Neyi okuyalım? Nasıl okuyalım?

İnsanı okumak ise onu dış sûretinden ibaret görmeden, sıradanlaştırmadan, görünenin ardındaki sîreti bulmanın, iç âlemini anlamaya çalışmanın isteğidir.

GEÇMİŞTE, kitaba ve bilgiye ulaşmanın zor olduğu zamanları düşündüğümüzde, bugün bunun ne kadar kolay olduğunu görüyoruz. Günümüz toplumunda bilgiye ulaşmanın kolaylığı bana fastfoodu anımsatıyor. Özellikle internet vesilesiyle her yerden zahmetsizce ulaşabildiğimiz bilgi ve kitaplar, ayaküstü tüketilen yiyeceklere benziyor zira. Bu yiyecekler her ne kadar kısa sürede açlık ihtiyacımızı karşılayıp kan şekerimizi hızlı bir şekilde yükseltse de, vücudun ihtiyacı olan besinleri bu yolla tam ve doğru bir şekilde karşılamak mümkün değil.

Ayaküstü bu beslenme şeklinin sağlık açısından zararlı olduğu bilinen bir gerçek. En yaygın olumsuzluğu ise obezite. Midemizde ve bedenimizde faydası olmayan, hacimsel genişliğe sebep olan fastfood misali, zihinde yer tutan faydasız bilgiler de düşünsel tembelliğe neden olur. Titizlikle seçilmemiş bilgi ve kitapların dimağımızda aynı olumsuz etkiyi oluşturması kaçınılmaz bir gerçektir.

Kitap okumaya sadece vakit öldürmekten ziyade daha ciddî bir perspektiften bakmak bizim için daha yararlı olacaktır. Çağımızda entelektüel görünmek için popüler ve gündemde olan kitapları okumak gibi çok yaygın bir davranış modeli var. Olur olmaz her şeyi okumak, zaman ve enerji kaybının yanında bilgi kirliliğine de neden olmaktadır. Bu nedenle okuyacağımız kitaplar konusunda seçici ve titiz olmalıyız ki bilgi obezine dönüşmeyelim. Nasıl ki yiyecek obezine dönüştürdüğümüz bedenlerimizin bir zaman sonra hareket kabiliyeti kısıtlanıyorsa, aynı şekilde, bilgi obezine dönüşmüş zihinlerimizin de öğrendiklerini hazmetmesi, hayata geçirmesi ve uygulama noktasında zihinsel zafiyete uğraması söz konusudur.

Akıl nimetini bilgiye boğmaktansa onu özgürleştirmeliyiz. Öğrendiğimiz bilgileri hayatımızın farklı alanlarına transfer edebileceğimiz gibi, edindiğimiz bilgileri yeni şeyler üretmek için kullanabilecek bir potansiyele dönüştürmeliyiz. Bunun için her şeyden önce neyin önemli, neyin önemsiz olduğunun ayrımını yapacak bir ferasete ulaşmamız gerekmektedir. Okumaları zihinsel bir süreç hâline getirmek için her okumanın akabinde tefekkür ve düşünme zamanına ihtiyaç vardır.

Okumak, bir anlamda kitabını okuduğumuz şahsiyetlerin zihin dünyasıyla irtibata geçmek, onun düşünce ve duygu dünyasında, onunla birlikte yolculuk yapmaktır. Bu durum, yazarın hâlleriyle hemhâl olmak anlamına da gelmektedir. Okumak, kişiye değer katan ve onu zenginleştiren bir eylemdir. Bu eylem bizi basmakalıp düşünme şeklinden uzaklaştırır, eleştirel ve sorgulayıcı bir bakış açısı kazandırır. Özellikle günümüz eğitim sisteminin, ezberci ve bilgi yüklemesine alıştırılmış zihinleri, sorulduğunda çoğu konuyu bilen fakat bu bilgiyi farklı alanlarda kullanamayan kişilere dönüştürdüğünü görüyoruz.

Bizi Kur’ân-ı Kerim’e yakınlaştıracak kitaplar öncelikli tercihlerimiz arasında yer almalı. Bu minvalde titizlikle seçilmiş kaliteli eserleri farklı zamanlarda tekrar tekrar okumak sıkça tavsiye edilen yöntemler arasındadır. Çünkü sürekli gelişim ve değişim hâlinde olan insanın her yaşta anlama ve kavrama kapasitesi farklılık gösterir ve okuduğu eser farklı açılımlarda bakış açıları geliştirmesini sağlar. Aslolanın nicelikten ziyade nitelik olduğu unutulmamalıdır. Bizi daha iyi bir kul ve daha iyi bir insan olmaya yönlendirecek bütün kitaplar kıymetli ve okunmaya değerdir. Bunlar içinde okunması gereken en önemli eser, hâliyle Kur’ân-ı Kerim ve Rabbini en iyi tanıyan, aynı zamanda ümmetine en güzel şekilde tanıtan Efendimizin hayatı yani Siyer-i Nebî olmalıdır. Bu dünyadaki sabit mihengimiz, İlâhî Kitabımızdır. Dinimizin evrensel bir din olması hasebiyle Kutsal Kitabımız da zamandan ve mekândan münezzehtir. Bu nedenle oradaki kıssaları geçmiş zaman hikâyeleri olarak görmek ve düşünmek ne büyük bir yanılgıdır.

