O mektup nerede?

Başbakan Tansu Çiller, Kıbrıs’ın Avrupa Birliği’ne dâhil edilmesinden evvel Kıbrıs sorununun tamamen ve eksiksiz şekilde çözülmesini şart koşmuş, Avrupa Birliği bu şartı kabul etmiş ve hattâ Yunanistan, bir taahhüt mektubu vermişti. Zira Yunanistan da Türkiye’nin Gümrük Birliği’ne dâhil edilmesi koşulu olarak Kıbrıs’ı göstermişti AB’ye... Peki, o mektup şimdi nerede?

2004 yılındaki Annan Referandumu’nda Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti, Kıbrıs’ta sözde Türklerin varlığını tanıyacaklarını belirten Avrupa Birliği’ne kanarak Mehmet Ali Talat tarafında yerini almıştı.

Ancak Annan Plânı’na “Evet” diyen Türklerin aksine, Rumlar “Hayır” demişlerdi.

Peki, ne oldu?

Kıbrıs, Avrupa Birliği üyesi oldu.

Rumlar, Kıbrıs’ı temsil eden taraf oldu.

Türkler, tanınan bir devlet sahibi olarak görülmediler.

Hem de neye rağmen?

DYP-SHP koalisyonu döneminde, 1994 yılındaki AB Gümrük Birliği’ne dâhil edilen Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne verilen taahhüde rağmen…

Başbakan Tansu Çiller, Kıbrıs’ın Avrupa Birliği’ne dâhil edilmesinden evvel Kıbrıs sorununun tamamen ve eksiksiz şekilde çözülmesini şart koşmuş, Avrupa Birliği bu şartı kabul etmiş ve hattâ Yunanistan, bir taahhüt mektubu vermişti. Zira Yunanistan da Türkiye’nin Gümrük Birliği’ne dâhil edilmesi koşulu olarak Kıbrıs’ı göstermişti AB’ye...

Peki, o mektup şimdi nerede?

1963 ve 1973’teki anlaşmalara binaen hazırlanan Gümrük Birliği süreci Türkiye için bir arka kapıdan girme işlemi olarak görülürken ve taahhüt mektubu alınmışken, AB’nin Akdeniz’de aldığı tavır hangi sözlere dayanıyor? Avrupa Birliği’nin, müzakere süreci uyguladığı ülkelere karşı kendine has bir Sykes-Picot’u mu var yoksa?

1994 ile 2004 arasındaki 10 yıllık süreçte Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Türkiye Cumhuriyeti’nden ve de Türklükten azat edilmiş bir kimliğe eriştirilmek üzere zihin ve gönül yağmasına uğradı.

Önce sade bir toprak parçası oldu. Ne ekilir, ne biçilir toprağı, ne de madeni vardır Kıbrıs’ın, öyle mi?

Tek gelirinin turizm olabileceği söylendi. Çünkü Türk için Çaka Bey’den öncesi ve sonrasında, denizler hiçbir şey ifade etmemişti.

Turizm bahanesiyle, güya Türkiye’de yasal olmayan kumar işletmeciliği Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne kaydırıldı. Off-shore tipi bankacılığın ve kaçakçılık üzerine kurulu rüşvetli vatandaşlık verme işlemlerinin özel adreslerinden olan Kıbrıs’ta bu işi sadece Rumlar yapmamalıydı.

Haram bakımından her şeyin ucuz, helâl bakımından her şeyin pahalı olduğu bir köy devleti ortaya çıkardı Türk Mukavemet Teşkilâtı’nın ne için savaştığını bilmeyen şuursuzlar ordusu!

Ha bir de tarikat vardı orada… Neyse…

Bugün Recep Tayyip Erdoğan’ın, Denktaş’ın mîrası olan UBP’nin tarafında yer almasını ve 2004’ü unutturmaya çalışır gibi Kıbrıs için bütün Türkiye Cumhuriyeti imkânlarını seferber etmesini şuna bağlıyorum:

Hüsnüzannım ağır basıyor ki, o günlerde Erdoğan, 1994’teki mektuptan haberdar edilmemişti.

Haberdar edilmiş olsa bile, AB’nin ve Yunanistan’ın verdiği sözde duracağını düşünmüş ve bu demokratik yolla Kıbrıs ve de Akdeniz’deki haklarımıza 2020 yılında değil, tâ 2004’te kavuşabileceğimizi düşünmüştü.

Ancak olmadı!

Her zamanki gibi sözlerinde durmadılar.

Akdeniz’de yeni bir hamle olarak, Kıbrıs’ı temsil eden Rum kesimi hakkında o taahhüt mektubu tozlu raflardan indirilmeli ve Avrupa Birliği’ne, sözleşmeye uymadığı için hukuksuz bir tanıma gerçekleştirdiği hatırlatılmalıdır.

Sanırım Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kıta sahanlığı ve Maraş’ı açma hamlesinden sonraki AB’ye atacağı rövaşata golü bu olacaktır.