SON günlerde dünya nükleer silahı daha sık konuşmaya başladı. Etkisi açısından bir radyasyon denizine dönüşebilecek olan nükleer silah, atom bombasının aksine (fizyon) çekirdek reaksiyonlarının art arda gerçekleşmesiyle (füzyon) katlanarak artan dozda radyasyon tehlikesi demektir. Temelde enerjiye dayanan radyasyonun ve nükleer silahın kırmızı çizgilerini iyi anlamak gerekiyor.
Enerji, belirli dozlarda ve kısa süreli olursa, sağlıklı anlamına gelebilir. Paketler hâlinde ve yüksek hızlarda hareket ettiği için sürekli olarak anlaşılan enerji, gerçekte paketler hâlinde yol alır. Bu enerji paketlerine radyasyon denir ve midesinde insan sağlığı için son derece riskler barındırır.
En geniş anlamda, bir ortamda elektromanyetik dalgalar ve parçacıklar aracılığı ile yayılan enerji paketleri tam olarak radyasyon olarak isimlendirilir. Bu radyasyonların elektromanyetik dalgalar şeklinde yayılanları arasında ışık tanesi (foto), röntgen ışını (x-ışını) ve gama ışını sayılabilir.
Enerji paketleri hâlinde yayılan radyasyonun alfa, beta ve nötron gibi parçacıklar şeklinde yayılması, dikkat edilmesi gereken husustur. Bu parçacıklar ortamda hareket ederken dalga şeklinde yol alırlar ve nüfuz derinliği hayli yüksektir.
Günümüz dünyasında bilim olabildiğince ilerledi. Özellikle fen bilimlerinde sınırlar iyiden iyiye çizildi. Radyasyon konusunda, özellikle radyasyon güvenliği ve radyasyondan korunma ilk sıralarda gelmelidir. Olayın ciddiyetini anlamak için Hiroşima ve Nagasaki’ye atılan atom bombalarının etkisini düşünmek yeterli bile olmayacaktır. İsrail toplamda Gazze’ye Hiroşima ve Nagasaki’ye atılan bombadan daha fazlasını atarak soykırım yaptı. Atom bombasının bu etkisi bir kenarda dursun.
Bir neslin, bir toplumun yok edileceği kitle imha silahı olan nükleer silah; yüksek yok etme gücüne sahip, zarar verme üzerine inşâ edilmiş patlayıcı özelliği ve bir kenti veya bir ülkedeki canlıları tamamen yok edecek güçte olması, insanlığın korkulu rüyasıdır.
Nükleer tehlike demek, radyasyon demektir
Çernobil Nükleer Santrali’nin dört numaralı reaktöründe gerçekleşen nükleer kaza günümüzde de konuşuluyor. Zira ülkenin Karadeniz’e yakın yerlerinde bu etkiye rastlanılmaktadır. Ancak doğal olarak ağır metaller yüksek yerlerde varlık gösterirken şehre doğru etkisini kaybetme aşamasına geçmiştir.
Nükleer tehlike demek, radyasyon demektir. Bu nedenle yukarıdaki iki tarihi olayın hatırlatılmasından sonra radyasyonu, güvenliği ve korunmayı iyi idrak etmek gerekir.
Bilinen evrende her şey atomlardan oluşmuştur. Atom bir maddenin bütün özelliğini taşıyan en küçük yapıdır. Bir canlının bütün özelliğini taşıyan en küçük yapı ise hücredir. Yukarıda adı geçen elektromanyetik dalgalar ve parçacıkların hepsi bir atom ile etkileşime girecek özellik ve boyutta olması, işin ciddiyetinin ortaya konmasını gerekli kılmıştır.
Atomlar daha küçük elektron, proton, nötron gibi parçacıklardan oluşmuştur. Nötron ve proton da kendilerinden çok daha küçük olan kuark parçacıklarından meydana gelmiştir. Hâl böyle olunca gerek ve yeterli şartlar meydana geldiğinde elektromanyetik ve parçacık radyasyonları atoma müdahil olduğu gibi çok yüksek derecede enerjinin radyasyon şeklinde açığa çıkmasına neden olur.
