Nikâhsız birliktelikler ve ailenin yıkımı (1)

İnsanların meşru cinsel süreci, karşı cinsler arası psikolojik denge, erkek ve kadın arasındaki ilişkilerin/arkadaşlığın en mahrem biçimiyle gerçekleşmesi, sevincin ve namusun paylaşılması, aile akdinin gerçekleşmesidir evlilik.

2020 yılında bir üniversitemizin akademik bir çalışma için yaptığı ankette, “Evliliğe nasıl bakıyorsunuz?” sorusuna verilen cevap oldukça ilginç.

Türkiye toplumunda yüzde 29,3 oranında insan, “Evlilik şart değil” diyor. Bu çok düşündürücü bir oran. Hatta bugünkü tarihle yapılsa, belki rakam daha da ürkütücü olabilir. Çünkü yüzde otuzlara varan bir kesim, evliliği şart görmüyor. Yani evliliğe olan inancını kaybetmiş. Büyük bir bilinç değişimi, gönülleri tahrip eden, Devlet aklını zora sokan bu durumun vahameti ortadadır.

Evliliğe bakışta meydana gelen bilinç değişimiyle evliliği şart görmeyen ve onsuz da yaşanabileceğine inanan bir kitle mevcut. Bunun açılımının gâvur dilindeki karşılığı partnerli hayat. Affedersiniz, evlilik dışı cinsî münasebet ve fuhuş gibi davranışların onaylanması demek bu. Biraz şık olmayacak ama amiyane tabirle söylersek, toplum namusunu kaybediyor, namus kaybına uğruyor.

İnsanların namusu vardır da toplumların neden olmasın? İnsanlar namustan saparlarsa toplum da sapar. İnsanlar namustan koparak birçok değerini kaybederse toplum da namustan koparak birçok değerini kaybeder. Görünen o ki, insan ile sınırlı bir mesele karşısında değiliz. Onu da aşan ve daha genele yayılan bir toplum meselesi ile yüz yüzeyiz. O da evliliğin kaybolmasıyla ortaya çıkabilecek anomalinin yaygınlığı ve maazallah yıkıma giden bir yol.

Evlilik, toplumun evrensel hâlidir. İnsanların meşru cinsel süreci, karşı cinsler arası psikolojik denge, erkek ve kadın arasındaki ilişkilerin/arkadaşlığın en mahrem biçimiyle gerçekleşmesi, sevincin ve namusun paylaşılması, aile akdinin gerçekleşmesidir evlilik. En büyük döngüdür insan hayatında. En anlamlı, en sevinçli ve en değerli durakların başında yer alır. O nedenle her anne ve baba, çocuğunun mürüvvetini görmek ister.

Yine doğum ve çoğalma da en sağlıklı biçimde evlilikle gerçekleşir. Evlilik, yeni bir ailenin doğuşudur. Yeni eve başlangıçtır. Evin besmelesi, istikbâle giden yoludur. Bundan dolayı çok anlamlı şenlik ve kutlamalarla girişi yapılır.

Çocukluğumuzda yaşadığımız üç gün üç gece düğünleri, baba ve annelerimizin ömründe bir masal gibi durur. Evliliğe verilen anlamın kutlanmasıdır bu tarif. Onu yüceltmenin ve ona değer vermenin masalıdır. Hayatı olgunlaştırmanın ve erkeğe sınırlarını çizmenin yoludur. Kızın kadın evresine geçmesinin sürecidir. Yeni akrabalar ve yeni dostluklardır.

İslâm her konuda olduğu gibi aile müessesesini, gerekliliğini, önemini, hatta nasıl kurulacağını, ne isteneceğini dahi Kur’ân ve Sünnet ışığıyla insanlığa bildirmiştir. Aile kurmayı neslin muhafazası ve insanlık haysiyetinin korunması için lüzumlu ve değerli kılmıştır. Ailenin nesil yetiştirmek ve evlat terbiye etmek için önemli olduğunu ve bunun ancak nikâhla gerçekleşmesi gerektiğini vurgulamıştır. Nitekim ayette, “Size onlar sayesinde veya onlarla huzur ve sükûnete ermeniz için kendi cinsinizden eşler yaratması ve aranızda sevgi ve merhamet halk etmesi, O’nun kudretinin alâmetlerindendir. Bunda düşünen bir topluluk için işaretler vardır” (Rum, 21) buyurulmuştur.

Ailenin huzur ve sekinete erişmek için ve temeline sevgi ve merhameti yerleştirerek kurulması gerektiği ne güzel gösterilmiştir böylece. Dahası, bunu nasıl istememiz gerektiğini, nasıl dua edeceğimizi de yine bizlere Kur’ân öğretmektedir: “‘Rabbimiz, bize gözümüzü aydınlatacak eşler ve zürriyetler bağışla ve bizi takva sahiplerine önder kıl!’” (Furkan, 74)

Bu duanın vücut bulmasıyla bir hanımefendi ve beyefendi, izdivaçla huzur ve sekinete erişir ve Rabbimiz söz verdiği gibi aralarında sevgi ve merhamet halk eder. Sonraki hedef ise göz nuru bir nesildir. Zira Allah Resûlü, “Evlenin, çoğalın; zira Ben, kıyamet gününde sizin çokluğunuzla iftihar ederim” buyurur. Evlilik, dinimizde karşı cinsle meşru yaşamanın yoludur. Evlilikle erkek, erkek olur, mesuliyet yüklenir, “efendi” olur.

(Devam edecek…)