
28 Mayıs 2023’te ikinci tur ile netleşen Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Seçimleri, pek çok açıdan değerlendirilmesi gereken bir tecrübe olarak tarihî kayıtlarda ve hafızalarımızda yerini aldı.
Öncelikle dergilerimizin ve Haber Ajanda NET sitemizin de bünyesinde bulunduğu Ajanda Yayınlar Grubu ve şahsım adına aziz Türk milletini gösterdiği demokratik olgunluk için kutluyor, Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a gönül veren siz kıymetli kadromuzu, yazarlarımızı ve okurlarımızı tebrik ediyorum.
Gözümüz aydın, ufkumuz aydın, tahayyüllerimiz aydın ve dahi geleceğimiz aydın olsun inşallah!
Taksim
Bu seçim, bugüne kadar yaşanmış tüm seçimlerle kıyaslanamayacak kadar farklılıklar barındırıyordu. Değerlendirmeye ve dikkat çekmeye muhtaç pek çok konu vardı. İttifakların üslupları, yöntemleri, vaatleri TOGG ile soğan arasında ne kadar fark varsa o kadar uçlarda cereyan ediyor ve aklıselim olana çok şey söylüyordu.
Aklıevvellere gelince… Yedi düvel bir araya gelip asırlarca kardeşçe yaşamış Türk milletini birbirine düşürmek, vatan topraklarını teröristlere peşkeş çekmek için Batı(l)’nın projesine alet olmak gibi süflî bir hedefi ne ile nasıl maskeleyeceğini bilememenin telaşıyla kıvrandı durdu. Batılı dünya ülkelerinin bu seçimi kendi ülkelerinde gerçekleşen seçimlerden daha çok önemsemeleri ise başlı başına bir konu.
Uzmanlar pek çok ilke imza atılan bu seçimi değerlendirmeye devam ediyorlar. Ben ise, görevim gereği dergilerimize gelen yazıları okuyup resimlediğimden, Haber Ajanda dergimizin kıymetli yazarlarının esaslı tüm mevzulara değindiği, farklı açılardan bakarak değerlendirdikleri yazıları okudukça, “Hangi açıdan bakıp neyi nasıl yazsam?” sorusuna cevap arıyorum. Bu itirafımla birlikte, her bir yazarımızı tespitleri için kutluyorum. Tekrara düşmemek için kısa bir girizgâhtan sonra birkaç küçük detayı ve şükre güç yetiremeyeceğimiz neticeye dair yine birkaç satırı buraya not edeceğim inşallah.
Tevekkülle duaya durduğumuz, fikren, zikren, kalben ve aklen hayli meşgul olduğumuz ve hâliyle bir parça yorulduğumuz bu seçim sürecine bir soluk olur inşallah bundan sonraki satırlarım.
Seçim süreci ve sandığın güvenliği
31 Mart 2023 tarihinde başlayıp 28 Mayıs 2023’te ikinci tur deneyimi ile sonuçlanan iki aylık seçim süreci, toplum sabrını sınadığı gibi her iki ittifakı destekleyen fertlerin demokrasi anlayışını, kabullerini, retlerini, tepki verişlerindeki dil tercihlerini, etik ve adap boyutunu da aşikâr eyledi.
Evet, ilk göze çarpan farklılık, sosyal medya alanlarında tahminleri aşan çirkinlikteki saldırılar ve linç girişimlerinin boyutuydu. Pek çok söz kirliliğine ve birkaç taşkın davranışa rağmen yine de bu çirkinlik potansiyelinin yüksek riskli güvenlik tehdidine dönüştürülmediği, sokaklara dökülüp kapı cam kırarak kamu malına hasar verilmediği için tüm halkımızı kutlamak gerekiyor.
Tüm zarafetimizle kutlayalım ancak kutlarken rastlantı mı, tevafuk mu, ibret mi olduğuna karar veremediğim bir yakın tarih vakasını da hatırlayalım: Hani bundan 10 yıl önce, tam da 28 Mayıs tarihinde, Taksim Gezi Parkı’na çadırlarıyla park edenler vardı ve üç beş ağaç bahanesi ile ortalığı birbirine katmışlardı; diğer şehirlere de sıçrayan bu talan hareketi günlerce sürmüş ve pek çok siyâsî etkileşime neden olmuştu. O günlerde bir idea tercihinde bulunma gayretinde olan, zeki olduğu kadar heyecanlı ve tertemiz gençlerimizi algı operasyonlarıyla kışkırtarak sokaklara döken zihniyet, hem iktidar partisini hedef almış, hem de toplum güvenliğini tehdit etmişti.