Kuvvetli bir ışık atoma çarparsa atomdan elektron koparır ve buna iyonlaşma denir. Bu şekilde atomdan elektron koparılmasına dayanan radyasyona, iyonlaştırıcı radyasyon denir. Bir enerji paketi atoma çarpıp elektron koparamasa, bu da iyonlaştırıcı olmayan radyasyon olarak adlandırılır. Her iki radyasyon da insan sağlığı açısından riskler barındırır. Bu nedenle sağlıklı hâlin korunması esas olmalıdır ve buna da en kestirme yolla güvenlik denir. Geniş anlamda radyasyonun kullanımında faydalar ve riskler dengesi göz önünde bulundurularak bu dengenin kurulması, korunmasına, kullanımına ve uyulmasına uymak da güvenlik olarak görülmelidir.
Radyasyonları iyonlaştırıcı ve iyonlaştırıcı olmayan olarak iki kısma ayırmak mümkündür. İyonlaştırıcı radyasyonlar da dalga tipi ve parçacık tipi olarak iki ana omurgaya ayrılır. Foton, gama, röntgen ve kozmik ışınlar iyonlaştırıcı dalga tipi radyasyonlardır. Alfa, beta, proton ve nötron ise iyonlaştırıcı parçacık tipi radyasyonlar sınıfına girer.
Radyo dalgaları, mikro dalgalar, ultraviyole, infrared ışık ve görünür ışık bölgesi iyonlaştırıcı olmayan dalga tipi radyasyonlardır. Burada nükleer tehlike açından parçacık tipi radyasyonların hepsinin iyonlaştırıcı radyasyon olduğunu özellikle belirtmek gerekir.
Alfa radyasyonu iki adet proton ve iki adet nötrondan oluşan bir helyum atomu çekirdeğidir. Girdiği yerde iyonlaşmaya neden olur ve enerji kaybeder. Bu nedenle alfa radyasyonun nüfuz etme gücü zayıftır. Bir kâğıt durdurabilir.
Bunun aksine beta radyasyonu eksi yüklü negatron ile bazı durumlarda pozitron şeklinde oluşur. Beta radyasyonunun kütlesi ve yükü alfa parçacığından daha azdır. Etkileştiği ortam içinde nüfuz etme gücü alfa parçacığından daha fazladır. Beta parçacıkları, insan cildini geçebilir ancak önemli organlara ulaşamaz. İnce bir alüminyum plaka beta parçacıklarını durdurmak için yeterlidir.
Nötron radyasyonu atom çekirdeğinde nükleer tepkimeler sonucunda yayımlanır. Bir yüke sahip olmayan bu radyasyon Coulomb etkileşmesi de yapmaz ancak başka bir atom çekirdeği ile çarpıştığında enerjisini kaybettiği için herhangi bir maddeye nüfuz etme gücü çok yüksektir.
Bunlara ek olarak günlük hayattan halkın aşina olduğu bir diğer iyonlaştırıcı radyasyon, röntgen ışını diye bilinen x-ışını radyasyonudur. Atom çekirdeğine yakın yerlerden elektron koparıldığı için enerji düzeylerinde boşluklar oluşur ve oluşan bu boşluklar diğer elektronlar tarafından doldurulması sonucu x-ışını açığa çıkar.
Yaşanılan şu hayatta, cinsine en büyük zararı verecek en tehlikeli canlı nedir, diye sorulsa, hiç şüphesiz nükleer silah kullanacak insanlar, denmesi en doğru olandır. Hiçbir insanın doğmamış bir çocuğun gelecekteki hayatına olumsuz miras bırakmaya hakkı yoktur.
