TEKNOLOJİNİN hayatımıza
girmesiyle, Marshall McLuhan’ın da söylediği gibi, dünya “global köy” hâline
geldi. Artık uzaklar yakın, hiç tanımadığımız insanlarsa muhatabımız oldu.
Dünyanın diğer bir ucunda varlığından dahi haberdar olmadığımız şehirlerdeki
insanlarla sohbet edip sırlarımızı paylaşır olduk.
Bu
sanal münasebet, basit paylaşımların ötesine geçip kültürler arası etkileşimlere
de sebep oldu elbet. Ne yazık ki, menfi yönde etkilenen, diğer Batı dışı
toplumlar gibi bizler ve gençlerimiz olduk.
Dijital
hegemonyanın hüküm sürdüğü şu günlerde teknolojinin hayatımızın her alanında
söz sahibi olması kadar doğal bir durum yok. Bu gerçeği bir türlü
kabullenemeyen birtakım kesimler olsa da teknoloji çoktan hayatımızın öznesi
olmuş durumda. Bize düşen, bu gerçeği kabul ederek var olma mücadelesinde gerekli
adımları atmaktır. Öyle ki, bırakın hakkımızdaki somut ve kamuya açık bilgiler,
tüketim tercihlerimiz, alışkanlıklarımız, zevklerimiz ve insanî ilişkilerimiz
gibi şahsımıza ait en özelimiz bile teknoloji tarafından takip edilip
işlenmekte ve yeri geldiğinde bizim için ve hatta çoğunlukla bize karşı
kullanılmakta.
Daha
düne kadar ütopyadan ibaret olan “yapay zekâ” birçok alanda hayatımıza
girdi bile. Dijital asistanlar, otomatik sesli yanıt sistemleri, insanız uçan
hava taşıtları veya sürücüsüz tekerlekli ve de raylı sistemler ile elbette metaverse
(sanal evren)… Bütün bunlar, bizi bekleyen geleceğin fragmanı sadece.
Hayatımızın
merkezinde durup bize yön veren teknoloji, son kuşaklarımızı da şekillendirir
oldu. 2000’li yıllardan itibaren gelen jenerasyon, teknolojinin hâkim olduğu
bir ortama doğmuş olmalarından dolayı gerçeklikten kopuk olmanın yanı sıra
kişisel hırslarının da son derece yüksek olmasıyla öne çıkıyor. Eski nesillere
göre çok daha büyük bir tüketici grubu olan bu dijital çocuklar, farkında
olmasak da çoktan eğitimlerinin son aşamasına gelmiş durumdalar. Ve maalesef
biz bu çocukları, bizim çağımızdan kalma eski ve yetersiz pedagojik kalıplara
girmeye zorlayarak baskılıyoruz.
Ağladığında
eline emzik yerine tablet veya akıllı telefon vererek büyüttüğümüz
çocuklarımızı, onların bilişsel ve duyuşsal dünyalarına hitap etmeyen
yöntemlerle eğitmeye çalışıyoruz. Maalesef bu çabamız, onların zihinlerine
ulaşacak kodlamalara sahip olmadığı için amacına ulaşamıyor. Başka bir deyişle,
çağın diliyle dillenip çocuklarımıza erişmemiz gerekmekte. Biz bu sanal gerçekliği
görmezden gelince o kaybolmuyor. Aksine, büyük bir hızla gelişip her geçen gün
yaygınlaşıyor. Biz bu alanları kendi inanç ve değer yargılarımızın süzgecinden
geçirerek doldurmadığımız sürece, geleceğimizin mimarı olması gereken gençlerin
zihinleri ve algıları istila altında kalmaya devam edecek. Bu bâtıl anlayışın
esareti altında olduğundan bîhaber gençlerden nasıl geleceğimizi aydınlatacak
hür ve özgün fikirler üretmelerini bekleyebiliriz?
Sosyal
ağ kullanımında Türkiye, dünyada ilk sıralarda yer alıyor. Gençlerimiz
teknolojiyle bu kadar zaman geçirirken sadece hazırı tüketmekle meşguller.
Teknolojiye sahip ülkeler dünyanın efendisi konumundalarken, köleleşmek
istemiyorsak, çocuklarımızın gönüllerini ve zihinlerini etkileyen bu teknolojiyi
biz üretip şekil vermeliyiz. Dış güçlere karşı dik duruşun ve gücün yolu
teknolojiden geçiyor artık.
Zorlu bir coğrafyada doğmuş, etrafı ateş çemberi ve Batı’nın baskısını bu kadar hisseden bir toplumda başkaldırışımız teknoloji sayesinde olacaktır. Yılkı atları gibi özgür, kışın ayazını iliklerine kadar hissederek hayatta kalmayı başaran bir nesil var elimizde. Bu avantajın farkına varıp lehimize kullanmamız gerek. Varlığımızı devam ettirip çağa yön verebilmemiz için zamanın ötesinde düşünüp yenilikçi teknolojiler üreterek geleceği plânlayan gençler yetiştirmeliyiz. Bunun için her türlü eğitim ve gelişim şartlarını sağlayarak uygun ortamlar hazırlamalıyız.