Newton, Mevlâna ve İbnü’l-Arabî’nin hayata bakışları-2: Asr ile Hû dengesi

Güç odaklı ve madde kaynaklı bir dünya anlayışı nerede, mâhiyet ve istidat odaklı yardımlaşma ve fakire el uzatma âlemi nerede? Madde ve güç odaklı Newton anlayışı nerede, olmak ve Hû odaklı Mevlâna ve İbnü’l-Arabî nerede?

YÜKSEK bir noktadaki cismin hızlanarak yere çarpmasının aksine yağmur, yere sabit hızla iner. Paraşütçülerin parçalanmadan zemine erişmeleri de sabit hızla inmelerindendir. Demir bilye yağın içine bırakılırsa, kabın dibine kadar yağmur gibi sabit bir hızla erişir. 

Vücûttaki kanın akışkanlığının belli bir değerde olmasına özen gösterilir. Alyuvarların kan içerisindeki süspansiyon (kan içinde asılı durma) hâli ve denizaltı araçlarının sabit durumları da tercih edilen yönlerdir.

Hücrenin dışında 10/15 kat daha fazla olan sodyum iyonu ile hücre içerisinde dışarıya göre 30/35 daha fazla olan potasyum iyonları, plâzma zarının iki tarafından iyon dengesi olacak şekilde ve hücre içerisine giriş-çıkış hareketleri sabit bir düzen içerisinde gerçekleşir. Moleküllerin hücre gövdesinden sinaps veya hücre zarına doğru hareketleri (anterograd/ortograd) de benzer şekilde çalışır. Bu ve benzeri durumların tamamı, elektronik devrelerin çalışma prensipleriyle birebir uyumludur.

Elektronik devrelerdeki devre elemanlarından biri eksikse veya devre bağlantısı yoksa, sistem düzgün çalışmaz. Oysa ortada birer devre bileşeni mevcûttur. Demek ki gerek şartın yanında yeter şart olan devre bileşenlerinin bağlantısı da çok mühimdir.

Benzer şekilde, bir hayvanın vücûdundaki kanın ne kadar olduğunu ölçmek için, hayvanın kanını vücûttan boşaltarak doğru bir ölçüm yapmak imkânsızdır. Canlı bir hayvanın kanının hacminin doğru ölçümü ancak hayvan canlı iken klinik yöntemlerle yapılmasıyla mümkündür. Bu nedenle bir insanı öldürmek, evrenin işleyişine çomak sokmak olduğundan, bütün bir insanlığı öldürmüş olmak gibidir. Bu anlayış Müslüman toplumlarda varken, Batı toplumlarında yoktur.       

Yukarıda izah edilen durumlar öteleme, dönme ve titreşim hareketlerinden sadece öteleme hareketinin sabit hızlı olanlarına açık birer örnektir. Ancak öteleme, dönme ve titreşim hareketleri birbirine dönüşebilir. Bütün durumlarda referans noktasına göre “veri” elde edilir. Referans noktası yanlış alındığında “veriler” de yanlış olur ve “doğru bir sonuca” ulaştırmazlar.

Paraşütün sabit bir hızla yere inmesi kabul edilirken, yağmurun düzenli inişleri o kadar rahat bir kabul görmez. Oysa yağmurun aerodinamik yapısı sabit hızın (limit hızın) oluşmasında etkendir. Yani hava ve sıvı içerisinde hareket eden cisimlerin aerodinamik yapıları birbirlerine benzerdir. Böylelikle en az enerji ile en fazla iş yapma yeteneği ve çevreye en az zarar verme özelliği gözetilir. Yağmurun şekli, uçağın kanatları, yumurtanın şekli ve denizlerdeki balıkların tamamı bu aerodinamik yapıdadır.

Yağmur damlacıkları aslında küre/top şeklindeyken hava ile temas ettiklerinde bilinen salkımsı yağmur şeklini alır. Bu nedenle zarar yerine faydalı olduğundan yağmura “rahmet” denilmiştir. Suyun içerisindeki hava kabarcıklarına bakıldığında ise hava kabarcıklarının yağmur şeklinin aksine “yuvarlak” olduğu görülür. Demek ki suyun havaya verdiği şekil (yuvarlak) ile havanın suya (yağmur) verdiği şekil aynı değildir.

Yağmurun bir adı da “asr”dır. Her şeyin özel vaktine “asr” denir. “Âhir zaman” için de “asr” kelimesi kullanılır. Kısa olmakla birlikle “asr” ismiyle anılan Kur’ân-ı Kerîm’deki Asr Sûresi, bütün nasihatlerin özü sayılmaktadır.