Mukaddes Kitabı yıllarca mânâsına vakıf olmadan okuduk. Oysa Kelâm-ı Kadim’i sadece lafızdan ibaret görmek ve onun ezberiyle iktifa etmek çok büyük bir kayıptır. Merhum Mehmed Âkif Ersoy’un şiirinde söylediği önemlidir: “İbret aranmaz mı ayetlerde/ Ne teze mezara okunmak, ne fal bakmak için/ Ne duvara asılmak, ne el sürülmemek için…” O sadece bu dünyadan göç edenlerin ruhuna okunacak bir kitap olmadığı gibi, asıl, dünya yolculuğunda seyrini bitirmemiş olanların rehberidir. Lafız için okumak ve ondan elde edeceğimiz sevaba razı olmak oldukça kısır bir bakış açısıdır. Aslolan mânâsı, gerçek anlamda değişim ve dönüşüme götürecek olan kıymettir. Semavî Kitabımız, muhtevası itibariyle hayatımıza yön veren, zorlu hayat yolunda rehberlik edecek bir başucu kitabı olmalıdır. Kendimizi uzak tuttuğumuz, özel zamanlar dışında pek kapağını açmaya yeltenmediğimiz İlâhî Kitabımızın boyasıyla boyanmak bu hâlimizle nasıl mümkün olacaktır?

Kur’ân-ı Kerim’in -bir sûre dışında- besmeleyle başlaması bir hikmet üzeredir. İlmi zihinsel bir rızık olarak kabul edip yediğimiz yiyeceklere besmele ile (“Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla”) başladığımız gibi tüm okumalarımızı da böyle yapmalıyız. Çünkü bütün kitaplar tek bir kitabı anlamak için okunmalıdır. Okumaktaki muradımız kendimizi bilmek, bulmak ve tek mutlak olan kitabı anlamak, Cenab-ı Hakk’ı tanımaktır.

Okumak gelişmek, büyümek, olgunlaşmak ve nihayet tekâmül için olmalıdır. Okumak, teknik olarak baktığımızda arka arkaya dizilmiş kelimelerden bir anlam çıkarma ve yorum yapma uğraşısıdır. Demek oluyor ki, aslında okumak bir “anlam arama” çabasıdır. O zaman kitaplar dışındaki birçok şey bizi anlam arayışına itebilir. Bu açıdan bakınca okuma eylemini sadece kitaplarla sınırlı tutmamalı, kâinatı, hayatı, olayları ve insanları da okumalıyız. Mânâya eriştikçe her şeye ilk defa görüyor veya duyuyormuş heyecanı ve coşkusuyla bakabilmenin, hayretin “Hayy” hâlidir okumak. Yaratıcı’nın bütün tecellilerinin ve ayetlerinin bir kitap gibi önümüze serildiği kâinatında okunmaya ve anlaşılmaya ihtiyacı vardır. Gönül gözüyle bakan gözler ve işiten kulaklar, kâinattaki her şeyde İlâhî tecellileri görür. Bunu başaran kişiler, duyu organlarını dış dünyaya kapatıp sadece bilmesi gerektiği kadarıyla iktifa ederek diğer hiçbir şeyle gereğinden fazla ilgilenmeyen kişilerdir.

Cümle içindeki kelimelerin bir araya gelmesiyle nasıl anlam oluşuyorsa, yaşamda parçalar hâlinde önümüze serilmiş her şeyden mânâ çıkarabiliriz. Hayatı okumak hiçbir şeyin gözle gördüğümüz kısmında kalmayıp arka plânını anlama ve öğrenmeye çalışma çabasıdır okumak. Rabbimizin yarattığı eserlerinden Müessir’e bir yol bulabilme gayretidir. Diğer âlemle ilgili merak ettiğimiz çoğu şeyin muadillerini tefekkürle burada bulma isteğidir. Yaşadığımız olayların sebeplerine çok fazla takılı kalmadan müsebbibe ulaşmaktır. Tıpkı bir rüyayı tabir eder gibi, bütün hayatı görünenden ziyade görünmeyen yönlerinin yorumlanmasının ve anlamlandırılmasının adıdır.

İnsanı okumak ise onu dış sûretinden ibaret görmeden, sıradanlaştırmadan, görünenin ardındaki sîreti bulmanın, iç âlemini anlamaya çalışmanın isteğidir. Bütün okumalar, okuduklarımızla tüm kâinatın Sahibi arasında bir bağ kurma çabasının adıdır.

Kulluğa dair en güzel okumaları yapabilme temennisiyle huzurlu okumalar diliyorum…