7 Ekim’in üzerinden iki ay geçti. Somut adımdan maksat, hâlâ diplomasi.
Gazze özelindeki tepkisel duruşumuzu 15 Temmuz gecesine bakarak değerlendirerek somut adımdan kastımı izah etmek istiyorum bu zeminde. Ancak bir giriş yapayım…
Dünyanın Paris’teki Charlie Hebdo dergisine yapılan baskına verdiği tepkiyle Siyonist terörün Gazze’deki soykırımına verdiği tepkiyi mukayese edip durduk.
Paris’teki baskına Avrupa’nın kendisi tepki verdi, biz değil. Davutoğlu’nun Başbakan sıfatıyla oradaki varlığı beni hiç ırgalamaz. Utanmıştım, o ayrı.
Bugün Avrupa, her gün doldurduğu sokaklarıyla Gazze’deki soykırıma yine tepki veriyor.
Futbol statlarında gerçekleştirilen eylemler muazzam. Tepki biçimi hayranlık verici.
İskoçya futbol takımlarından Celtic veya İtalya futbol takımlarından Juventus gibi büyük kulüplerin hem kurumsal, hem de taraftar heyecanıyla Gazze’ye gösterdiği hassasiyet Türkiye’de yok.
Avrupa, ABD ve Avustralya’da dünyadaki diğer Müslümanların korkaklıklarını görmek yerine Gazze’deki izzeti görerek İslâm’a koşanlar bir yanda, Siyonizm’e köle markaların ürün ve hizmetlerini boykot çok büyük çapa ulaşmış durumda. Boykota katılmayanlara gösterilen tepkilere bile şahit olunuyor.
Peki, ya bizde?
Bizde tepki, bugün çok iğrenç bir siyasallık kazanmış durumda. Bunda son yirmi yılın siyâsî çapsızlığının çok büyük bir payı var. Bu manzaraya CHP’nin de, MHP’nin de, HDP’nin de, AK Parti’nin de katkısı var.
Birkaç kez değindim bu duruma. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, ülkesindeki mevcut siyaset söyleminden ve siyaset sürecinden çok fazla yoruldu. Hatta gerildi. İşte bu gerilim, durumu bu seviyeye taşıdı.
Bu fakir de bu yüzden meseleyi 15 Temmuz gecesine getirecek…
15 Temmuz, necip milletimizin en ileri reflekslerinden biridir.
Türk halkı, 2016’da yüksek gerilim içinde bulunduğu bir demde, ordusunun sahip olduğu uçaklar, helikopterler, tanklar, tüfekler ve tabancalarla vuruldu.
Bu vahşet gerçekleşmeden birkaç saat önce, henüz mesaisinden yeni ayrılmışken, evinde yahut bir başka mekânda en azından o günün yorgunluğunu atmak isterken, sakin kalmak isterken, iradesine göz koyulduğunun haberini aldı. Ve tarih boyunca görülmemiş bir eyleme imza atarak, bu darbenin tamama ermesine engel olacağını beyan etti.
Caddeler, meydanlar ve kamu kurumlarının binaları birkaç saat içinde âlî gönüllerle doldu taştı.
Ancak bu sırada aksine durumdan korkan, durum hoşuna giden, durumu siyâsî bir çıkış zanneden, hatta salâ okuyan müezzinleri darp eden, camilerin camlarını ve kapılarını kıranlar da oldu.
16 Temmuz sabahı, darbeye karşı koyanların aksini savunan kanattan sosyal medya üzerinde bir baskı oluşturulmaya kalkışıldı. Ancak aynı gün hem necip milletimizin karşı baskısı, hem de o günün bazı vatanperver savcıları sayesinde o aşağılık sesler kısılınca, 15 Temmuz işgal girişimine karşı gösterilen tepki kamuoyu zeminine sağlam şekilde oturdu.
O gün sesi kısılanlar, bir daha hiçbir yerde ayan şekilde konuşamaz oldular. Sosyal medyada bu konu hakkında yazanlar ya yurtdışının köpeği ya da isimlerini, cisimlerini ve resimlerini saklayan aşağılıklar.
Bugün Gazze’deki soykırıma “Ben Türk’üm” deyip sahip çıkmayanların tümü, tablo itibariyle AK Parti iktidarının karşıtı.
AK Parti, Türkiye’deki bütün vesayetleri bitirmek ve toplumsal barışı en geniş şekilde tesis etmek vaadiyle bunca yıldır var ve 20 yıldır da iktidar. Evrensel bir mesele hakkında hüküm vermek için bu 20 yıldır iktidarda olan partinin genel başkanının ne dediğine bakmak ve inadına aksine söylemek, filozofların binlerce yıldır tartıştığı evrensel ahlâk tezlerine dahi takla attırır. Bu nasıl bir bilenme böyle?!
Belki başa döneceğim ama 15 Temmuz’da Devlet, gereğini tamamlamadı. Gereğini yaptı, ancak tamamlamadı. Necip milletimizin gösterdiği tepki kamusal anlamda somutlaşmış olsaydı, o günkü aykırı çıkıntılar hiç var olmayacak, bugün Gazze özelinde gösterilen meydan okumalarsa asla vuku bulmayacaktı.
Belki beni bir diktatoryadan bahsetmekle suçlayabilirsiniz, fakat ben devlet olmaktan bahsediyorum.
Bugün Türkiye’de yaşayan kimileri, “Devlet görün” diyerek bize zalim ve soykırımcı Siyonist terörü gösteriyor. Devletin o olduğunu zannedene, devletin ne olduğunu göstermek borçtur.
Türk Devleti borçlu kalmaz. Kalamaz!