“YOK abi, bu normal,
normal değil!”
Bu
söz, yeni normale alışmaya çalışılan süreçte çevremde işittiğim, Coronavirüse
sitem dolu sözlerden biri. Beğendim. Haklılık payı yok mu? Var elbette. Lâkin
normal konusunda alternatifimiz de yok gibi…
Hepimizi
kısmen de olsa evde tutmaya devam eden pandemi süreci devam etmekte. Toplumsal
bilinç ve tercihler noktasında evrim geçirilen günlerde, tüm dünyada, salgından
etkilenen tüm ülkeler bazında her gün yeni normallerle karşılaşıyoruz. Pandemi
ile birlikte günlük rutinlerin, hijyen alışkanlıklarının, yaşam standartlarının
değişimini kapsayan oyunun aktörleri gibiyiz âdeta.
Dünyada
bir şeyler değişiyor mu? Hem evet, hem hayır! Değişiyor, fakat bu değişimin
kendiliğinden olmayıp birileri tarafından değiştirilmeye çalışıldığı
düşüncesinin ağırlığı var.
“Değişim”
kelimesi kulağa güzel gelse de her değişim, içinde stresi barındırır. Sonucu
pozitif bile olsa… Her gün işe ya da okula giderken, gittiğiniz yolu istemli ya
da istemsiz değiştirdiğinizde bile strese girersiniz. Hele ilk defa kullanacak
olduğunuz bir yol ise… En azından ben böyleyim. Çünkü ne kadar hazırlıklı
olursanız olun, değişimler sürprizlere açıktır.
Yeni
normalle ilgili olarak “Ne olacak? Nasıl
olacak?” konusu, işin en çok merak edilen kısmı. Kimse ne olacağını tam
olarak bilmediği gibi, “normal” kavramının sürdürebilirliği de ayrı bir
bilinmezlik. İnsanoğlu bu süreçten etkileniyor ve etkiliyor.
Bu
arada, ülkemizde erken seçim varmış gibi yaparak “değişim” sayıklayanlar da yok
değil. “Aman!” diyeyim, enerjimizi boşa kürek çekerek harcamak doğru değil.
Bilim insanlarımızın dediğine göre stres, pandemi günlerinde vücûdun bağışıklığını
düşüren en büyük etkenlerden biri. Siyâsî iktidar “Seçim!” diyene kadar boş
yere yormayın kendinizi. Bu bir iki cümleyi de araya sıkıştırmış olayım…
Nasıl
bir normal?
Görünen
o ki, pandemi dönemi bitmesine bitecek ama bittiği vakit insanlığı bekleyen
hayatın hiçbir zaman eskisi gibi olmayacağı da kesin! En azından dünyanın
kulakları şimdiden buna âşina. Kısaca, normal olan normaller gidecek, yerine şu
sıralar “Normal değil” hissiyatı veren normaller gelecek.
“Şu
sıralar” deme nedenim şundan: Günün birinde bunların kalıcı normallerimiz
olacağı ifade edilmekte…
Tüm
dünya bu süreçte alınan tedbirlerin hafifletilmesi üzerine pandeminin yeni
etkileriyle karşılaşmakta. 1 Haziran itibarıyla ülkemizde iş yerleri, spor
salonları, restoranlar, kuaförler, kafeler, tatil yerleri ve daha birçok yer
faaliyetine başladı. Bununla birlikte, sosyal mesafe ve maske başta olmak üzere
ateş ölçerler, el dezenfektanları, ayrılmış masalar, hava temizleyiciler, tek
kullanımlık malzemeler ve sair şekilde uzayıp giden liste gündeme geldi. Dünyada
ve ülkemizde yeni normalden örneklerle karşılaşmaya başladık.
Hong
Kong’da, bir yürüyen merdivene takılan ultraviyole temizlik cihazı
kullanılıyor. Sıcağa, soğuğa ya da ilâca dayanıklı hangi mikrop varsa, bunların
ultraviyole ışına direnç gösteremediği biliniyor. İnsan vücûdunda neyin
direncini kırar bilemem ama giderek yaygınlaşıp metro ve alışveriş merkezi gibi
yürüyen merdivenlerin bulunduğu mekânların vazgeçilmezi olmaya aday gibi
görünüyor.
