Nuh (as) ömrü

Nuh Peygamber’in (as) ömrü neden dolaylı bildirilmiştir? Bin sene mi, 950 sene mi yaşamıştır? İki ayrı rakam verilmesinin hikmeti nedir? Bir sene Dünya’nın Güneş etrafındaki bir turu olduğuna göre, astronomi ve astrofizik bilgiler mi veriliyor? Yer gezegeninin hareketleri ile alâkalı bilgiler mi var? Bu bilgilerden Nuh Peygamber’in (as) günümüzden ne kadar zaman önce yaşadığını bilebilir miyiz? Bilinen insanlık tarihi çok çok öncelere mi gidiyor?

“ANDOLSUN ki, Biz Nuh’u kavmine göndermişiz de o aralarında elli yılı müstesna olmak üzere bin sene kalmıştır…” (Ankebut, 14)

Giriş

Hiç düşündünüz mü? Geçmiş çağlarda binlerce peygamber, Kelime-i Tevhîd tebliği yapmak ve insanları doğru yola koymak üzere mücadele vermiştir. Bazen peşi sıra peygamberler geldiğini de görüyoruz.

Peygamberimizin (sallallahu aleyhi ve’s-sellem) son peygamber olduğunu biliyoruz. Aradan bin 400 küsur sene geçti. Kıyametin zamanını Allah-u Teâlâ bilir, farz edelim ki bin sene daha var, bu kadar uzun zaman aralığında insanlara tebligatı kim yapacak? Şaşırmışlara, aldanmışlara ve sırtını dönmüşlere “doğru yolu” kim gösterecek?

Vedâ Hutbesi’nde bildirildiği gibi, yegâne kurtuluş kaynağı, mutlak kitap “Kur’ân-ı Kerîm”dir. Önceki vahiylere nazaran bunda farklı birtakım özellikler vardır ki şeksiz ve şüphesiz onun yegâne rehber olduğuna işaret etmektedir.

-Önceki vahiy bilgileri (kitapları) yerel idi. Yani belirli coğrafyalara, belirli kavimlere has idi. Kur’ân-ı Kerîm ise bütün yeryüzünü, buradaki bütün ırkları yani tüm beşeri ihata etmekte, kucaklamaktadır.

-Geçmiş çağlarda kavimler belirli “mekân” ve “zaman” aralığında hüküm sürdüklerinden, bunlara cari olan vahiyler kendileriyle birlikte tarih olmuştur. Kur’ân-ı Kerîm, inzâl olduğu andan itibaren (çift yönlü olarak), yaratılıştan kıyamete kadar tüm mâsivâya nüfûz ederek yankılanmakta, hattâ (yok oluştan sonra) yeni bir yaratılış müjdesiyle bambaşka bir zamana ve harikulâde bir mekâna kapı aralamaktadır.

-Ekvator civarındaki çöl ikliminden Himalaya dağlarındaki göçebelere, yemyeşil ova ve vadilerden Okyanusya’daki adalar sakinlerine, kutuplardaki “iglo” sahiplerine kadar her dil ve her gönle hitap eder Kur’ân-ı Kerîm.

-Deve ve at sırtından inen insanlardan lokomotif ve motorlarla taşınanlara, uçaklarla kıta atlayanlara kadar, uzay araçlarıyla gezegenlere, seyyah olanlara kadar tüm insanları alâkadar eder Kitab-ı Mutlak. Onun lîsanı (bugünkü konuşulan değil) Arapçadır. Ondaki bazı kelimeler, cümledeki tertibine göre 10-15 (daha da çok) ayrı mânâ ifade eder. Onun her zaman ve her mekâna intibak eden ifade tarzı, Kâbe duvarlarına asılan Muallâkat-ı Seb’a (Yedi Askı) şairlerine dudak uçuklattırır.

