
ŞU sözleri çokça
duyar olduk:
“Şimdinin
çocukları bir başka, eskisi gibi değiller…”
“Eyvah
eyvah, gençlik elden gitmiş, saygı sevgi kalmamış!”
“Şimdinin
çocukları evden dışarı çıkmıyor, bilgisayar ve telefondan kafayı kaldırmıyor.
Sabahtan akşama kadar bilgisayar oyunu oynuyor. Elinden telefon düşmüyor…”
Bir
de X kuşağı, Y kuşağı, Z kuşağı türküsü çıktı ki… Aman Allah’ım! Herkesin
dilinde “X kuşağı şöyle, Y kuşağı böyle, Z kuşağı bilmem ne”… Aslı astarı yok,
bir sürü lakırdı…
İşin
aslı, çocuklarda ve gençlerde bir olumsuzluk yok, problem yetişkinlerde.
Meselâ
öğretmenlerde… Adam ya da kadın derse giriyor ve öğrenciyi bir çeşit robot
zannettiği için sadece matematik, fizik, kimya ya da akaid anlatıp çıkıyor.
Eğitim sistemimizde bir de test çözme belâsı var ki sormayın gitsin, evlere
şenlik!
Öğretmen
bey ya da öğretmen hanım, çocuğun ruh hâli ve problemleri ile hiç ilgilenmiyor.
“Şu sorunun cevabı A şıkkı, bu sorunu cevabı B şıkkı” ilâ-âhir... Çocuğun
dünyasını A, B, C, D ve E (hiçbiri) şıklarından ibaret hâle getiriyorsun, sonra
da çocuktan saygı bekliyor, hürmet istiyorsun. Bu beklediklerini ondan
göremezsin Sayın Hocam! Çocuğa ne verdin ki karşılık bekliyorsun?
Problem
şehir plâncısında ve mimarda. Ey şehir plâncısı, öyle bir yerleşim plânı
çiziyorsun ki çocuğun, içinde yaşadığı dairenin dışına çıkıp oyun oynayacağı
bir alan bırakmıyorsun! Ey mimar efendi, 15-20 katlı binalar plânlıyor, koca
koca siteler kuruyorsun ama sitenin bir bahçesi bile yok! Ne şehri, ne de
meskenleri plânlarken nüfusun yarısının çocuklardan oluşacağını aklına bile
getirmiyorsun!
Problem
belediye başkanında, imar müdüründe, fen işleri müdüründe… Yollar ve
kaldırımlar yapıyorsun ama çocukların çok sevdikleri bisikletlerini
sürebilecekleri bir yol bırakmıyorsun. Bırakın
bisiklet yolu yapmayı, kaldırımların tam ortasına ağaçlar dikerek yürünemez bir
hâle getiriyorsun.
Zavallı
çocuklar, babalarının aldığı bisikleti bir heves ile yolda sürmeye kalkınca da
azgın şoförlerin gadrine uğruyorlar!
Benim
bildiğim birkaç site var. Bahçesinde bir tane meyve ağacı yok. Varsa yoksa çam
ve akasya gibi meyvesiz ağaçlar… Benim
oturduğum sitede nasıl olmuş ise bir kayısı ile bir kiraz ağacı vardı. Çocuklar
meyvelerinden yerdi. Geçenlerde bir komşu, kimse görmeden kökünden kesmiş.
Gerekçesi de çocukların meyvelerini yemesiymiş. Şu yetişkin aklına bakın hele!
Daha
suçlayacak o kadar çok yetişkin grubu var ki hangi birini sayıp dökeyim? Şimdi
bu çocuklar ne yapsınlar, Allah aşkına, siz söyleyin!
Apartmanların
bahçesi yok. “Mahalle” denebilecek bir mekân yok. Çocukların koşup top
oynayabilecekleri oyun alanları yok. Güya bahçesi olan sitelerde meyvesi
yenebilecek bir tek meyve ağacı yok. Bisiklet sürebilecek bisiklet yolları,
uçurtma uçurabilecek bir tepeleri bile yok. Yok, yok, yok!
Sonra
da, sanki gidebilecek bir yer varmış gibi, büyükler başlıyorlar yakınmaya “Çocuk
evden dışarı çıkmıyor, bilgisayardan başını kaldırmıyor” diye…
Şimdi siz söyleyin, ne yapsın bu çocuklar, ey dede ve neneler! Belki siz onların hâllerinden biraz anlarsınız…