Neden yerli malı kullanmalıyız?

Ülke olarak üretim altyapımızı dünyadaki teknolojik gelişmelerle uyumlu bir hâle getirmek önemlidir. Teknoloji açığımızın kapanması, cârî açığımızın da kapanması demektir.

BİR ülkenin kalkınabilmesi için ekonomik ve sosyal gelişme hedeflerinin ortak paydası, sürdürülebilirliktir.

Geleceği de sahiplenmek amacıyla bu ortak hedef, herkesin temel ihtiyaçlarının ve daha iyi bir hayata ilişkin beklentilerinin karşılanmasına yöneliktir. Çevre ile sosyoekonomik gelişme arasındaki ilişkilerin de iyi kurgulanması ve uygulanması, ihtiyaçları karşılayabilir. Bu ihtiyaçlar karşılanırken insanların gelecekteki temel ihtiyaçlarının karşılanması da tehlikeye sokulmamalıdır.

Geleceği sahiplenmeye yönelik kalkınma ve sosyal hayat için hükûmetlerin çeşitli plânları ve stratejileri olmuştur, olmaktadır. Bizde de hem sosyal standardı yakalama, hem de ekonomik bağımsızlık adına yerli mallarını kullanma ve millî üretim düşünülmüştür. Yerli Malı Haftası da bu nedenle düşünülmüş ve uygulanmaya başlanmıştır.

Yerli Malı Haftası’nın çıkış amacı, Birinci Dünya Savaşı sonrası oluşan ekonomik darboğazın ardından yabancı ülkelere para akışının önünün kesilmesi ve toplumsal tutum bilincinin oluşmasına dayanır. Yerli tüketimi arttırmak, tutumlu olmak, yatırım yapmanın önemini vurgulamak, yerli tüketimin bilinçli olarak artmasını amaçlamak üzere 1946 yılında Yerli Malı Haftası kutlanmaya başlandı. 1983 yılında adı “Tutum, Yatırım ve Türk Malları Haftası” olarak ismi değiştirildi.

Tarih sahnesinde milletler arasında savaşlar hiç eksik olmamıştır. Dün olduğu gibi bugün de bu savaşlar doğrudan ve dolaylı olarak sürmektedir. Her alanda güçlü olan ülkeler her türlü saldırıdan fazla etkilenmeden hayatlarına devam etmektedirler.

Çağımızda savaşlar doğrudan olmakla birlikte, daha ziyâde bilimsel ve teknolojik olarak sürmektedir. Emperyalist ülkelerin sömürgesi olmamak, daha bağımsız ve güçlü bir ülke olabilmek için her alanda, eğitim, ekonomi ve sosyal-kültürel alanda kalkınma kaçınılmazdır.

Türkiye, konumu ve tarihî geçmişi itibâriyle önemli bir ülkedir. Tarihî bağları büyük ve etkilidir. Yerine göre dünya hayatına yön vermeyi becerebilmiş bir milletiz. Geçmişte büyük medeniyetler kurmuş, bazı milletlere örnek olmuş bir millet olarak topraklarımız da çok büyüktü. Bilimde, çalışmada, üretimde ne zaman ki tembelleştik, zayıf hâle geldik; topraklarımızda yaşayan tebalar ayaklandı ve bağımsızlıklarını ilân ettiler. Topraklarımız küçüle küçüle elimizde bugünkü haritamız kaldı! Fakat ne düşmanlıklar son buldu, ne de ülkemiz üzerine bir türlü bitmek bilmeyen kinler, husumetler, hile ve desiseler…

Zaman zaman yakınımızda ve uzağımızda gözleri topraklarımıza çevrili düşmanlar, tarihi çarpıtarak, sözde “soykırım” adı altında oyunlarına devam etmekteler. Bu gibi durumlarda gayr-i ihtiyârî olarak bir süreliğine refleks gösteriyoruz, bir süre sonra da hayatı akışına bırakıyoruz. Tepkilerimiz duygusallıktan öte gitmiyor. Çünkü millî bir bilince sahip değiliz. Ülkemiz yabancı etiketli mallarla dolu. Elin adamı işini iyi yapıyor. Çünkü bir hedefi var: “Her alanda kazanmak”… Ayrıca malları kaliteli.