-Ondaki o mündemiç fen bilgisi, çağımıza ve gelecek asırlara ışık tutmaktadır. Bu bilgilerin bir kısmı ancak yakın zamanda anlaşılabilmiştir. Aletlerimizin inkişafıyla diğerleri de anlaşılacaktır yavaş yavaş. Bu tedricîlik ve gizlilik, kapasitemizle alâkalıdır. Zira zamanla anlaşılacak bir fen bilgisi açık olsa, cahil için inkâra, inkâr da felâkete sebep olur. Fennin inkişafıyla yeni yeni anlaşılmakta olan bu ilimler, zamanla fen ilmi dünyasını istilâ edecek, Batılı fen adamlarını ve mütefekkirleri hayretten hayrete şok ederek Kur’ân-ı Kerîm’in, her şeyi yaratan sonsuz İlim Sahibinden yeryüzüne inzâl edilen mesajlar bütünü olduğunu itirafa mecbur bırakacaktır.

Kur’ân-ı Kerîm’in bu özelliği göz önüne alındığında, sanki 20’nci, 21’inci ve peşi sıra gelen yüzyıllar için vahyedildiği hissi vuku bulacaktır. “İnsanlara afakta (dış âlemlerinde), enfüste (iç âlemlerinde) âyetlerimizi göstereceğiz ki onun (Kur’ân’ın) gerçek olduğu onlara iyice belli olsun…” (Fussilet, 53)

Nuh Peygamber’in ömrüne dair sorular

Bu yazımızda Nuh Peygamber’in (aleyhisselâm) ömrünü irdeliyoruz. Kur’ân-ı Kerîm’de, ondan başka hiçbir peygamberin (veya hiçbir şahsın) ömrü sayı ile açık olarak bildirilmemiştir. Bu sebeple bu bildirimin önemli hakikatleri ve bilgileri ihtiva ettiği, bundan anlaşılmalıdır. Araştırmalarımızda aşağıdaki sorulara cevap bulmaya uğraştık:

Nuh Peygamber’in (as) ömrü neden dolaylı bildirilmiştir? Bin sene mi, 950 sene mi yaşamıştır? İki ayrı rakam verilmesinin hikmeti nedir? Bir sene Dünya’nın Güneş etrafındaki bir turu olduğuna göre, astronomi ve astrofizik bilgiler mi veriliyor? Yer gezegeninin hareketleri ile alâkalı bilgiler mi var? Bu bilgilerden Nuh Peygamber’in (as) günümüzden ne kadar zaman önce yaşadığını bilebilir miyiz? Bilinen insanlık tarihi çok çok öncelere mi gidiyor? Nuh Peygamber’in (as) zamanında yaşayan insanların fiziksel yapıları nasıldı? İnsanlık tarihi çok eski ise, Evrim Teorisi çöpe mi gidiyor?

Bu çalışmaları yaparken bilinen ve kabul edilen kanun ve denklemlerden bilinmeyen netîcelere vâsıl olduk. Hesaplar ve şekiller, şahsîdir (özgün) ve metnin yazarına aittir.

“Andolsun ki, Biz Nuh’u kavmine göndermişiz de o aralarında elli yılı müstesna olmak üzere bin sene kalmıştır.” (Ankebut, 14)

Nuh Peygamber’in (as) bin sene yaşadığı bildiriliyor. Fakat 50 sene müstesna tutuluyor. Bin sene mi, yoksa 950 (1000-50) sene mi yaşamıştır? Dokuz yüz elli sene yaşadıysa neden bin rakamı bildirilmiştir? Neden doğrudan 950 sene yaşadığı bildirilmiyor?

