O bayrak inmeyecek!

Köprüden geçerken şehitlerimizi mutlaka anacağız, hiçbirini unutmayacağız. Çengelköy’de vatanına sahip çıkan yiğitlere “İt sürüsü!” diyerek vur emri veren komutan kılıklı şerefsizleri unutmayacağız. Çınarın dibinde toprağa düşen kardeşlerimizi unutmayacağız. O çınarın yanından geçerken Fatiha ile selâm vermeyi unutmayacağız.

PATIRTI dershane üzerinden başladı. Pınarın gözünden… Paralel yapının insan kaynağı olan dershanelere dokunulduğu anda, paralel başı, zat-ı şahanelerini biraz önce atom bombası atılmış Hiroşima Belediye Başkanı gibi hissetti. O sebeple feryada başladı, ateşler saldı, beddualar etti.

Perde arkasından habersiz olan büyük kitle ise, bir dershane için bu kadar kıyamet koparılmasına anlam vermekte zorlandı.

İşin aslı çok sonra anlaşıldı. Asker, polis, hukukçu, öğretmen, ekonomist, doktor, mühendis, iletişimci her ne olunacaksa, her nereye sızılacaksa, en baştaki elek dershaneler idi.

Diğer operasyonlar dershane konusunun ardından geldi.

FETÖ hakkında konuşmaya başlandığında, ülkenin en zeki çocuklarını toplamalarına muhakkak değiniliyor. Yanlış değil elbette. Ama epeyce garip bir yanı var bu hususun. Diyacaksınız ki nasıl?

Şöyle…

Ülkenin en zeki ve başarısı yüksek çocuklarını eğitim sürecinin ilk basamaklarında toplayıp zaman içinde dünyanın en aptal insanları hâline getiren bir örgütten söz ediyoruz.

Havada kalan, ayakları yere basmayan bir iddia sanılmasın!

Evinde çuvallar dolusu belge saklayanlar çıkıyor hâlâ. Hâlbuki bugüne kadar çoktan o belgelerden kurtulmaları gerekirdi. 1 dolarlar çıkıyor. Plânlar, programlar, listeler çıkıyor. Darbeden sonra kimin hangi göreve getirileceği yazılmış çizilmiş, kenara konulmuş. İmha etmeyi akıl edememişler. Kimsenin aklına gelmeyecek bir yere saklamayı düşünememişler. Yetmezmiş gibi, kimleri öldüreceklerinin listesini hazırlamışlar da onu bile bulunamayacak bir yerde muhafaza etmek akıllarına gelmemiş.

Akıllıca hazırlanan bir darbe plânını başarıya ulaştıramadılar. Daha ne olsun?

Silahlar ateş etmeye başladığında, halkımızın yere yatmayı dahi bilemeyeceğini sanıyorlarmış. Daha ne olsun?

Tanklar yürüdüğünde, vatandaşların kaçacak yer arayacaklarını düşünüyorlarmış. Daha ne olsun?

Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne, Külliyemize, Emniyet Müdürlüğü’ne bomba atıldığı zaman, insanların korkudan ne yapacaklarını bilemez hâle düşeceklerini hesap etmekteymişler. Daha ne olsun?

Köprünün üstünü tuttuklarında, TRT’den darbe bildirisi okuttuklarında, sokağa çıkma yasağı ilan ettiklerinde, bütün milletin evine kapanacağını beklemişler. Daha ne olsun?

Bir avuç insan çıkarsa çıkar, onlar da havaya iki üç el ateş edilince kaçarak bir yerlere saklanır sanmışlar. Daha ne olsun?

Öndekiler vurulup düştüklerinde, arkadakilerin onların yerine geçeceklerini, kurşunlara göğüslerini siper edeceklerini hiç düşünememişler. Böyle bir sahne ile karşılaşınca bile anlayamamışlar. Daha ne olsun?

Bu milleti tanımadıkları nasıl da gün gibi ortada!

Dünyanın en aptal insanları hâline getirdiklerini söylerken, işte bu belgelere ve bilgilere dayanıyoruz! Kendi kafamızın kıvrımlarından uydurmuş değiliz.

15 Temmuz 2016 tarihinde bu yana her gün ekranlarda gösterilen, tekrarlanan o görüntülerden, ele geçirilen çuvallar dolusu evrak ve verilen ifadelerden daha iyi belge, yeryüzünün hiçbir yerinde yoktur. Bundan daha kesin ve daha net olanı, ancak Kirâmen Kâtibin Meleklerinin kayıtlarında bulunur.

