O bir dem: Yeni bir iklim

Bir şey, bulunduğu kabın dışını -taşmaktan öte- kabı yok edercesine örttüyse, orada kabın kendisinden eser kalır mı? Yahut bir ses, duyum eşiğini aştıysa onu algılamak mümkün olur mu?

NE dersek diyelim, ne kadar başkaca mahallere gitmeye hazırlanırsak hazırlanalım, kendimizi tekrar etmekten yakamızı kurtaramıyoruz.

Sonuç itibariyle, insan ve fıtratı bakımından yolumuz bu nedenle hep iki noktaya çıkıyor. Bunlardan biri olağanüstü/ideal olanı, “o bir ‘dem’i” bekleme yaklaşımı… Bir diğeri ise mevcûdun devamını bozan her şeye karşı geliştirilen tepki yaklaşımı…

Netîce itibariyle elimizde, değişmeyen, değişmesi zor görünen bu iki tutum ile her vakit farklı bir konsepte bürünerek hayatımıza dâhil olan bir yeni mevcût durum söz konusu…

Yukarıdaki “o bir dem”, bizce ne kadar gelmeyecek gibi görünse de, yine mevcûdun devamını bozan unsura karşı ne kadar tepkimizin ölçüsünü kaçırsak da, her ikisini de hatırlatacak yeni bir mevcût durum kapımızı çalmakta gecikmiyor.

Çok canlı bir örnek... Evet, şu an malûm olduğu üzere o bir dem geldi, belki de geçiyor. Bir iç ses, “Nihâyet geldi!” diyor ama demine devam ediyor. Geldi ama bir dem’e geçmek için… Bizi bir dem’e çekmek için... Dem’den dem’i kurtarmak için… Dem’den dem’i süzmek için… Demle dem’i yıkamak için...

Ancak bugüne değin gelen bütün demler gibi onu da kendi hâline bırakmayıp kendi hâlimize uydurduğumuz, uyduracağımız çok aşikâr görünüyor. Üzülerek diyorum ki, bu sefer de böyle geçecek gibi görünüyor.

Oysa evimize gelen her yeni durum, müşterisi bulunur diye yeni bir iklimi de beraberinde getirdi, getiriyor. Ne ki, bizim ilgisizliğimiz ile köşesine çekilmekte gecikmiyor. Öyle küskün, öyle garip... Yine de bize emanet edildiği her gün için misafirliğini görev gibi hissederek bize hatırlatıyor. Biz ise emanet bırakılan bu sermayeyi doğru değerlendirememenin türlü senaryolarıyla bilerek ya da bilmeyerek kavgaya devam ediyoruz.   

Çok haklı! Zira yeni bir iklimi taşıyor kucağında ruhun. Ve bu kadar iç çekişi bundan.

Henüz içte… Dışarı çıkmak ve en uygun yere konumlanmak için vaktini, imkânını, doğru şartları ve en önemlisi de kaderini bekliyor. İnsan, bu yeni iklimi kucağında taşıyor ama nereye koyacağını bilemiyor.

(Bir insana yüklü miktarda bir çanta dolusu para vermiş olsanız, bunu nereye koyacağını çoğu insan gibi bilemez. Dahası, açıp içine bakmaya bile korkar. Alıp eve götürür, orayı güvenli bulamaz. Alıp bir arkadaşına bırakır, üç gün sonra ondan da alır. Köyünde uygun bir yer aramak için gider; orası da artık eskisi gibi güvenli değildir. Bankaya gitmek ister, hangi bankayı tercih edeceğine karar veremez. Şaşakalır. Söz konusu yenilik eskimese de -en azından insanın kendi üstünde eskiyene dek- bu şaşkınlık devam eder, gider.)

Çok haklı! Zira yeni bir iklimi taşıyor kucağında ruhun. Ve bu kadar iç çekişi bundan.

Henüz içte… Sesini dışarı duyuramadığı gibi, emanet edildiği kişiye de duyuramıyor.

(Bir duyurabilse, -dışarıda başka bir baharın bizi kendine çekip anlatacak çok şeyi olduğu gibi- o da bize kendi baharından bahsedecek. Ama sen... Ama ben... Ama biz... Ama insan... Hayatını çevreleyen bütün duvarlar arasında sesin akmadığını, kulağa/cana değmediğini, sesin dünyamızdaki çokluğundan değil, onun zayıflığından, yokluğundan bilen ve hâlâ başkaca sesler arayan; sesine, mekânına ve kalbine daha fazla ses katmaya çalışan insan…)

Mantık çok açık. Bir şey, bulunduğu kabın dışını -taşmaktan öte- kabı yok edercesine örttüyse, orada kabın kendisinden eser kalır mı? Yahut bir ses, duyum eşiğini aştıysa onu algılamak mümkün olur mu?  

Çok haklı! Zira yeni bir iklimi taşıyor kucağında ruhun. Bu kadar iç çekişi bundan.

Henüz içte ama ona rağmen henüz üşüyor. Kolumuz kanadımızın ve derdimizin her dem üzere üşüdüğü gibi… Bir derdi de en iyi başka bir dert ile anlarız, değil mi?

“Bir vakit şöyle demiştik galiba:

“Her kanadın bir kış gibi…

Her kararın bir düş gibi…

Kırıldığında soğuktan

Ruhunla yaşıt bir suya yazdıkların,

Kalbine bir nakış değil mi suyun?

Ya kalbinin nakşı?

Baharı görmüş müsün?

Nereden bileceksin?”

Çok haklı! Zira yeni bir iklimi taşıyor kucağında ruhun. Bu kadar iç çekişi bundan.