Meal ve tefsirlere baktığımızda, tatmin edici bir açıklama bulamıyoruz. Elbette Kur’ân-ı Kerîm’de bir rakam, bir kelime, bir harf lüzumsuz değildir. Yeter ki onu anlayabilecek bir ilmî seviye olsun. Bir hikmet-i İlâhî olduğunu düşünür, “Amenna” der geçerdik. Seneler sonra astronomi ilminde gezegenlerin yörüngeleri üzerinde çalışırken (biiznillah) bu sır anlaşıldı. Bildirilen her iki rakam da doğruydu. Şimdi, “Nasıl olur da bir insan ömrü hem 950, sene hem bin sene olur?” diyeceksiniz. Şaşırmakta haklısınız ama acele etmeden önce aşağıda vereceğimiz ön bilgileri okumalısınız.

Bu âyet-i kerîme, sadece Nuh Peygamber’in (as) ömrünü bildirmekle kalmıyor, aynı zamanda teknik ve ilmin ilerlemesiyle yeni yeni anlaşılan bilgileri bildiriyor. Bunlar ana hatlarıyla şunlardır: Yer gezegeni Güneş etrafında yörünge hareketleriyle dönmektedir. Yer, yörünge hareketinde azalan ve artan hızlarla hareket ederek belirli bir yol (mesafe) kat eder. Yer, sene içinde belirli yörüngesinde ilerlerken Güneş’e hem yaklaşır, hem de uzaklaşır. Yer, Güneş etrafında dönerken zamanla Güneş’ten uzaklaşarak azalan hızlarla yeni yörüngeler çizer.

Ayet-i kerîme, bu astronomik bilgilerin yanında insanlık tarihine de ışık tutmaktadır. İnsanoğlu zannedildiği gibi yeryüzünde beş, on bin senelik bir tarihe sahip değil, milyonlarca (belki de) on milyonlarca senelik mâziye sahiptir. Buna bağlı olarak, insanın evrimi ile alâkalı teorilerin de çöpe gittiğini söyleyebiliriz.

Yavaş yavaş mevzuya girelim… Astronomi ilmi, gezegenlerin, odaklarının birinde Güneş bulunan elips yörünge çizdiğini söyler (Kepler Kanunu-1). Güneş ailesinin üçüncü ferdi olan Yer (Dünya), turunu tamamlarken Güneş’e en yakın ve en uzak noktalardan geçer (Şekil-1).

 

Yer’in yörünge hareketinde Güneş’e en yakın ve en uzak hâli

***

Çekim kuvvetleri

Güneş’e yaklaşırken yörünge hızı artmaya başlar ve en yakın olduğu konumda (günberi) maksimuma ulaşır. En uzak olduğu konumda (günöte) ise hızı minimumdur. Yer, sanıldığının aksine yaz mevsiminde Güneş’ten uzakta bulunur. Yeryüzünde sıcaklığın artması (mesafeden ziyâde), Güneş ışınlarının geliş açısıyla doğru orantılıdır.

Yer, yörünge hareketini yaparken başlıca iki kuvvet etkisindedir.

Bunlardan merkez çekim kuvveti şöyle tarif edilir: Güneş ve Yer, kütleleriyle doğru orantılı ve aralarındaki mesafe ile ters orantılı olarak birbirlerine kuvvet uygularlar (Newton Çekim Kanunu).

Güneş kütlesini “M”, Yer kütlesini “m”, Güneş-Yer mesafesini de “d” ile temsil edelim. Astronomik sabite ise “k” olsun. Burada “çekim kuvveti” (Fç), şu formül ile ifade olunur:

 

Yer kütlesi 6x1027 gram-kütle, Güneş kütlesi 332000m ve ara mesafe 149,5x106 kilometre olduğunda, Yer’i Güneş’e doğru çeken kuvvet olan merkez çekim kuvveti, 3,56x1027 dyn olur.

Yer yörünge hareketini yaparken ortaya çıkan diğer kuvvet, merkezkaç kuvvetidir (Fk). Bu kuvvet, Yer, Güneş etrafında dönerken, onu yörüngenin dışına doğru iten kuvvettir. Bunu formüle ederken “V” (ortalama yörünge hızı) kullanılır ve şu formül ile gösterilir:

 

Yer’in yörünge üzerindeki hareketinin olabilmesi için, bu iki kuvvetin eşit olması îcâb eder. Yani FÇ=FK olur (Şekil-2).