AVM’lerin
girişindeki güvenlik cihazlarından geçerken bile tereddüt ederken bu cihazın
artıları ve eksileri bilim insanlarının konusu…
Danimarka’da
bir süpermarketin dışına el yıkama ve dezenfeksiyon istasyonu kurulmuş.
Müşteriler markete girip çıkarken ellerini yıkamakta.
Yine
bir başka ülkede bir spor salonu, her bir aletin bulunduğu alanı cam bölmelerle
ayırarak çözüm üretmiş. Bu uygulamanın benzerini okullarda ve işyeri
yemekhanelerinde yapanlar var.
Çin’deki
bir ilkokulda, öğrencilerin okula girişte ilk olarak ayakkabılarının altından
başlamak üzere çantalarına, kıyafetlerine ve ellerine dezenfektan sıkılıp
sonrasında sağlık robotu tarafından elleri, gözleri ve boğazları taramadan
geçiriliyor. Yine zararsız diye bilinen ve dezenfektan olarak nitelendirilen bu
kimyasalların özellikle çocuklar açısından artı ve eksi değerlendirmesi bilim
insanlarına ait…
Tayland’da
bir kafede, hem sosyal mesafe anlamında, hem de müşteriler sıkılmasın diye tüm
masalara pandalar oturtulmuş. Bir de pandalarla sohbeti deneyelim bakalım(!)…
Bu uygulamaya en çok sevinenler çocuklar olur galiba. Ülkemizdeki bir örneğinde
ise daha çok sosyal mesafeyi sağlamak adına cansız mankenler oturtulmuş.
İspanya’da,
mönülerin Instagram’a yüklenerek elden ele dolaşmasını önlemek, birçok
restoranın yeni normal listesinde. Ülkemizde ise bir işletme, mönülerini QR kod
aracılığıyla müşterilerine sunmakta. Güzel uygulamalar bunlar...
İngiltere’de
bazı caddelerdeki kaldırımlar genişletilerek aynı hizada yürüyen kişiler arası
mesafe için kaldırım boyunca sarı çizgiler çizilmiş.
Şangay’da
restoran çalışanları tabak ve bıçak-çatal gibi gereçleri müşterisinin gözü önünde
yıkama yolunu seçmiş. Müşteri noktasında ikna kabiliyeti yüksek, etkili bir
yöntem olduğunu düşünüyorum.
Yazıyı
yazdığım sırada bir yakınım, LGS sınavına girecek çocuğunun kursunun açıldığını
haber verdi. Kursun kalabalık olduğunu, bunun yanında çocukların içeri
alınırken ateşlerinin ölçüldüğünü ve sırayla içeri alındığını konuştuk. “Tereddütlerim
var ama yapacak bir şey yok. Ortam neyse ayak uyduruyoruz mecburen, hayırlısı”
dedi.
Normalleşme
süreci dediğimiz, tam olarak bu: “Ayak uyduruyoruz…”
Uydurmalıyız
da… Kendimiz ve çevremizdekilerin sağlığı için…
Gerek
ülkemizde, gerek tüm dünyada bu örneklerin gün geçtikçe artarak çok daha
farklılıklarla önümüze geleceği günler yakın.
Tüm
dünyanın içinde bulunduğu durum, büyük küçük demeden tüm insanlığın, kurum ve
kuruluşların ve hükûmetlerin içinden geçmekte olduğu zor bir sınav. Her ülke,
farklı karar ve davranışlarla mücadele döneminde ve bu krizi yönetmeye
çalışmakta.
“Korona”
denilen virüse dair biyolojik silah, kıyamet alâmeti, nüfusu azaltma çabaları
veya sadece bir salgın olduğunu söyleyenler var. Hangisini seçerseniz seçin, bunların
çok daha ötesinde, insanlığın ders çıkarması gereken önemli bir imtihan!
Yeni
normallerde buluşmak dileğiyle…