***

Epey zamandır, bir yere günün tarihini yazmam gerektiğinde hemen “15 Temmuz” yazacak oluyorum. Asıl gün ve ay sonradan aklıma geliyor. Mübalağa değil, kilitlenmişim o tarihe!

Kırk küsur yıllık Boğaziçi Köprüsü, “15 Temmuz Şehitler Köprüsü” adını aldı. Neredeyse her gün geçtiğim caddenin adı “15 Temmuz Şehitler Caddesi” oldu. Eski adını hatırlamıyorum bile…

Asker kılığındaki şerefsiz teröristlerin karşısına dikilen ve ülkesine, namusuna, izzetine sahip çıkan o aziz şehitlerimizi unutmamak için bu isimlerin verilmesi ne kadar yerinde bir karar!

Küçük büyük, hiç kimse unutmasın!

O ne muhteşem bir tarihtir! Hem büyük bir ihanet, hem büyük bir zafer… Gelecek nesillere şerefli bir miras…

15 Temmuz gününün bir süre sonra unutulacağını kimse düşünmesin! Televizyonlarda, radyolarda, gazetelerde, dergilerde bir müddet bahsedilip, sonra herhangi bir tarih gibi muamele edileceğini hiç kimse aklına getirmesin!

15 ay da geçse, 15 yıl da geçse, biz bu günü yâd edeceğiz. 15 asır sonra bile…

Çünkü o günün kökleri 15 asır öncesine dayanıyor.

Rabbimizin izniyle 15 asır öncesinden bugüne uzanan sağlam bir medeniyetin, sarsılmaz bir inancın, güçlü bir ruhun dallarını budamak isteyenlerle yapılan esaslı bir mücadelenin tarihidir 15 Temmuz. Milletimizin birlik ruhunu yakaladığı tarihtir. Vatanına sahip çıktığı tarihtir.

O gece yediden yetmişe herkes “Vatan!” diye haykırdı. Meydanlara, sokaklara koşan her insanın elinde bayrak vardı, dilinde dua. Yalnızca birkaç şehir merkezinde değil, bütün şehirlerde, bütün ilçelerde.

Yalnızca Türkiye’de değil üstelik. O gece Bosna ayaktaydı, Kosova ayaktaydı, Kudüs ayaktaydı, Gazze ayaktaydı…

Türkiye’nin son kale olduğunu bilen kim varsa el açmış dua ediyor, hatim indiriyor, bayrak sallıyordu. Ay yıldızlı bayrağımızı… Şehidimin son örtüsünü…

Omuzladığım, başımın üstünde ve gözyaşları içinde taşıdığım, taşırken öptüğüm, şehidimizin üstündeki nazlı bayrağımızı…

“O bayrak yere inmesin!” diyen kim varsa, Allah razı olsun!

Vurulup yere düşerken, Ulubatlı Hasan gibi bayrağı dimdik tutan yiğidimizin görüntüsünü unutmayacağız. Onları vuranları da unutmayacağız. Asla!

Yoldaki içi dolu arabaların üstünden geçen tankları unutmayacağız.

İrademizin tecelligâhı Meclis’imizi bombalayanları, gözbebeğimiz olan Külliyemizi bombalayanları unutmayacağız.

Yaralıların hastaneye götürülmesine izin vermeyenleri unutmayacağız. Köprüden geçerken şehitlerimizi mutlaka anacağız, hiçbirini unutmayacağız.

Çengelköy’de vatanına sahip çıkan yiğitlere “İt sürüsü!” diyerek vur emri veren komutan kılıklı şerefsizleri unutmayacağız.

Çınarın dibinde toprağa düşen kardeşlerimizi unutmayacağız.

O çınarın yanından geçerken Fatiha ile selâm vermeyi unutmayacağız.

Unutursak, aldığımız her nefes haram olsun!

***

Yazdıklarımızı duygusal bulanlara sitem bile gerekmez. Sitemin de anlaşılmama ihtimâli yüksek.

Evet, duygusal yazıyorum! Başka türlü yazmayı da bilmiyoruz zaten. 

İnsandan duyguyu alırsan, geriye ceset kalır. Çok şükür henüz ölmedik. Sorulunca söylesin öyle düşünenler, “Duygusal bilirdik!” diye…