 

Yer’in yörünge üzerindeki hareketinin olabilmesi için, bu iki kuvvetin eşit olması îcâb eder.

***

Konumlar

Yer ve diğer gezegenlerin Güneş etrafındaki hareketlerinde bu eşitliğin süregeldiğini söyleyebiliriz. Samanyolu’nun (ortalama 200 milyar yıldız topluluğu) yıldızlarından biri olan Güneş’in kütlesini hidrojen gazı teşkil eder. Yüksek ısı ve basınç tesiriyle (termo-nükleer reaksiyon) dört hidrojen atomu bir helyum atomuna dönüşür. Dört hidrojen atomu kütlesi, bir helyum atomu kütlesinden fazladır. Bu kayıp kütle, uzaya ısı ve ışık olarak yansır. Yapılan hesaplara göre saniyede 4 milyon ton kütle, enerjiye dönüşmektedir. Güneş’in kütlesi büyük olduğundan, bu kayıp kısa zaman aralığında etkilemez. Fakat uzun zaman aralığında etkisi olacaktır. Güneşte kütle azalması olduğunda denklem, “FÇ küçüktür FK” şeklinde bozulur. Merkezkaç kuvvetinin merkez çekim kuvvetiyle dengelenmesi için Yer’in Güneş’ten uzaklaşması îcâb eder. Diğer bir ifadeyle, Yer ve diğer gezegenler zamanla Güneş’ten uzaklaşmaktadır. Güneş’ten uzak konumda olan bir gezegen, daha yakın konuma nazaran daha yavaş yörünge hızıyla hareket eder ve daha uzun yol kat eder.

Nuh Peygamber (as) zamanındaki Yer’in konumunu “I”, Kur’ân-ı Kerîm’in inzâl olduğu zamandaki Yer’in konumunu “II” ile göstererek Şekil-3’ü oluşturalım.

 

Konum mukayesesi

***

Hesaplar

“d2 büyüktür d1” olduğundan, Yer’in yörünge hızı azalacak (V1 büyüktür V2), Yer’in Güneş etrafındaki bir tam turu ise II. konumda artacaktır (S2 büyüktür S1).

I. Konumda Yer’in bir tur süresi (bir sene, Yer’in Güneş etrafındaki bir tam turudur), II. konumdaki bir tur süresine nazaran azalacaktır (T1 küçüktür T2). Bu azalma, “1000T1=950T2” denklemine göre hesapladığımızda “T1=0,95T2” şeklinde çıkar. Bu hesapla 1 yıl eşittir 365,24 gün çıkarken, 1 gün ise 86 bin 580 saniyedir.

1 yıl eşittir T2, o da 365,2486580 hesabına eşittir. T2 süresi, 31,622106 saniyedir. T1 eşittir 0,95T2 olduğuna göre, T1 eşittir 30,041106 saniye olur.

Kepler’in III. Kanunu’na göre, d13T22 eşittir T12d23. Böylece “d1=0,966xd2 eşitliğine ulaşılır.

Günümüzde yapılan hesaplamalardan Yer’in Güneş’e uzaklığı (ortalama) 149,5 milyon kilometredir. Buna göre d1 eşittir 144,4171011 santimetre olur. İki ortalama mesafe arasındaki fark, (d2-d1=149,51011–144,4171011) 5,0831011 santimetredir. Böylece Nuh Peygamber (as) zamanında Yer’in (günümüze nazaran) 5 milyon 83 bin kilometre daha içeriden Güneş etrafında tur attığını buluruz. Yani o zamanki Yer’in Güneş’e olan mesafesi, yaklaşık 5 milyon kilometre daha azdır. O zamanki yerin ortalama yörünge hızı V1, “S1/T1” oranıyla hesaplanır. Ortalama V1 ise, buna göre saniyede 30,191 kilometredir.

