Niyet

Niyet ediyorum Yâr… İçimde hapsolmuş bütün kuşları kanatlandırmaya, elimi kolumu bağlayan dünyevî halatlardan kurtulmaya, isyan uçurumlarından kurtulup teslimiyetin yamaçlarında konaklamaya, tüm yorgunluklarımı huzurunda dindirmeye ve içimdeki yangınları rahmetinle söndürmeye niyet ediyorum.

GAM ipliği ile ilmek ilmek işlemişim ruhuma giydirdiğim elbiseyi. Bilmem, kime sorsam böylesi bir libası tercih edişimi? İçimde öylesine duygusal ve kırılgan bir çocuk var ki, hemen tanıyor bir yaprağın dalında nasıl sararıp solduğunu, gökyüzünde savrulan sahipsiz bir balonun başıboş savruluşunu… Bu hissedişlerimle, rüzgârın hoyratlığından, yaprağın sararmadan önceki tazeliğinden söz edişini okuyor ruhum. 


Belki de bu nedendendir gönül penceremin önünde salınan perdelerinin en ufak bir esintide uçuşması, içimdeki incecik camlara vuran kırkikindi yağmurlarında dahi sırılsıklam ıslanmasının sebebi…


İşte böylesi zayıf ve savunmasız hatta hiçbir şeye tahammülümün olmadığını hissettiğim bir aralık ayında, ömrümü yağmalayan zamanın elini tutmaya çalışıyormuşçasına koşan ruhum bir türlü ona yetişemiyor; yetişemediğiyle kalmıyor, bu koşuşturmanın içinde savrulup gidiyormuş meğer. 


Biliyorum “zaman”ın hakikati bu, akacak ve gidecek. Ona yetişmeye çalışan ben, bir yerde sabit duramadığımdan sabır kozasını erkenden yırtıyorum. İçimdeki kelebeği güçsüz bıraktığımı anladığımdaysa kırılmalara ve parçalanmalara maruz kalmamak, o sahipsiz balon gibi boşlukta savrulmamak adına içime dönüp “O kozayı yeniden örüp güçlenmem için ne yapabilirim?” diye soruyorum kendime. 


İşte bu esnada elimde bir kitap, okumaya çalışıyor fakat zihnimdeki kaostan dolayı okuduğumu anlayamadığımı fark ettiğimde, kapattığım kitabımın arka kapağından düşüyor sorularımın cevabı masama. “Seyahat edin, sıhhat bulun” nasihatini yerine getirme ihtiyacı duyuyorum o anda. 


Bulunduğum ortamdan uzaklaşmak, sadece evimden değil, yaşadığım güzel ülkemin gündeminden de sıyrılmak, beni bunaltan eşyalardan uzaklaşmak istiyorum. Kendimi tekrar etmeme neden olan tüm meşgaleleri ardımda bırakıp yeni bir “ben” inşâ etmeyi ve ruhumu yenilemek için kilometrelerce uzağa gitmeyi diliyorum. Eline eteğine yapışıp birlikte yol almak istediğim “zaman”ın hengamesinin olmadığı bir mekânda, saati, saliseleri saymadan gecenin ve gündüzün ayrımını yapmadan sadece Sen’in evinin sokağında, kalabalıklar arasında kaybolmak istiyorum. 


Hakiki bir Yâr’dan başka, kim yâr olur ki benim bu yarama? Avuçlarımda yankılanan içimin sesi elbette yükselecek semaya.  

“Davet gerek, seçtiği kimseler gider” diyorlar. Ben de seçilmiş değil miyim Yâr?..  Bedenimde taşıdığım ruhum şahit davetine. Şimdi tek eksiğim ne bir valiz ne de bir bilet, kalben edeceğim samimi bir niyet… 


Görünür olmak istediğimde, gözlerden uzak kaldığımda ya da kimseyi görmediğim zamanlarda yalnızım diye çırpındığımda Ben ki sana çok yakınım” (Bakara, 186) diyen,kimsesizlikten yakındığımda, yanımda yamacımda bana destek olacak birilerini aradığımda Allah kuluna yetmez mi?” (Zümer, 36) diye seslenen, her an beni gözeten, her türlü ahvalimi bilen “İnsana, şah damarından yakındır Rabbi” (Kaf, 16) diye her daim kulağıma fısıldayan Sen’sin… 


Yirmi dört saat içinde buluşma vakitleri belirleyen, bu saatlerin dışında da kalbimi sana açmam için zaman ve mekân gözetmeksizin beni çağıran ve kabul eden, bana olan yakınlığını ayetlerle kalbime nakşeden Yâr, Sana sesimi duyurmak, seninle olmak için kilometrelerce öteye gitmeme gerek yok, biliyorum.   


Fakat ben Ebu Kubeys Dağı’ndan yankılanan o çağrıya icabet etmek; evinin sadeliğinde, kapının eşiğinde daralan yüreğimi, yorulan bedenimi dinlendirmek istiyorum. Fazlalıklarımdan kurtulup içimin sesini duymak, beni tutsak eden her türlü düşünce ve eylemden kendimi azat edip özgürlüğün tadına varmak diliyorum. 


O çorak topraklarda türlü türlü zahmet çeken, her türlü zorluğa ve cehalete karşı tükenmeden, şikâyet etmeden insanı ve insanlığı kıvama ve kıyama getiren Sevgili’ninbastığı o topraklara basmak, onun baktığı gökyüzüne bakmaktır muradım. 


Evinin etrafında hayretle, haşyetle dolaşmak, o deryada bir damla olup kaybolmak diliyorumKapının eşiğinde durup kelimelerimi gözyaşlarımla yıkayıp sana olan mahcupluğumu, sana olan muhtaçlığımı dile getirmek, beytine misafir olmak, kalbime duyura duyura, ruhumu doyura doyura ikramlarına mazhar olmaktır meramım.   


Niyet ediyorum Yâr… İçimde hapsolmuş bütün kuşları kanatlandırmaya, elimi kolumu bağlayan dünyevî halatlardan kurtulmaya, isyan uçurumlarından kurtulup teslimiyetin yamaçlarında konaklamaya, tüm yorgunluklarımı huzurunda dindirmeye ve içimdeki yangınları rahmetinle söndürmeye niyet ediyorum.