İmam Şâfiî, Asr Sûresi için, “Şayet Kur’ân’da başka bir şey nâzil olmasaydı, şu pek kısa sûre bile insanlara yeterdi. Bu sûre Kur’ân’ın bütün ilimlerini kucaklıyor” demiştir.

Fen açısından bakıldığında yağmur/asr, bilimsel çalışmaların özünde “tekrarlanabilir” olması nedeniyle özel bir zaman ölçü birimidir. Bu ölçü biriminin en hatırı sayılır olanı asr için “âhir zaman” ifadesi kullanılır. Bu nedenle asra yapılan yemin, insan, zaman ve Yaratıcı irtibatına da işaret eder. İnsanların en fazla zararda olduğu dönemin âhir zaman olacağı asla unutulmamalıdır.

Aslında su, havasız bir ortamda yine yuvarlak şekli alır. Yağmurun yere inmesi asr iken, suyun içindeki hava kabarcığının yuvarlak olması “öz”e işaret olsa gerektir. Asıl mihenk noktasının ise hava olması, akla yatkın olandır. Hava, aslında hayatı şekillendiriyor.

Newton’un keşfettiği yasaların akışkanlardaki karşılığı tam olarak “Akışkanlar Dinamiği” olarak bilinir. Brownian hareketi, akışkan dinamiğinin omurgasını oluşturur. Bu konumda bile Newton, katı Hıristiyan inancındadır ve bağlılığı tamdır. Ancak sosyal medyada “Akışkanlar Dinamiği”nin şekillerine bakılırsa bu şeklin neye benzediğini okura bırakıyoruz.

Burada referans noktası havadır. Hava, “hüve” olarak bilinen Arapçada üçüncü tekil şahıs zamiri olan Hû’nun ta kendisidir. Hazreti Mevlâna, yağmuru şekillendirip ona asr özelliği katan Hû’yu sabit referans, yağmuru ise asr’ı hareketli ayak olarak “pergel metaforu” ile geliştirmiştir. Hû’yu sabit tutup asr hareketi ile yetmiş iki milleti dolaşan Hazreti Mevlâna’ya sahip çıkmak ve Batılı Oryantalistlere bırakmamaksa boynumuzun borcudur.

Hû, İbnü’l-Arabî’ye göre, hiçbir varlığın müşahede edemeyeceği Allah’ın (cc) mutlak gayb ve sır olan Zâtına işaret eden “ihsan mâkâmının” tam karşılığıdır. Yağmurun ihsan ve rahmet oluşunun bir nedeni de işte budur!

Hû, varlık mertebelerinin de ilki olup Allah’ın (cc) bütün İsim ve Sıfatlarının bâtını ve hakikati de bu mâkâmdadır.

“Allah” (cc) isminin aslının “he” kaynaklı olması ve nefes alıp veren her canlının da “he” sesi çıkarması manidardır. İnsanların bu “he” sesini “Hû” diye zikretmeleri takdire şayandır. Arapça “Hû” kelimesindeki “vav” harfi ise ruhun ismine karşılık gelir. Günümüzde bu “vav” karfinin boyunlarda kolye olarak kullanılması bu nedenledir. Neticede Hû (hava, hüve), Allah’ın (cc) Zâtına işaret etmektedir.

İbnü’l-Arabî’nin dünyaya kazandırdığı “hakikat, mâhiyet ve zât” mânâsına gelen a’yân-ı sâbite, eşya var olmadan önce, Allah’ın (cc) ilminde bilgi olarak var olması ve gizli hakikatlerini ifade etmesi ile dikkat çekicidir.  İnsan, âlem/evren ve Allah (cc) irtibatı Müslüman coğrafyasında genel olarak İbnü’l-Arabî’nin bu görüşüne göre açıklanmıştır.

Güç odaklı ve madde kaynaklı bir dünya anlayışı nerede, mâhiyet ve istidat odaklı yardımlaşma ve fakire el uzatma âlemi nerede? Madde ve güç odaklı Newton anlayışı nerede, olmak ve Hû odaklı Mevlâna ve İbnü’l-Arabî nerede?

Ancak gelin görkün ki, “eleştiriye” bile açık olmayan Newtoncu anlayış, eğitim sisteminin omurgasını oluşturmaktadır. Seçmeli bir ders statüsünde bile olmayan Mevlâna ve İbnü’l-Arabî fikriyatı ise formal durumda bile bulunmamaktadır.

Newton ve Darwin gibilerin okutulduğu bir sistemden, gençliğin derslerde okutulmayan Mevlâna ve İbnü’l-Arabî fikriyatı gibi hareket etmelerinin beklenilmesinin nasıl bir durum olduğunu okuyucunun yorumuna bırakıyoruz.