Yörüngeler

Hesaplar bize gösteriyor ki, I. konumda bin sene yaşamış olan bir insanın ömrünü günümüze göre eşitlersek, 950 seneye tekabül ediyor. Kur’ân-ı Kerîm’in bildirdiği bu (mucizevî) durum, fennin ilerlemesiyle ancak bu zamanlarda anlaşılabilmektedir.

Güneş’ten saniyede 4 milyon ton kütlenin (ısı ve ışık) enerji olarak uzaya salındığını söyledik. Güneş’teki devamlı kütle kaybı kütle çekim dengesini bozduğundan, Yer, tedricî olarak Güneş’ten uzaklaşmaya devamla yeni yeni yörüngeler oluşturacaktır (Şekil-4).


Dünya yeni yörüngeler oluşturuyor.

***

Fakat bu uzaklaşma çok yavaş olduğundan hissedilmez. Japon fen adamlarının hesapları bunun senede 15 santimetre olduğunu gösteriyor. Beş milyon kilometrelik uzaklaşma için yerin 4 buçuk milyarlık yaşı yetersiz oluyor. Bu bir çelişki gibi duruyor ama yüz milyonlarca yıl önce Güneş’teki aktivitelerin (Güneş patlaması) çok fazla olması, geçmişteki uzaklaşma hızının günümüze kıyaslanamayacak derecede fazla olduğunu gösterir. Bu uzaklaşma hızı başlangıçta daha çok olacaktır. Ayrıca gezegenleri Güneş’ten uzaklaştıran başka sebepler de vardır. İlk yaratılışta (Big Bang) uzay, şişen bir balon gibi genişliyorsa, içindeki kütleler de ister istemez birbirinden uzaklaşmaya başlayacaktır.

Tabiîdir ki, bu uzaklaşma çok uzun zaman aralığında yavaş yavaş olmaktadır. Yer, günümüze gelinceye kadar gittikçe genişleyen birçok yörünge çizecektir. Her yörüngedeki bir tur (bir sene), önceki turlara nazaran daha uzun olacaktır.

Burada başka bir özellik de var. Şekil-4’e dikkat ederseniz, örümcek ağına benzediğini göreceksiniz. Açıklamasını yapmaya çalıştığımız âyet-i kerîmenin Ankebut Sûresi’nde geçtiğini hatırlatalım. Ankebut, lîsanımıza göre “örümcek” anlamını taşımaktadır.

Netîce

Nuh Peygamber (as) zamanındaki insanların günümüzden milyonlarca yıl evvel yaşadıkları sonucuna ulaşıyoruz. Bize göre bu, 160 milyon yıl öncelerine varıyor. 160 milyon sayısını nereden bulduğumuzu (biiznillah) gelecek yazılarımızda izah etmeye çalışacağız.

Söylediklerimiz, günümüz insanının birkaç yüz binlik gelişimiyle hayvanlardan evirildiğine inanan evrimcilerin işine gelmeyebilir. Ama hakikat gerçektir, örtülemez! Kimya ilmi “katalizör” vâsıtasıyla yüzlerce yıl sürecek reaksiyonların birkaç saatte vuku bulacağını gösteriyor. Bugün biz, sınırlı ilmimizle bunu (kısa zamanda netîceye gitmeyi) başarabiliyorsak, sonsuz İlim Sahibi için her şey kolaydır. İlmi sonsuz olan Allah-u Teâlâ’nın insanı topraktan mükemmel bir sûretle yarattığı hakikattir şüphesiz. İlk insanlar fizik olarak bizlerden daha güçlü, daha mükemmeldiler. Çevrelerindeki tabiat daha doğal, daha güzeldi. Hayat şartları fevkalâde olduğundan daha uzun ömür sürdüler. Bozulan şartlarla birlikte mükemmellik zafiyete dönüşmeye başladı. Anlayacağınız, biyolojik anlamda evrim yok, çevrim var.