
“SANA biat edenler, ancak Allah’a biat etmiş olurlar. Allah’ın eli onların ellerinin üzerindedir. Verdiği sözden dönen, kendi aleyhine dönmüş olur. Allah’a verdiği sözü yerine getirene Allah büyük bir mükâfat verecektir. Bedevilerin (savaştan) geri bırakılanları, Sana, ‘Bizi mallarımız ve ailelerimiz alıkoydu; Allah’tan bizim için af dile’ diyecekler. Onlar kalplerinde olmayanı dilleriyle söylerler. De ki, ‘Allah, sizin bir zarara uğramanızı yahut bir yarar elde etmenizi dilerse, O’na karşı kimin bir şeye gücü yeter? Hayır, Allah yaptıklarınızdan haberdardır. Siz aslında, Peygamberin ve inananların bir daha ailelerine geri dönmeyeceklerini sanmıştınız. Bu, sizin gönüllerinize güzel gösterildi de kötü zanda bulundunuz ve helâki hak eden bir kavim oldunuz’.” (Fetih, 10-12)
Türkiye adeta bir metafizik evrene açılan gizemli bir boyut kapısının eşiğinde. Kapıdan adımını attığında nasıl bir mekâna gireceğini bilmek güç, ancak alternatif senaryoları tahmin etmek kolay. Öyle bir boyut kapısı ki, kaderde üzerinde ot bitmemiş ve bitmeyecek olan bir sahraya düşmek de var, suyu berrak ve çayırları yemyeşil bir bahçeye, bir vahaya yerleşmek de. Yani yine biliyoruz ki, o yemyeşil ve suyu berrak bahçeye yerleşmek için de olsa önümüzde bir çöl var.
Çöl olan kader aşaması, seçimin kendisi değil. Yani tamamen seçimin kendisi değil. Çöl plânında seçim sadece bir başlangıç. Zira bugüne kadar nasıl zorlu çölleri aştıysak, 14 Mayıs’ta yapılacak tercihlerle geçilecek seçim sürecinden sonra da bir miktar daha yol alacağız o çölde. Hatta belki daha zor şartlar altında!
Fakat bizi birbirimize bağlayan, birbirimize olan inancımız, sadakatimiz, düşüncemiz olacak. Kur’ân’ın ifadesiyle, “biatımız”. Yukarıda zikrederek başladığımız üç ayetle, bir kimseye, bir lidere bağlı olup ona biat etmemiz gerektiğini salık vermiyorum. Şüphesiz vahyin iradesi, ayette Güzeller Güzeli Nebî’yi, Efendimiz Muhammed Mustafa’yı (sav) işaret ediyor. Bense bugünkü biatı, doğrudan bir lidere, Recep Tayyip Erdoğan’ın şahsına kenetlemiyorum. Ki ben böyle yapsam, hesap günü Resul-i Ekrem de, Erdoğan da benden hayâ eder, hesapçı olur. Ama ben bu biatı, bugün çocuklarıma, kızlarıma yapmak niyetindeyim. Neden mi? Nasıl mı?
Öyle bir gündeyiz ki, yapacağımız tercihle sadece kendi kaderimizi belirlemeyeceğiz. Bugün mevcut Hükümet’ten ve işlerinden şikâyetçi bir kısım genç kitle de var, ancak onların geleceğini dahi özgür ve izzetli kılmanın ipi sadece bizim ellerimizde. Onların geleceğini işbirlikçilerin ellerine bırakamayız!
Bu yüzden 14 Mayıs 2023 günü sandığa giderken, evinizde yavrularınızın gözlerine bakın ve “Bugün senin için oy vermeye gidiyorum” deyin ekleyin: “Buna şahit olmak için sen de benimle gel!”
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bekası ve evlâtlarımızın bağımsız, özgür ve izzetli bir şekilde bu topraklarda yaşamaları, mahpus ve mahkûm ve köle ve mankurt olmamaları için, adeta Rıdvan ağacının altında geleceğin elini tutuyormuşçasına biat etmeliyiz.
Kimileri yavrusuna söz veremeyebilir, kimileri söz verse de tutamayabilir. Bu yüzden mücadeleden geri durup her şeyin sütliman olmasını bekleyebilir. “Zafer bize lütfedilmezse?” düşüncesiyle bizden uzak kalıp karşı tarafa da meyledebilir. Fakat o apaçık fetih bize ihsan olunursa, bu kez korkularını mazeret olarak sunabilir. İşte o gün bu tavra sahip olanlara karşı, ihsanın kimden geldiğini ve her şeye güç yetiren gerçek kudret sahibinin kim olduğunu hatırlatmamız şart olacak. Zira başta zikrettiğimiz ifadelerin devamında şöyle bir haber var: “Savaştan geri bırakılanlar, siz ganimetleri almaya giderken, ‘Bırakın biz de sizinle gelelim’ diyeceklerdir. Onlar Allah’ın sözünü değiştirmek isterler. De ki, ‘Siz bizimle asla gelmeyeceksiniz. Allah, önceden böyle buyurmuştur’. Onlar, ‘Bizi kıskanıyorsunuz’ diyeceklerdir. Hayır, onlar pek az anlarlar.” (Fetih, 15)
14 Mayıs 2023 günü, emperyalizme ve emperyalizmin uşaklarına, Siyonizm’e ve Siyonizm’in uşaklarına, teröre ve terörün uşaklarına, paralel ve bölücü topyekûn işbirlikçilere karşı “Cumhur” olarak “Cumhur’un yanındayız” diyeceğiz. Ve 15 Mayıs’tan tezi yok, daha azgınlarına karşı hazır şekilde, tüm saldırıların üstesinden gelmek üzere, elimizin üzerinde Allah’ın kudret elini hissederek adım atacağız. 15 Mayıs’tan sonraki her adımımız, küffarın karşısına dikilmek değil, taarruz olacaktır.
Biatımız kavi olsun!