
BÜTÜN dünya devletlerinin üye olduğu kuruluş, Birleşmiş Milletler. Devletlerin eğitim, bilim ve kültür alanındaki çalışmalarını yapan kuruluş, UNESCO. UNESCO’da kararlar devletlerin temsilcilerinin katıldığı kurullarda alınıyor. UNESCO, tüm dünya devletlerinin katıldığı oylamalar sonucunda, insanlığı ilgilendirdiği, insanlığın yararına olduğunu varsaydığı hususlarda çeşitli politikalar ve stratejiler geliştiriyor ve bunları adım adım hayata geçiriyor.
Buna göre Âşık Veysel ve çalışmaları da insanlığı ilgilendiriyor ve insanlığın faydasına olduğu görülüyor ki 2023 yılı, “Dünya Âşık Veysel Yılı” olarak kabul edildi.
Aklınıza şöyle bir soru gelebilir: “Acaba Âşık Veysel’in hangi özelliği ve hangi çalışmaları insanlığı ilgilendiriyor ve insanlık yararına görülüyor?”
Bu sorunun cevabı son derece basit; şu an insanlığın en temel ihtiyacı neyse, Âşık Veysel onları tâ bir asır öncesinden söylemeye başlamış. Fakat insanlığa yön verenlerin, dünyadaki karar vericilerin kulakları bunları duymaya tıkalı, gözleri bunları görmeye bağlı olduğu için, duyup ve görüp gereğini yapamamışlar.
Tabiat, son 40 sene öncesine kadar bitmez tükenmez bir hazine sanılıyordu ve o kadar hor kullanıldı ki bugünkü “küresel ısınma, çevre kirliliği” denilen sorunlar ortaya çıktı. “Benim sadık yârim kara topraktır” diyen bu insanı hiç mi duymadılar? Hele kör birinin tabiatı anlatması: “Sümbül der ki ‘Boyum uzun/ Yapraklarım dizim dizim/ Beni ak gerdana dizin/ Benden âlâ çiçek var mı?’”
İnsan, “Bu kör kişi doğru mu gördü?” diye merak edip bir bakmaz mı? Baksalar belki de o tabiata kıyamayacaklar ve korkunç betonların hatırına yok etmeye çalışmayacaklar.
İnsanlık savaşlardan, hoşgörüsüzlükten, şiddetten çok çekti ve maalesef çekmeye de devam ediyor. Farklılığın ve farklı fikirlerin olabileceğini Âşık Veysel’in “Koyun kurt ile gezerdi/ Fikir başka başk’ olmasa” sözleriyle yüceltmesi, ders alanlar ve daha iyiyi arayanlar için bir yol, bir yöntem, bir referans değil mi?
Haydi onları anlamadılar da şu yüceltmeyi de mi anlamadılar: “Kul olayım kalem tutan ellere/ Kâtip arzıhâlim yaz yâre böyle/ Şekerler ezeyim şirin dillere/ Kâtip arzıhâlim yaz yâre böyle…”
Âşık Veysel’in şahsı, sanatı ve çalışmaları insanlığın yararınadır elbette. Peki, Âşık Veysel’i “Âşık Veysel” yapan, yetiştiren bu millet, insanlığın kendine örnek alması ve hatta taklit etmesi gereken bir millet değil midir?
1894’te doğdu ve henüz 3 yaşındayken Türk-Yunan Savaşı oldu. Bir ülkenin savaşa girmesinin ne demek olduğunu, vatandaşların nasıl etkilendiğini tahmin etmek hiç de zor olmasa gerek…
14 yaşındayken rejim değişiyor. 17 yaşındayken de Trablus Savaşı patlak veriyor. Artık çileli, sıkıntılı yıllar arka arkaya geliyor. Ve 18 yaşındayken Balkan Savaşları, 20 yaşındayken de Birinci Dünya Savaşı bütün ağırlığı ve yüküyle Âşık Veysel’in ülkesinin ve milletinin üstüne çöküyor. Millet savaşlardan harap ve bitap düşüyor. Gelin görün ki, emperyalist devletler bu aziz milletin yakasından düşmek nedir bilmiyorlar.