Kaliteli yabancı uyruklu malları boykot etmek bir işe yaramaz. Zira biz o malların yerine aynı kalitede ürünler üretemediğimizde boykotların, protestoların bir anlamı olamaz!

ABD, İsrail, İngiltere, Almanya, Rusya, Çin, Fransa gibi ülkelerin ürünlerinin boykot edilmesi, hem ülkemizde binlerce fabrikanın kapanması, hem yabancı yatırımcıları teşvik anlayışına olumsuz bir gerekçe, hem de bu fabrika ve mağazalarda çalışan vatandaşlarımız açısından olumlu sonuçlar vermeyen bir durum olarak karşımıza çıkıyor. Böyle bir durumda işsizlik daha da artar ve buna bağlı başka problemler ortaya çıkar.

Öncelikle gerçekten de yerli ve millî olmalıyız. Her alanda daima iyi ve kaliteli ürünler üretmeliyiz. Bilimsel alanda başarılı olmalıyız. Kendi kaliteli ürünlerimiz çoğalmalı. Her alanda kendimize yetebilmeliyiz. Güçlü bir ülke, dünyada söz sahibi olur. İthâlâttan daha fazla ihracatımız olabilmeli. Bu ülke, yabancı ürünlerinin âdeta cenneti olmamalı.

Her şey sadece ekonomiyle hâllolmaz. Eğitimde, terbiyede, ahlakta, kültürde de güçlü olmak elzemdir. Fertlerimizde iş ahlâkı, doğruluk, dürüstlük, yardımseverlik, iyilik, cömertlik, fedakârlık, sevgi, saygı gibi değerleri de hâkim kılmalıyız. Kültür emperyalizmine boyun eğmeden, bilimsel çalışmalara odaklı, ahlâklı, terbiyeli, eğitimli nesiller yetiştirmeliyiz.


Ülkemiz tarımda kendi kendine yeten sayılı ülkelerden biriydi. Yanlış tarım politikaları nedeniyle zamanla zorluklar yaşıyoruz. Ülkemizin millî hedefleri olmalıdır. Her iktidar, millî hedeflerden sapmadan o hedefleri sürdürebilmelidir. İktidarlar değiştiğinde neredeyse her şey değişiyor. Meselâ bizde Millî Eğitim Bakanı neden hiç eğitimci olmaz? Eğitimle alâkası olmayanlar bakan yapılır? İktidarlar parti içi dengeleri gözetsinler, ancak öncelikle liyakate önem versinler. “Adama göre iş” yerine “İşe göre adam” prensibi hayata geçirilsin. Bu sebeple vasıflı, nitelikli, eğitimli fertler yetiştirelim.

Akla pek çok soru geliyor. İthâl tüketim malı yerine yerli malı kullanmış olsaydık, kaç kişiye istihdam sağlayacak fabrika ve işyeri kurabilirdik? Biraz da bunun hesabını yapalım. Her yıl ithâl tüketim mallarına ödenen dövizle acaba neler yapabilirdik?  

İyi ve güçlü şekilde kendi pazarımızı kurmak ve korumak mecburiyetindeyiz. Kendi malımızı ihraç edebilmek, kendi işsizimize iş bulabilmek, kendi malımızın kalitesini arttırabilmek, üretimde ve tüketimde verimliliği yükseltebilmeliyiz. Tüketicinin alım gücünü arttırabilmeli, tüketici bilincini oluşturabilmeli ve yerli malı kullanımının önemini topluma anlatabilmeli, diğer ülkelere karşı güçlü bir duruma gelebilmek için işçisiyle, tüketicisiyle, sanayicisiyle, üniversitesiyle, meslek kuruluşlarıyla, diğer demokratik kitle örgütleriyle ve ilgili kamu kuruluşlarıyla bir araya gelip kendi gücümüzü idrak edebilmeliyiz.

Batı ülkeleri kendi pazarlarını, kendi üretimlerini, kendi ekonomilerini ve kendi ülke yararlarını koruyabilmek için dış ülkelere ve ithâl mallara karşı birçok önlem almakta, birçok engel çıkartmaktadırlar.

Neler yapmalıyız?