Nükleer santrallerin güvenliği tam sağlandığında kıymetli bir enerji kaynağıdır
Bu ışınların etkisine özetle bakmakta fayda vardır. Alfa parçacığı bir kâğıt tarafından engellenebilirken, beta parçacığı kâğıt ve insan bedenini delip geçebilir. Gama ve x-ışını da insan vücuduna nüfuz ederken nötron parçacığı kâğıt, insan vücudu, alüminyum levha ve kurşun tabakadan geçip beton veya su bariyeri tarafından durdurulabilir. Böyle nötron tipi bir radyasyon insan vücudunda olmadık hasarlara neden olabilir.
Bir veya birden fazla iyonlaştırıcı radyasyon yayarak çekirdekleri kendiliğinden bozulmaya uğrayan bir izotopu alaşım, karışım, bileşik veya çözelti olarak içeren maddelere radyoaktif madde denir.
Radyum, uranyum, toryum ve potasyum dünyada ve evren oluşurken var olan uzun yarı ömürlü radyoaktif maddeler arasında yer alır. Bunların insan sağlığına etkileri sınırsızdır. Bu tür radyasyon ve radyo aktif maddelerin insan sağlığına etkilerini iyice derk edebilmek için nükleer santraller ve nükleer silahlara bakmak gerekir.
Nükleer santrallerde uranyum maddesi parçalanarak yüksek miktarda enerji açığa çıkması sağlanır. Uranyum gibi radyo aktif maddenin parçalanarak yüksek enerji açığa çıkması demek atomun iki veya daha fazla atom çekirdeğine bölünmesi demek olan fizyon sürecini tamamlaması gerekir.
Dikkat edilirse bu tür bir radyasyon nötron radyasyonuna benzemektedir. Yani insan bedenine nüfuz etme oranı en yüksek radyasyon tipidir. Böyle bir felakete Çernobil ve Fukuşima nükleer felaketi örnek verilebilir. Kaldı ki bunlar bütün önlemler alınmasına ve insan için en yüksek düzeyde korunaklı yapılar olmasına karşın nükleer silah bir felakettir. Etkileri asırlarca devam eder.
Nükleer silahlar atom çekirdeğinin kontrolsüz biçimde parçalanmasına dayanır. Radyoaktif bir maddenin atom çekirdeği zincirleme ve çok hızlı tepkime gerçekleştirdiğinde ortaya çıkan devasa boyuttaki enerji insanı perişan ettiği gibi şok dalgası da ortaya yayar. Atom çekirdeğinin birbiri ile etkileşip parçalanması başka çekirdekler ile birleşmesine engel teşkil etmeyeceğinden çekirdek açısından füzyon reaksiyonu olarak da görülebilir.
Bir nükleer felaketle karşı karşıya kalınan şu günlerde dünya İsrail devletine bir türlü “dur” diyemedi
Burada korkutmadan bir radyasyonun insan bedenine ne yapabildiğine örnek vermek zorunluluğu hâsıl oluyor. Radyasyon, bir canlının bütün özelliğini taşıyan en küçük yapı olan hücrenin içerisine girebilir, hücre çekirdeğine nüfuz edebilir ve kromozomlar ile etkileşime geçebilir. Ayrıca DNA’da büyük tahribatlar yapan radyasyonlar uzun soluklu kalıtsal hastalıklara da zemin oluşturur.
Bir zigot radyasyona maruz kalma sonucunda ölür ve düşük oluşur. Radyasyon sonucunda mutasyona uğrayan zigot en azından fiziksel eksikliklere sahip olarak dünyaya teşrif eder. Düşük olmaması durumunda bebek zihinsel engelli, nörolojik bozukluk ve sakat doğumla sonuçlanan bir sürece girer. Benzer binlerce yan etkisi olan nükleer santral kazaları ve nükleer silahların güvenlik ve korunması esastır.
