
BAKİR
cümleler kurmanın muhal olduğu edebiyatın çıkmaz sokağında, “el değmemiş” diye
dillendirdiğim anlatma acziyetine düşerken tutunduğum bir iki sözüm var, dinler
misin?
Senin adında, aslında
kendi nefsime nasihatim. Sarmal bir yığın soru, birinin ucu diğerine, birinin
cevabı ötekine… Anlayacağın, birinin bitişi, diğerinin başlangıcı…
Yaprak üstündeki çiği
atmak için eğilir ya, hani çiğ toprağa kavuşma uğruna düşmeyi göze alır ya, hani
yeniden dirilmeyi bekleyen ağaçlar yapraklarını rüzgâra bırakır ya, işte
üstündeki dertleri bırakmak için sen de kafanı eğmelisin! Kalbindeki ağırlıktan
kurtulmak için gözyaşlarını salıvermelisin. Yüreğin kezzap olup yandıkça
küllerinden eserlerin türeyecek.
Hani sular toprakla
karışınca rengi bulanır ya, sen de elemle bulanacak, yıkanacak, sonra
durulacaksın.
Peygamberim (sav) gibi
yazamadan okuyan, Yunus gibi okumadan yazan olmak kolay mı? Hele bir yanmaya
dayanmayı öğren; dumansız ateş tam kor olur, sesini çıkarmadan o kora su olur
sönersin…
Irmaklar gibi çağlamak,
irfana ulaşmak için önce dert denizinde yıkanmak gerekmiş. Galip dememiş mi
“ateş denizinde mumdan gemiler”, hani Hüsn’e ulaşmak için?
Sen dikenlerin, çakılların
üzerinde yalınayak dolaşacaksın; ayağın mukavemeti artsın, nasırlar yansın. Neden
semazen, parmağındaki yaraya tuz basar sanırsın? Yara pişsin, kanamasın… Ancak
o zaman yere sağlam basarsın.
İçine atılan bu azap ateşi
belki senin necat ipin olacak. Sabır kuyusunun suyunu çekmek demek, gül
bahçesinden güller dermek değil, yılanlı kuyulara yalın ayak girmektir.
Dünya zaten denî değil mi?
Zaten o zengini gergef gibi geren, fakiri sıkan, burkan değil mi? Onda refah
araman beyhude, dünyada ebedî zevk beklemek, boş tabağa ters kaşık sallamak
değil mi?
Her şeye sabır, söze de… Söz
çıkmadan onu kırk kez boğmayı öğrenmezsen, o çıkınca bin kere seni boğabilir.
Kelimeler sana düşman olmadan kapında köle yapmazsan, o sana eyer takıp
sokaklarda gezdirir.
Yağan yağmurdan kaçmak
değil, ıslanarak görevini yapmaktır. Bazen hortum hızında feveran eder
duygular, dile gelince sinek vızıltısı olur. Direnecek hislerine gem
vuracaksın, bazen görünüşte dev olan nice insanlar, konuştukça cüce olur,
susmanın enginliğinde mest olacaksın.
Hüner bilgide mi gönülde mi? Sözler dilde mi, yürekte mi? Konuştukça belli olur... O zaman yerinde ve zamanında konuşacaksın. Yanmış yürekten sâdır cümleler bir başka olur; sabır suyunda yıkanmış kelimeler âlim olur, muallim olur. Ağzını bursa da deva olur, ilaç olur. Zehir terletir, ilaç da terletir; biri diriltir, biri öldürür. Sen hangisi için terlediğini bilemez isen sonun nasıl olur? Öyleyse hep hak söyle, Hakk’ı söyle!