Paramız ülkemizde kalıp başka ülkelere gitmemeli, kalan para ile yatırımlar yapmalı, fabrikalar ve işyerleri açarak üretimi arttırmalıyız. Fabrikaların açılması ve üretimin arttırılması ile işsizlere iş imkânları sağlanır. Böylece tüketicilerde alım gücü artar. Fiyatların ve enflasyonun düşmesi ve ucuzluğun sağlanabilmesi için programlı olarak yerli üretim yapılmalıdır.

Ekonominin canlanması, vergi mükelleflerinin kazancının ve gelirinin artması demektir. Devletin de vergi gelirlerinin artışına imkân sağlanmış olur. Güçlü ve millî bir devlet sayesinde, devlet bütçesinden sağlık, eğitim ve sosyal güvenlik harcamaları ile diğer kamusal hizmetlere daha çok ödenek ayrılacaktır.

Yerinde yerli üretimle çalışanlar daha iyi ücret alabilirler. Devletimizin güçlenmesi, ülkemizin bağımsızlığının ve egemenliğinin korunması için kaliteli üretim şarttır. Daha kaliteli, daha sağlıklı, daha güvenli malların üretilmesi böylece gerçekleştirilmiş olur. Sosyal adâlet ve toplumsal görevin ve huzurun sağlanabilmesine katkı sağlanır.

Tüketicilerin sağlık ve güvenliğini tehlikeye sokacak kalitesiz, sağlıksız ve güvensiz malların ithâlâtı yasaklanmalı, bu amaçla gümrüklerde etkili bir denetim sistemi kurulmalıdır. Her alanda sıkı denetimler yapılmalıdır. Her çeşit yerli üretimde mâliyetleri düşürebilmek ve ucuz üretim sağlayabilmek için yerli kaynaklarımıza dayalı üretim politikasını benimsemeliyiz. Bunun yanında teknolojiye de önem atfetmeliyiz. Teknolojinin hayatımıza kattığı değerleri, kolaylıkları ve tehlikeleri göz ardı etmemeliyiz. Teknolojiyi günümüzün sorunları olan işsizlik, ulaşım, haberleşme, hastalıklar, salgınlar ve bilgi edinme alanları başlıklarında kullanmalıyız.

Millî ve yerli üretimde hatâya düşmek

Bir cihaz Batılı bir ülke firması tarafından kendi ülkesinde kendileri tarafından tasarlanmış, yazılımları kendi ülkesinde üretilmiş ama fiziksel üretimi Türkiye’de yapılmakta… Bu durumda bu cihazın yerli olup olmadığı tartışma konusu olacaktır. Binlerce dolara satılan yabancı ülke ürünleri Türkiye’de yerli malı belgesi alabilmektedir. Peki, biz başka ülkelerde bunu yapabilmekte miyiz?

Bir ürün yabancı bir ülke tasarımı iken, kritik yazılımları, kritik yükleri dâhil olmak üzere Türkiye’de üretiliyor. Motor gibi bazı önemli bileşenleri ise ithâl ediliyor. Bu ürün için tüm yazılımına, satın alınmış da olsa tasarımına ve satma haklarına sahip olabildiğimiz durumda bile bu ürünün millî olmasından söz edilebilir mi?

Yabancı firmaların ülke içinde ürettiği tüm ürünlerin, ülkemizin ihracat kalemlerine bir artı olarak geçtiği görülüyor. Yani yerli kategorisinde kendine yer buluyor. Zira Ticaret Bakanlığı, “Sermayesi yabancı olmakla birlikte Türkiye’de yatırım yapan ve katma değer üreten firmalar tarafından Türkiye’de üretilen ve satışa sunulan her tür mal için fiyat etiketlerinde ‘Yerli Üretim’ logosu kullanılması zorunluluğu bulunmaktadır” açıklamasında bulunmuştur.

Yerli üretim ile montaj, birbirine karıştırılmamalıdır. Üretilen ürünün hammaddesinin dışarıdan alınması demek, yerli üretim değil, yerli montaj demektir.

Hülâsa, millî ve yerli üretimde gerçekçi olmak durumundayız. Ülkemizde yabancılar tarafından üretilen, adına “yerli üretim” denilen ürünlerin direksiyonu da elimizde olmalıdır.

Ülke olarak üretim altyapımızı dünyadaki teknolojik gelişmelerle uyumlu bir hâle getirmek önemlidir. Teknoloji açığımızın kapanması, cârî açığımızın da kapanması demektir.