Tam on yıl sonra, 28 Mayıs’ta gerçekleşen seçim öncesinde de bölücülüğü, ayrımcılığı ve ötekileştirmeyi meslek edinmiş aynı zihniyet, benzeri yöntemlerle sosyal medya alanlarında gençlerimizi kışkırtmaya çalıştı. Ancak umduğunu bulamadı. Demek ki, oylarına bel bağladıkları ve “Z Kuşağı” olarak adlandırdıkları gençlerimiz daha olgun, daha temkinli. Ya da Gezi Olayları’ndan sonra adalet sisteminin başarıyla işlediğini abilerinden dinlemiş olabilirler. Bir musibetin bin nasihat olduğunun farkına da varmış olabilirler.
Bir diğer husus ise Devlet’in toplum asayişini sağlama noktasındaki olağanüstü başarısı ve olası tehditleri eyleme dönüştürmeden tespit etme ve gereğini yapma hızına sahip olmasıdır ki Türk Devleti’nin tüm güvenlik tedbirleri dairesinde iktidar olmakla birlikte muktedir olma başarısının ispatıdır. Bu, Devletimizin sanal ya da sosyal her alana hâkim oluşunun resmidir. Böylece ne sandıklarda, ne sokaklarda, ne de parklarda olağanüstü bir durum yaşanmıştır.
Millet İttifakı reklâmlarında ve afişlerinde bol bol “umut ve bahar” vaatleri yer alırken, Cumhur İttifakı tanıtımlarının hemen hemen hepsinde “millî değerlere, vatan bütünlüğüne, kutsal kabulleri sahiplenmeye, geleceğin inşâsına ve ihyasına” dair hedefler belirtilmiş ve verilen sözlerin tutulacağına dair ispatlı projeler gündeme getirilmişti.
Propaganda ve Pandora’nın kutusu
Seçim öncesi propaganda maksatlı reklâm ve kısa filmler de ayrıca değerlendirilmeye muhtaçtı. Kullanılan dil, verilen mesaj ve hedeflenen misyon açısından bakıldığında aradaki nitelik farkı mukayese bile edilemezdi.
Millet İttifakı reklâmlarında ve afişlerinde bol bol “umut ve bahar” vaatleri yer alırken, Cumhur İttifakı tanıtımlarının hemen hemen hepsinde “millî değerlere, vatan bütünlüğüne, kutsal kabulleri sahiplenmeye, geleceğin inşâsına ve ihyasına” dair hedefler belirtilmiş ve verilen sözlerin tutulacağına dair ispatlı projeler gündeme getirilmişti.
Biz biliriz ki, umut fakirin ekmeğiydi ya da Pandora’nın kutusunda en son kalan, kötülüktü. Emeksiz ve gayretsiz umut, afakî bir hayâlden öteye geçebilir mi? İspatı olmayan vaatlerden ümit devşirene ne denir? Onlar kendilerini de, adlarını da bilirler.
Tam burada şu “Pandora’nın kutusu” hikâyesini bir hatırlayalım da kendilerini entelektüel zanneden, AK Parti’ye oy veren Anadolu insanını küçümseyerek kendi milletinden olanı ötekileştiren, “Muhalefet yapacağım” derken kendi fikrine sahip olmayanı aşağıladığını sandıkça kendi konumunu çukurlaştıranları haberdar edelim.
Batı kaynaklı bu hikâyeden haberleri olmayan, görünürde altı, bir de masa örtüsünün altından sopa gösteren yedincisiyle birlikte “Millet İttifakı’nın parti liderlerinin de mi haberi yokmuş bu batı/l mitolojik efsaneden?” diye sorup kullandıkları “umut” sloganının mitolojik öyküsünü buraya not edelim.
En tuhafı da, Yunanistan’la gönül bağı olup arada bir ziyaret eden İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun Yunan mitinde esaslı bir yere sahip olan bu hikâyeyi bilmemesi. İnsan oraya gitmişken Atina Akropolis’inde poz poz resim çekilirken, sosyal medyasında paylaşmışken, “Ola ki lâzım olur” deyip bir bakmaz mı hangi kaynaktan beslenirler, hangi tanrılara inanırlar?