Nükleer santrallerin güvenliği tam sağlandığında kıymetli bir enerji kaynağıdır. Fransa’da çok sayıda nükleer santraller bulunmaktadır ve enerjilerin büyük kısmı buradan temin edilmektedir. Mersin’deki nükleer santral de Türkiye’nin enerji kaynağının yüzde onunu karşılayacak güçte olacaktır. Bunun gibi dokuz adet daha santral olursa büyük kazanç olacaktır. Tek gerek ve geçer şart, santralin güvenlik ve santralin olası tehlikelerine karşı korunmanın yüzde yüz olması gerektiğidir. Aksi durumlar olumsuzlukları beraberinde getirecektir.
Özellikle savaş hâllerinde nükleer santrallerin vurulması ve nükleer silahların kullanılması, şartlar ne olursa olsun bir insanlık suçudur. Asırlar ve nesiller boyu, yaşayan ve doğmamış çocukların üzerinde sınırsız etki bırakabilecek bir nükleer silah kullanımı asla doğru bir tutum değildir. Kıyamet savaşı haricinde bu tür silahların kullanımı topluca insanlıktan çıkıldığının bir göstergesi olacaktır. Kıyamet savaşında ise perde kapanmış ve insanlık kendi kendini yok etme aşamasına geçeceği için yapacak bir şey kalmamıştır.
Yaşanılan şu hayatta, cinsine en büyük zararı verecek en tehlikeli canlı nedir, diye sorulsa, hiç şüphesiz nükleer silah kullanacak insanlar, denmesi en doğru olandır. Hiçbir insanın doğmamış bir çocuğun gelecekteki hayatına olumsuz miras bırakmaya hakkı yoktur. Vakıa bu iken bir nükleer silah ile bir nesli, bir ırkı, bir milleti toptan yok etme ve toptan sakat bırakma gibi insanlık dışı tutum, davranış ve eylem içerisinde olunması, insanlığın da yoldan çıktığının veya çılgına döndüğünün bir göstergesi olacaktır.
Bugün böyle ihtimalin kuvvetlendiği ortamda sessiz kalanların da boyunlarında vebal olduğu açıktır. Cehalet öyle bir hâl almış ki şimdilik kendisine dokunmayan yılana sevimli görünenlerin nükleer bir silah ateşlendiğinde etkileneceklerini düşünememeleri akıllarını yitirdiklerini gösterir.
Bir neslin, bir toplumun yok edileceği kitle imha silahı olan nükleer silah; yüksek yok etme gücüne sahip, zarar verme üzerine inşâ edilmiş patlayıcı özelliği ve bir kenti veya bir ülkedeki canlıları tamamen yok edecek güçte olması, insanlığın korkulu rüyasıdır. Yakınındaki her şeyi eritip yok edecek ateş topu şeklindeki nükleer silahlar ulusal güvenlik açısından da tehlikeyi artırmaktadır.
Bir nükleer silah, yerkürenin yarısını uzun yıllar etkisi altına alacak potansiyele dönüşebilecek güçte olabilir. Nükleer silah ateşlendiğinde insanların kulaklarına ve akciğerlerine etkisi şiddetli olduğu gibi çevresindeki her şeyi yok eder.
Kısaca bir nükleer silah patlatıldığında çevreye yayılan radyasyon, uzun süre etkisi olacak kitlelerin ortamlarını radyoaktif kirlenmeyle bozan ve canlıları yok eden bir sonuç ortaya koyacaktır.
Bir nükleer felaketle karşı karşıya kalınan şu günlerde dünya İsrail devletine bir türlü “dur” diyemedi. Bunun en büyük dayanağı, elinde nükleer silah bulunduran devletlerin hiçbir devlet veya devletleri takmamasından kaynaklanmaktadır. Bir-leş-miş milletlerin bütçesinin üçte birinin ABD tarafından tek başına ödendiği düşünülürse nükleer silah edinmenin her ülkenin hakkı olduğu da görülür. Ancak aklı başında ülkelerin yapması gereken tek şey, nükleer santralleri insan yararına enerji üretimi için kullanıp nükleer silahlardan vazgeçmektir. Görünen o ki bu ihtimal çok düşüktür.