Obezite ve açlık paradoksu

Ne açlık, ne de obezite; artık çığır çoktan aşılmış, önü alınamaz olmuştur. Buna rağmen sorumluluğumuzun karşılığını verebilmek, çabamızın bâki kalmasını sağlamak ve kutlu sevgiye lâyık olabilmek için olacaktır tüm uğraşımız. Bunun için en yakınımızdan başlamamız gerekmektedir; kendimizden ve komşumuzdan…

“DOLU bir mideyle buzdolabını açarak yiyecek bir şeyler aramak mıdır açlık, yoksa her gece aç olarak uyumak zorunda kalan 800 milyondan fazla kişinin hissettiği midir? İlki, hiçbir şekilde doyurulması mümkün olmayan, sonradan öğrenilmiş bir istek. Oysa ikincisi, hakikî bir içgüdü! Gerçek açlık, yetersiz beslenmeye yani insanın sağlıklı bir yaşam sürdürebilmek için yeterince beslenememesine denir” diyor Piero Mirra “Gezegenimiz nereye gidiyor?” sorusuna cevaben.

Dünya üzerinde her bir aç insana iki obez bireyin tekabül edişi, bu tanımlamayı destekleyecek nitelikte. Her gün sekiz insandan biri aç yatıyor. Bir yılda üretilen 3,9 milyar ton yiyeceğin 1,3 milyar tonu israf ediliyor. İsraf edilen gıda, aç nüfusun dört katı insanı doyurabilecek kapasitede. Güncel araştırmalar gösteriyor ki, dünyada 2000’li yılların başında düşme eğilimi gösteren küresel açlık oranı, on yıl aradan sonra tekrar yükselmeye başladı. Açlık çeken küresel nüfus 2004 yılından itibaren istikrarlı olarak azalırken, 2014 yılından bu yana yeniden yükseldi.

Birleşmiş Milletler’in açlığı yenmek için uluslararası çabalara öncülük eden kuruluşu Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), 16 Ekim’i Dünya Gıda Günü olarak ilân etti. FAO’nun amacı, dünya nüfusunun tamamının besleyici gıdalara ulaşmasını sağlamak. Bölüp parçaladıktan sonra üstüne üstlük yönetmek için “Demokrasi götüreceğiz” vaadiyle eşdeğer bir yola çıkış sebebi… Açlığı zaten kendi elleriyle oluşturmuş olanların, organize ettikleri örgütle yine kendi elleriyle çözüm getirdikleri iddiası oldukça abesle iştigal. Dünya nüfusunu doyuracak kadar gıdaya sahip olmamıza rağmen 815 milyon kişinin hâlen aç olması, bu tür örgütlerin insanları değil, direkt olarak endüstrinin kendisini doyurmayı amaçladığını oldukça bariz bir şekilde gösteriyor.

Açlık, Sahraaltı Afrika’sı, Güneydoğu Asya ve Batı Asya’nın bazı bölgelerinde son yıllarda daha da belirginleşti. Bu duruma sebep olan en büyük etken, bu bölgelerdeki iç savaş ve silahlı çatışmalar. Silahlı çatışmalar en çok kırsal toplulukları etkilerken, gıda üretimine ve erişilebilirliğine de engel oluşturuyor. Ek olarak, Güney Sudan, Nijerya, Somali ve Yemen’de de söz konusu engelin ve yükselmekte olan açlık eğiliminin devam edeceği öngörülüyor.

Yaklaşık 30 yıl sonra içinde olacağımız gelecek içinse uzmanlar, 10 milyara ulaşması beklenen nüfusun beslenme ihtiyacının karşılanabilmesi için küresel gıda üretiminin yüzde 50 artması gerektiğini vurguluyorlar. Endüstri kendi üretip yine kendi yiyor. Dünya üzerinde beş yaşın altında beslenme eksikliğine bağlı büyüme bozukluğu yaşayan çocukların sayısı 154,8 milyon ve bu rakam, söz konusu nüfus grubunun yüzde 22,9’una tekabül ediyor. Beş yaşın altındaki hastalıklara karşı direncin yitirildiği durum olan zafiyet hastalığını yaşayan çocukların sayısı ise 51,7 milyon. Rakamlardan da anlaşılıyor ki, koskoca dünya küçücük karınları doyuramıyor.

Tüm bu açlık oranlarına rağmen dünya üzerinde 640,9 milyon yetişkin de obeziteden mustarip. Bu sayı toplam dünya nüfusunun yüzde 12,8’ine denk geliyor. Dünya nüfusu içinde obezite oranı 1980 ile 2014 yılları arasında neredeyse ikiye katlanmış durumda. Yetişkin obezitesi dünyanın tüm bölgelerinde artış göstermeye devam ediyor.

Artış hızı bölgeden bölgeye değişiklik gösterse de obezite problemine en çok yüksek gelir grubu içindeki Kuzey Amerika, Avrupa ve Okyanusya ülkelerinde rastlanıyor. Bu kıtalarda yaşayan yetişkin nüfusun yaklaşık yüzde 28’i obez iken Afrika’da yüzde 11, Asya da ise yüzde 7 civarında.

Afrika ve Asya’daki orta ve düşük gelir grubunda yer alan ülkeler, beslenme yetersizliği ve buna bağlı halk sağlığı problemlerini çözmeye çalışırlarken bir yandan da aşırı kilo, obezite ve buna bağlı rahatsızlıklarla baş etmek zorunda kalıyorlar.

Kur’ân-ı Kerîm’de israf hakkında dokuz âyet bulunmaktadır. Genel itibariyle Allah (cc), söz konusu âyetlerde israf edenler hakkında iyi şeyler söylemezken, iki tanesinde aynen şu ifadeyi kullanmaktadır: “Allah, israf edenleri sevmez.” (En’am, 6; A’raf, 7)

Allah (cc), sevmez… Dünya üzerindeki Müslümanların yüzde 62’siyle en büyük oranına sahip olan Asya-Pasifik bölgesinde ve yüzde 16 Müslüman oranı ile Afrika’da var olan açlık-obezite çelişkisini anlamak mümkün değildir. Bu bölgeler için sözünü ettiğimiz âyetler ne hükmündedir? Sadece bu bölgeler için değil elbette, ülkemizde de artık önünü alabileceğimiz bir durum olmaktan çıkmıştır israf. Çünkü insanlar/insanımız dinin belirttiklerinden bîhaber yaşam sürdürmektedir.

Okuduk, öğrendik ve bildik. Ne açlık, ne de obezite; artık çığır çoktan aşılmış, önü alınamaz olmuştur. Buna rağmen sorumluluğumuzun karşılığını verebilmek, çabamızın bâki kalmasını sağlamak ve kutlu sevgiye lâyık olabilmek için olacaktır tüm uğraşımız. Bunun için en yakınımızdan başlamamız gerekmektedir; kendimizden ve komşumuzdan…