Neyse, süflî bir merak benimkisi…
Söz konusu hikâyeyi aktaralım…
Milât’tan önce 8’inci yüzyılda, bugünkü Aliağa yakınlarında yaşadığına inanılan Hesiodos, Yunan antik çağının Homeros’tan sonraki en büyük epik ozanı olarak kabul edilebilir. “Günler ve İşler” adlı eserinde kaleme aldığı Pandora mitini Frederik Nietzsche şöyle yorumlar: “Pandora, kötülük dolu kutuyu getirip açtı. Tanrıların insanlara bir hediyesiydi bu kutu; dıştan bakıldığında güzel, baştan çıkarıcı bir hediyeydi ve ‘mutluluk kabı’ denmişti ona. Sonra kap açıldı ve tüm kötülükler uçtular dışarıya. O gün bugündür uçuşup dururlar ortalıkta ve gece gündüz zarar verirler insanlara. Ama tek bir kötülük çıkamamıştı kaptan dışarıya: Umut.”
O sırada Pandora, Zeus’un isteğiyle kapatınca kapağı, kalmıştı o kötülük kabın içinde. Şimdi mutluluk kabını her zaman evinde tutar insan ve bir hazinenin bulunduğunu zanneder bu kabın içinde. Onun emrindedir hazine, uzatır elini canı istedikçe. Çünkü bilemez Pandora’nın getirdiği kabın kötülük kabı olduğunu ve geride kalan kötülüğün, “mutluluk veren en büyük şey” olduğunu zanneder. Zeus öteki kötülüklerden de fazlasıyla eziyet çeken insanın yaşamı kestirip atmamasını, hep yeni eziyetler çekmeye devam etmesini istemişti. Bunun için insanlara umudu verdi. Aslında kötülüklerin en kötüsüdür umut; çünkü insanın çektiği eziyeti uzatır.”
İşte böylesi gafletten mülhem bir slogana tutununca, yetinemeyip bir de baharlardan dem vurarak Afrika ülkelerinin pek çoğunu kasıp kavuran “Arap Baharı”nı da çağrıştırınca, akleden seçmen, “Açtırma kutuyu, söyletme kötüyü” mesajı verdi, “Ne umut, ne bahar; illâ istikrar!” dedi.
Hülâsa
Böylece bu seçim, Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın başarısı ile neticelendi. Yorulmak nedir bilmeyen Cumhurbaşkanımızın azmi, onun dâvâsına inanan, Türk milletinin refahını hedefleyen, vatanın bölünmezliğine yemin eden kurmaylarının ve teşkilat çalışanlarının gayreti ve de Rabbimizin bu coğrafya halkına gösterdiği merhamet ile kazandık.
Biz biliyor ve inanıyoruz ki, “Öyle bir kazanacağız ki kimse kaybetmeyecek!” diyen Cumhurun Reisi sözünde duracak. Ve Türkiye kanatlanacak. Çünkü geleceğimizi ihya edecek cevher değerinde bir beş yıl daha kazandı Türkiye’miz!
15 Temmuz 2016’da boylarının ölçüsünü alan, millî kanatlarımızdan, Mavi Vatan muhafızlarımızdan haberdar olan Batı/lın temsilcileri, henüz YSK kesin sonuçları açıklamamışken, saat farkına rağmen kutlama mesajlarını iletmekte yarıştılar. Pek çoğu, “Birlikte çalışmayı dört gözle bekliyoruz” derken nezaketlerini değil, çekincelerini gösterdiler. Ve biz anladık ki, dünya ülkelerinin, özellikle Batı/lın saatleri bize ayarlanmış!
En güzeli de, sadece vatanperver Türk halkı değil, tüm dünya Müslümanları seçim öncesi dualarıyla ve sonrasında da minarelerden yükselen tekbirleriyle şükrünü eda etti.
Tüm dünya bu beş yıl içinde, yönünü Hakk’a dönmüş dost ülke liderleriyle birlikte, Batı/l kuyusunda debelenip duran ülkelerin liderleri ise yükselen Türkiye’nin şahlanışına şahit olacak inşallah!