
HAMAS lideri İsmail Haniye, suikast sonucu Tahran’da şehit olduktan sonra, İran’ın nasıl cevap vereceğini merak etmeye başladık.
Ortak kanaat: Onur kırıcı bir saldırıydı.
İran tarafından çok sert açıklamalar yapıldı. Bilmeyen sandı ki, İran bütün gücüyle gümbür gümbür İsrail’e saldıracak.
Öyle olmadı. Olmayacağı da belliydi. Hayatın gerçekleri, romantizmi ve hamaseti alt eder.
Ne zaman, nasıl cevap verileceği meçhul.
Biz bilmiyoruz, İran yöneticileri biliyor mu, ondan da emin olamayız.
Beklenti sürüyor. Dünyanın gözü İran’a dönük.
Tartışmacıların gündemi aynı.
Merak had safhada. Korku ve endişe de karışıyor merak potasına. “Ya iş çok büyürse, savaş yayılırsa?” endişesi…
Ekran altına yazılan yazılar, atılan manşetler birbiriyle yarışta.
İran vurdu vuracak.
Ne zaman vuracak?
Bu gece mi vuracak?
Bu gece vuracak mı?
Vuracak mı bu gece?
Uykumuz geldi, vuracaksa vursun artık.
Her an vurabilir.
Eller tetikte.
Gözler cep telefonlarından gelecek mesajlarda, kulaklar kirişte.
Ajanslar her an haber geçebilir.
Bugün yarın…
Şu kadar gün geçti.
Geç oldu, ben yatıyorum.
İran kendi topraklarından değil, Lübnan’dan vekil kuvvetleriyle vuracak. Yemen’de Husiler de hazır kıta.
Lübnan’dan roketler atılıyor.
İsrail, “Bana ne bana ne, acımadı ki” diyor. Atılan roketlerin isabetsiz olduğunu, bir kısmının boş araziye düştüğünü, diğerlerinin havada imha edildiğini söylüyor.
Lübnan’dan açıklama yapan Hizbullah lideri ise İsrail’in yalan söylediğini savunuyor.
Ve İran’dan açıklama geliyor:
“Kesin, ölçülü, hesaplanmış intikam.”
Her durumu “Tersi mümkün müdür?” diye ölçmekte fayda var.
Fikir yürütürken işimiz kolaylaşır.
Nedir tersi?
“Kesin olmayan, muğlak, belli belirsiz, ölçüsüz, hesapsız bir intikam mümkün müdür?” diye baksak fena olmaz.
Mantar tabancasıyla cevap verilmeyecekse, o açıklama, “Olmasa da olur” cinsinden.
“Geciktirmek, operasyonun bir parçası…”
Bakınız, bu daha anlamlı bir açıklama. “Ayrılık sevdaya dâhil” der gibi.
Niye bu kadar geciktiğini anlamamıza yardımcı olacak bir ifade.
Fakat madalyonun öte yüzü olduğunu unutmamak gerekir.
İşin ucunda ABD’nin tehditleri var.
Büyük bir savaşa sebebiyet verme ihtimali bulunduğunu göz ardı edemeyiz.
Hem iç kamuoyunu düşünmek zorunda İran yönetimi, hem dışarıdaki itibarını.
Hem intikam alması gerekiyor, hem de çok zarar vermek istemiyor.
Karşılığında kendileri daha fazla zarar göreceği için…
Şiş yanmayacak, kebap yanmayacak. Mümkünse ateş de yanmasa çok iyi olur.
O zaman kebap çiğ kalır.
A kardeş, çiğ köfte nasıl icat edilmiş olabilir? Herhâlde ateşsizlikten…
Nükleer çalışmaların yapıldığı tesislerini havaya uçarken görmek İran için hiç de hoş olmaz. Bunca yıl, neredeyse bir ömür sayılacak zamandır nükleer çalışmalar sürüyor. Tam sona yaklaşmak üzereyken her şeyin bir anda berhava olması, İran’ın en fazla çekindiği husus.
Korkulu rüya demek hafif kalır. Kâbustan beter.
Hele bir son noktaya gelsin, yüz tane nükleer başlık üretsin…
O zaman da çekingen davranırsa, yine içgüveysi tedirginliği yaşarsa, hiç tereddütsüz gidip herkes hesap sorabilir. Gitmeden de mümkün.
Buradaki ifadelerden yanlış hükme varılmasın. Ne İran hayranıyım, ne İran düşmanı. Halkını severim, o kadar. “Cenab-ı Allah, yöneticilerine akıl fikir ve sağlam irade versin” diye dua ederim. Türkiye’ye zarar vermeyi kendi ülkelerinin lehine olacağını düşünmesinler, yeter!