Nihayet Kurtuluş Savaşı’mız başladığında Âşık Veysel daha 25 yaşında. Yokluğu, yoksulluğu, sıkıntıları içinde bulunduğu halkla beraber bütün hücreleriyle beraber hissediyor. Peki, milletimiz Âşık Veysel’e nasıl yaklaşıyor?
Milletimiz, köy şartlarında olmasına, gırtlağına kadar fakir, yoksul olmasına, herhangi bir üniversite, lise mezunu olmamasına, yabancı dil, bilgisayar, sosyal medya, yapay zekâ bilmemesine rağmen, “Bırakın Allah aşkına, kör biri ne yapabilir ki? Hem eğitimsiz, hem kör olan birini dinlemek için vakit kaybedemeyiz. Burnunun ucunu göremeyen birinden hayat dersleri mi alacağız? İnsanların yemeye aşı, ekmeği yokken kör Veysel’e söylediği türküler için kahvelerde, odalarda para mı vereceğiz yani?” demiyorlar. Babası bir bağlama alıveriyor. Birileri de öğretiyor. Sonra çırağıyla beraber diyar diyar geziyor, bestelerini, şiirlerini seslendiriyor. Hayatıyla, “Göz değil akıl, gönül görür” sözünü ispatlıyor. Şiirleri de dikkat çekmek, çok fazla müşteriye ulaşmak için bel altı değil. Taraftar bulmak için tahrik edici, ayrıştırıcı, kamplaştırıcı eserlerin yakınından bile geçmiyor.
Düşünebiliyor musunuz, insanlık Âşık Veysel’in vurgularını daha yeni yeni yerine getirir oldu. Küresel ısınmayı gözüyle görmeden bilemedi. Kavgalar, çatışmalar yapmadan farklılıklara saygı gösteremedi. İşte bu, insanı temel almış medeniyeti kurmuş olan aziz milletimizin bir özelliğiydi.
Sanırım şu dikkati çekmiştir: Biz bu insan temelli medeniyeti yaşatmak yerine neden moda diye Batı’yı örnek almaya devam ediyoruz? Âşık Veysel’in yaşadığı dönemlerde özellikle Batı dünyasında engellilerin, güçsüzlerin, farklıların durumu içler acısı. İnsanat bahçeleri ve köle ticareti engelsizlerin yaşadığı acılardı. Engelliler genellikle öldürülüyordu. ABD, İngiltere, Almanya ve İskandinav ülkelerinde “Öjenizm” denilen bir tür “ırkların arileştirilmesi projesi ve uygulamaları” sebebiyle yüz binlerce engelli öldürülmüştü. Bunların detayları Mehmet Emin Demirci’nin “Homeros'tan Âşık Veysel’e: Bilgisizlik mi, Çaresizlik mi?” kitabında detaylı olarak yer almaktadır. Yine BBC Radyo’nun “Yeni Bir Tarih” adlı belgeselinde de bunlar açık açık anlatılıyor.
UNESCO insanlık adına önemli bir karar aldı ve “Dünya Âşık Veysel Yılı”nı ilân etti. Eğer insanlık için bir şey yapmak istiyorsak, hem Âşık Veysel’i ve sanatını, hem de aziz milletimizin insanı merkeze alan yaklaşımını bütün dünyaya anlatmalıyız. Böylelikle başka milletlere mensup engelliler ve farklılar da aziz milletimizin gösterdiği yaklaşımlarla karşılaşacak, potansiyellerini açığa çıkarabilecek ve insanlığa hizmet edebileceklerdir. Böyle bir dünya, böyle bir insanlık her bir insanın, hepimizin özlemi, arzusu ve isteği değil midir?