Neden ve nasıl vazgeçeriz ruhumuzdan?

Hıristiyan, emperyalist Batı dünyasının bu sevdadan vazgeçtiğini söylemek, cehaletten başka bir şey değil. Bu yalana inanmak için ancak gaflet içinde olmak gerekir. Günümüzde bu amaçlarına ulaşmak ve sınırlarımızı geçebilmek için sadece yöntem değiştirdiler. Bugün kendilerine uyum ve bütünleşme için bize dayattıkları şartlar, çıkarılan yasalar hep bu amaca yöneliktir.

TARİHİN en çetin, en kapsamlı, en ilginç ve en kanlı savaşlarını Batı’ya karşı verdik. Bu savaşlarda Batı dünyası hiçbir zaman gözümüzü korkutamadı, geri adım attıramadı, ama bugün bu uğraşından vazgeçmiş bulunmaktadır. Onun yerini, bizi korkunç gösteren çabalar aldı. Bir düşmanlık, bir barbarlık algısı oluşturmaya başladı.

Batılılara karşı verdiğimiz bütün savaşlar, tam mânâsıyla hak-bâtıl savaşı olarak verilmişti. Gücün ve kuvvetin değil, maddenin ve silahın değil, ruhun ve mânânın, sevginin ve imanın üstün geldiği, en çetin şartlar altında bile kazanılmış birçok mucizevî zaferler elde edildi bu savaşlarda. Dünyada buna bezer savaşları sadece İslâm dünyasında bulmak mümkündür.

Batılarla yaptığımız savaşlarda her iki tarafta da neredeyse tüm dünyanın içinde yer aldığı onlarca savaş yapılmıştır. Şimdi tüm dünyaya karşı bizi korkunç, vahşi, kan döken bir millet olarak göstermek için İslâmofobi projesini ürettiler. Oysa İslâm korku değil, selâm ve barış dini, kardeşlik ve esenlik dinidir. İnsanı öldürmek için değil, kurtarmak ve yaşatmak için gönderilmiştir. İslâm nefret değil, sevgi dinidir.

En büyük kandırılmışlıkların, aynı zamanda en büyük kahramanlıkların yaşandığı bu savaşlardan sonra, şimdi yeni kandırılmışlıkların peşinde koşuyor Batı dünyası. Haçlı ordusunun milletimizi ve medeniyetimizi yok etmek için düzenlediği son hamleleri son mermilerle vurularak kovulduğu savaşlardan çok acı hissetiler, büyük yaralar aldılar. Onun acısıyla yeni hamlelere giriştiler ama bu sefer halkı uyandırmamak için gizli ve sinsice saldırıyorlar. Bunlardan bir tanesi İslâmofobi projesidir. Akif’in dediği gibi Bedrin aslanlarına, Uhud şehitlerine benzeyen şehitlerimizin ruhuyla kazanılan savaşlardan sonra, yeni taktik ve yeni metotlarla yeni düşmanlıklar üreterek bizi bu şehitlik mânâsından uzaklaştırmanın peşinde koşuyorlar şimdi. Öyle ki, İslâm’ın birçok döneminde görülen Allah’ın yardımının açıkça görüldüğü, imanın teknolojiyi yendiği birçok savaş verilmiştir Batılılara karşı.

Batı’ya karşı verilen mücadele ruhun nefse, sevginin nefrete, imanın küfre üstün geldiği can pazarı olmuştur her zaman. Âdeta bir kıyamet yaşanmıştır bu savaşlarda. Kurşun yağmuru altında ölüme atlarcasına çatışmaya koşan, gözünü kırpmadan canını veren yiğit evlâtların harmanlandığı cepheler görülmüştür bu savaşlarda. Bugün bu toprakları kazsanız her tarafta şehit fışkırıp durur. Böyle bir toprak parçası dünyada çok az yerde bulunur.  

