
ZİHİNLER ustaca ablukaya
alınıyor.
Hakikatin
önüne kalın perdeler çekiliyor.
İlâhî
yasaların önüne dünyevî kanunlarla bariyerler örülüyor.
İslâm
dininin değişmez gücünü ve Âlemlerin Rabbi tarafından kıyamete kadar korunacağı
gerçeğini değiştiremeyeceğini bilen Batı/l, “İslâm” adına plânlarla terör
örgütleri oluşturuyor.
İnsanı
insanlığından uzaklaştıracak yöntemlerle şirk ve küfr hızla yol alıyor.
Tüm
dünyada “İslâmofobi” hızla artıyor. Gün geçmiyor ki, Avrupa’da bir camiye
saldırı olmasın.
Filistin’de,
Doğu Türkistan’da zulüm kol geziyor.
İşgaller,
ihanetler, iç savaş projeleri, terör ve algı operasyonları arasında can yangını
yutkunmalarımız var.
Doğru
ile yanlış, iyi ile kötü, güzel ile çirkin takas edilmiş… İnsanlık
çirkinleştirildikçe dünya merhametini kaybediyor!
Medya
ve televizyon kanalları vasıtasıyla almak ve avlanmak üzere eğitiliyor
insanlık.
Ülkemizde
ise aza kanaat, zora tahammül, paylaşma, birlik olma gibi hasletlere
ihtiyacımız olduğu şu günlerde, aziz Türk milletinin geleceğine tuğla taşımak
yerine nifak ve fesat inşâ ediliyor. Bir mâkâm sevdasıyla kötülerle,
kötülüklerle iş birliği yapmak siyasetten sayılıyor.
Muhalefetin
yalan ve iftiradan medet umduğu, algı operasyonlarıyla akıl tutulmalarının
yaşandığı şu son dönemde, öğrenilmiş çaresizliğimizle düşmana gıpta, katile
hayranlık yaygınlaşıyor.
Hırs
ne vakit kutlu kılındı da mâkâm sevdasıyla tüm yapılanların üzerinde bu kadar
iştahla tepiniliyor?
Nefret
kutsandı da bizim mi haberimiz yok?
“Erdoğan”
nefretinin muhalefet partilerini getirdiği seviyesizliği hangi kriterlerle
okumalıyız?
Birlikte
saf tutacağımız insanlarla omuz omuza olmak varken, aynı inanç, aynı idea, aynı
şiar ve aynı şuurda olanlarla güçlenmek gerekirken, bu kadar aykırı bir
tercihin izahı nedir?
Bu
birkaç cümle ile özetlemeye çalıştığım tabloda görünen o ki, münafıklıktan
imtina eden, ihlâs ile iman eden bizler, izah aradıkça çaresizliğimizin
arttığı, çözüm bulmaya çalıştıkça yetersizlikle kıvrandığımız bir asrın inançlı
zümresiyiz.
Aslında
şartlar her ne olursa olsun, ferdî olarak “Elhamdülillah, Müslümanım!”
diyenlerdensek, başka bir izaha da muhtaç değiliz. Ancak cihadın kılıç kalkandan,
top tüfekten entrikaya evrildiği, sanal savaş meydanlarında ihanetin kurşun
niyetine kullanıldığı bu vakitte çare üretmeye ihtiyacımız var.
Bunun
içinde önce ümmet bilincine erişmek, fert fert “büyük zafere” koşmak boynumuzun
borcudur. Ki toplum değişsin, ümmet bilinci pekişsin, dünya yitirdiği
merhametine yeniden erişsin!
“Bir
toplum kendi nefislerinde olanı değiştirmedikçe, Allah onlarda olanı
değiştirmez” ayet-i kerimesi, muhteşem bir izah ve pratik bir formülü İlâhî bir
ilke olarak sunuyor. Duyana, dinleyene, anlayana…