastırılmış yaşamsal enerjimizle bağ kurabilmemiz ve onu ifade için alan açabilmemiz için basit önerilerden biridir. Koşmak, bedeninizde sıkışmış enerjiyi harekete geçirmeye ve dönüştürmeye yarar. Çene eklemlerimiz ve yüz kaslarımız öfke ile ilgili pek çok gerginliği taşımaktadır. Güvenli bir ortamda istersek aynaya bakarak ya da bakmadan yüzümüzü farklı şekillere sokabilir, çenemizi açıp kapayabilir, hareket ettirebiliriz. Güvenli bir odada bilmediğimiz bir konuda her gün kendimizle biraz konuşmaya izin vermek, sanki bir çocuk gibi mırıldanmak, anlamsız kelimeler söylemek bu kilitli enerjiyi dolaylı olarak aktif edip onun dönüşümünü sağlayabiliriz. Hatta uygun şartlarda kendi iç dünyamızda, diğer bir ifadeyle keyfimizin kâhyasıyla yürüyüp kollarımızı aşağı doğru sallayabilir, onunla el ele tutuşabilir, sarmaş dolaş olarak, yüz mimiklerimizi farklılaştırarak öfke enerjisini yapıcı hâle getirebiliriz.

Kendimizi güvenli hissettiğimiz bir ortamda, içimizden çıkmak isteyen bir ses, bir çığlık olduğunu hissettiğimizde, odada bağırmak sorun ise bir şekilde o sesin içimizden çıkmasına izin vermeliyiz. Çünkü öfke, güçlü bir negatif enerji içerdiği için onun her şekilde bünyede çözülmesi bir bedensel hasara neden olabileceği gibi zincirleme öfke türevleri de oluşturabilir. Bu konuda şu cümle manidardır: “Öfkeliyken sakın yutkunmayınız.”

Ruh hâline bağlı olarak dinlenen müziklerin ve oynanan oyunların öfke enerjisini yapıcı olarak dönüştürdüğü bilinmektedir. Ya da herkesin bu konuda geliştireceği farklı yöntemler olabilir. Yüksek bir yerden bir şehri, denizi, kanyonları, ovayı izlemek veya sırtını bir ağaca ya da toprağa dayayarak oldukça uzaklara bakarak öfke enerjisi boşaltılabilir. Bazen de bize iyi gelen bir dost, sihirli bir değnek rolüne sahip olabilir. Belki de bir işten yorulunca başka bir işe yoğunlaşmanın sırrında gizlidir öfke enerjisini verimli kılmak. Daha çok ruhumuzu ve bedenimizi yapmak istediği şeyler konusunda biraz özgür bırakmak ve onları gereğinden fazla kısıtlamamak… 

Birçok gerginliğimiz sadece ruhumuzda değil, bedenimizde de olabilir. Örneğin ellerimizde, ayaklarımızda, avuçlarımızda ve onların hareketinde de saklı olabilir. Bu durumda ilgili uzuvları ritmik hareket ettirerek öfke enerjisi ısı yoluyla atılabilir. Ya da yürümek, güzel sanatlarla ilgili çalışmalar yapmak, resim yapmak gibi... Boyalarla oynayarak, içimizdeki duyguyu renkle, herhangi bir tarz fırça ile ifade ederek de yapıcı bir enerjiye sahip olabiliriz. Kendimizi kendi ırmağımızın içinde akışa bırakmak… Bu ve benzeri içsel ve dışsal eylemler, var olabilecek öfke enerjisini yapıcı enerjiye çevirebilir. 

Her şekilde güvenli, kendimizi ve bir başkasını incitmeden, o ortamda aktif hareketlerle bedenimizi ve bastırılmış öfke enerjisini açığa çıkarabiliriz. Öfkeye yönelik duygularımızı kâğıda dökmek de harika bir yol olabilir. Serbest çağrışımla tüm kırgınlıklarımızı, kızgınlıklarımızı kâğıda dökebilir, kızdığımız kişiye söyleyemeyeceklerimizi kâğıda yazarak ifade edebiliriz. Ya da kızdığımız kişiye olan güvenimizde sorun yoksa onunla her bir şekilde konuşabiliriz. Konuştuğumuz kişinin sevgi ve şefkat enerjisinin yanında bizim öfke enerjimiz denizdeki kum kadar olmalı. Aksi durumlar farklı enerjileri tetikleyebilir.