Yeni nesillere savaşları nasıl kazandığımızı anlatmazsak, Batı’ya alet oluruz. Kendi kendimize engel oluruz. Ruhsuz bir nesil yetiştiririz. Seyit Onbaşı’nın iki yüz altmış kiloluk mermiyi tek başına nasıl kaldırıp topun ağzına sürdüğünü, düşmanın son gemisini nasıl batırdığını anlatmazsak savaşların ruhu, şehitlerin ruhu anlaşılmaz. Bütün zaferler ancak imanın ve ruhun üstünlüğü ile kazanılmıştır. Bu gerçek anlatılmazsa yapılanların hiçbir önemi kalmaz. Düşmana karşı kazandığımız zaferlerimizin ruhunu düşman bizden daha iyi anlamıştır. Bize karşı savaşıp yenilen İngiliz donanma komutanı Winston Churchill, şunları söylemektedir: “Anlamıyor musunuz, biz Çanakkale’de Türklerle değil, Tanrı ile harp ettik! Tabiî ki yenildik.”

İşte Churchill’in itiraf ettiği gibi, biz savaşları Allah’ın yardımı ile kazandık. Bugün genç nesillerimiz bu gerçeklerden habersiz, bu ruhtan uzak yetişiyorlar. Okullarımızdan bu ruh kovulmuş durumdadır. Okullarımızda matematik, fen ve sosyal bilgiler verilmeden önce bu ruh verilmek zorundadır. Bu gerçeği gören medeniyetimizin ezelî düşmanları, bir kez daha bu ruha, bu imana sahip olmayalım diye bizi kendilerine benzetmeye çalışmakta, diğer taraftan da İslâmofobi gibi projelerle dünyayı bize karşı cephe almaya zorlamaktadırlar. Bundan dolayı bize dost görünmektedirler. Yoksa bu emellerinden asla vazgeçmiş değiller.  

Unutulmaması gerekir ki, bizim ezelî düşmanlarımız ve onların sinsi plânları, bizi yok etme politikaları hakkında uyanık ve tedbirli olmazsak, aynı durum karşısında aynı kararlılığı, aynı kahramanlığı, aynı başarıyı gösteremeyiz. Batı’ya karşı bizi üstün kılan, kazanmamızı sağlayan ruh, Kur’ân’dır. O ruh imandır, namustur, sevgidir. İşte bundan dolayı Churchill diyor ki, “Eğer Türklerin elinden Kur’ân’ı alamazsanız, mümkün değil, onları yenemezsiniz”.

Bundan dolayı bizi tarih sahnesinden silmek, yok etmek için en hassas yerimizden, imanlı kalplerimizden vurmak üzere tüm güçleriyle çalışıyorlar. Bunun için zehirli dinsizlik oklarını kalbimize doğru çevirmiş bulunmaktadırlar. Hıristiyan, emperyalist Batı dünyasının bu sevdadan vazgeçtiğini söylemek, cehaletten başka bir şey değil. Bu yalana inanmak için ancak gaflet içinde olmak gerekir. Günümüzde bu amaçlarına ulaşmak ve sınırlarımızı geçebilmek için sadece yöntem değiştirdiler. Bugün kendilerine uyum ve bütünleşme için bize dayattıkları şartlar, çıkarılan yasalar hep bu amaca yöneliktir. Amaç; ahlâk ve maneviyatı yok etmek, kalplerimizdeki imanı boşaltmak ve iman ruhunu unutturmaktır.

Dost ve müttefik görünen emperyalist vahşi Batı’nın gerekirse ülkemizi yeniden işgal edebileceğini etrafımıza baktığımız zaman anlayabiliriz. O hâlde iman ruhundan asla vazgeçemeyiz! Hatta savaşlarla sınırlarımızı geçemeyen vahşi Batı, bugün onları engelleyen Irak’a, Suriye’ye, Mısır’a, Libya’ya, Afganistan’a ve daha pek çok ülkeye fiilen girmiş durumdadır. Hiç şüphesiz, sıranın bir gün bize de geleceğini herkes söylemektedir. Bunu engellemenin bir tek yolu vardır; o da iman kalesini tahkim kılmak ve iman kardeşliği ruhunu yeniden diriltmektir.

Düşmanın savaşla, topla, tankla, uçakla geçemediği sınırlar bugün geçilecek mi, geçilmeyecek mi? Bunun cevabı, bunun kararı, ülkemizde verilen ruh ve iman eğitimiyle verilecektir. Eğer bindiğimiz atın toynakları varsa, gideceğimiz yere rahat varabiliriz, yoksa yarı yolda kalabiliriz.