BUGÜN TBMM’de -bağımsızlar hâriç- 12 siyâsî partinin vekili
olsa da son milletvekili seçimlerinde Meclis’e 5 parti girebilmişti. Mevcût
seçim sistemiyle olabilecek en yüksek sayı bu aslında. Altıncı partiyi Meclis’e
sokmaya çalışırsak, “ana muhalefet partisi” kavramını kaybedebiliriz. Zira
yaklaşık 60 puanlık oyu beş partinin paylaşımından çıkan sonuç, kimseyi
belirgin şekilde öne taşıyamaz.
Şimdi buradan bakınca, bir sonraki seçimde Meclis’e
yeniden girmeye aday olarak AK Parti, CHP, MHP, HDP ve İyi Parti’yi
görebiliyoruz. Gelecek ve DEVA Partilerinin mevcût oy oranlarıyla ittifak
içinde bile vekil çıkarabilmeleri mümkün görünmüyor. Velev ki yanıldık, mevcut
beş partiden biri ya da ikisi Meclis dışında kaldı (ki ittifaklar bozulmadan bu
çok mümkün görünmüyor). Ya daha az parti Meclis’e girecek ya da yeni
kurulanlardan biri, gene ittifak desteği ile Meclis’te temsil hakkı kazanacak.
Bu konudaki diğer bir alternatif de (her ne kadar zor
bir ihtimâl olsa da) çok partili ittifakın, Meclis çoğunluğunu kazanarak AK
Parti’nin ana muhalefet pozisyonuna düşmesi tabiî.
İş Meclis çoğunluğunu kazanmakla bitmiyor elbette.
Zira artık, devleti Meclis değil, Cumhurbaşkanı ve kurduğu hükûmet yönetiyor. O
hâlde aynı çok partili ittifakın doğru bir aday üzerinde birleşip Erdoğan
karşısında yüzde 50+1 oy alması gerekiyor. Aksi durumda, Meclis ve hükûmet ayrı
tellerden çalıp yeni bir erken seçimin kapısını aşındırmaya başlayacaklardır.
Muhalefet partilerinden herhangi biri, erken ya da
zamanında yapılacak bir seçimde birinci parti olmaya ne kadar yakın?
Bu sorunun cevabını, muhalefete alenî destek veren
anket şirketlerinden bile net şekilde alabiliyoruz. Hiçbir parti, AK Parti’yi
geçecek oy oranına sahip değil!
İçinde birinci partiyi barındırmayan bir ittifakın,
Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili Seçimlerini kazandığını düşünelim şimdi hep birlikte.
Meselâ Millet İttifakı, HDP’nin gizli ya da açık desteği ile her iki seçimi de
kazanmış olsun. Meclis çoğunluğu için HDP vekillerinin her teklifte bu
ittifakla aynı yönde oy kullanması gerekir. Hattâ anayasa değişikliği için HDP
dâhil en az 360 vekil bulunmalı ki referandum hakkı ortaya çıkabilsin.
Haydi bu ihtimâllerin de gerçekleştiğini varsayalım ve
Cumhurbaşkanlığı konusuna dönelim…
Cumhurbaşkanı olarak CHP’nin gösterdiği CHP’li bir
aday seçilirse, hükûmeti kurup devleti yönetmeye başlayacak. Yarın istifa edip,
“Gel bakalım Kemal” deme şansı olmayacak o atanmış cumhurbaşkanının; sistem
böyle! CHP Genel Başkanı’nı Cumhurbaşkanı Yardımcısı yaparak idareye dâhil
edebilir ancak. O da Kılıçdaroğlu’nun baştan beri karşı çıktığı sisteme adapte
olması anlamına gelir.
Aynı zamanda, hükûmete girmesi hâlinde vekilliği
düşeceği için parlamenter sisteme dönülecek bir anayasa değişikliği yapılsa
bile Meclis’e girebilmek için yeni bir seçime ihtiyaç duyulacaktır.
Bütün bu senaryo yerine oturdu, cumhurbaşkanı ise genel
başkan dışında CHP’li biri oldu, CHP de ittifakın büyük partisi olarak Meclis’e
girdi ve hattâ birinci parti oldu, ittifak anayasa değiştirecek çoğunluğa
ulaştı, parlamenter sisteme geçildi ve Kılıçdaroğlu Başbakan oldu diyelim…
Şimdi sorular şöyle: Dört beş partili bir koalisyonda,
hükûmeti en büyük ortak tek başına kurup devleti tek başına yönetebilir mi?
Koalisyon şartlarında yönetilen Türkiye’yi tarihte örneği olmayan bir şekilde
düzlüğe çıkarmak mümkün müdür?
Özetle, Kemal Kılıçdaroğlu’nun, “Sorunlarını çözmek için bana 5 yıl verin, bütün sorunları çözüp
Türkiye’yi uçururum!” iddiası hem içi boş, hem de mantıksız bir söylemdir!
Bu iddianın gerçek olabilmesi için, CHP Genel Başkanı’nın önce cumhurbaşkanı
adayı olması şartı unutulmamalıdır. Aksi durum, her şey yolunda giderse 10 yıla
mâl olur.
Herkes seçim istiyor ama iktidar istemeyen biri var
İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener, erken seçim
istiyor, hakkıdır. Zira devleti yönetmeye tâlip oldu son seçimlerde ve
muhtemelen 2023’te de aday olacak.
HDP, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın istifa edip ülkeyi
seçime götürmesini talep ediyor. Onlar da devleti yönetmek için kendi eski Eş Başkanlarını
aday gösterdiler. Kazandıklarında ne yapacaklarını dile getirebilirler…
Gelecek Partisi ve DEVA Partisi ile ilgili seçim
deneyimimiz yok; kendi genel başkanları mı yönetimi devralmaya aday olacak,
yoksa kendilerine dayatılan adayı mı desteklemek zorunda kalacaklar,
bilemiyoruz. Ama her ikisinin de 2023’ü beklemek istememesi anlaşılabilir;
kendilerini deneyecekler.
Saadet Partisi ve Vatan Partisi de kendi genel
başkanlarıyla seçime girme cesaretiyle -hayâlî de olsa- bir iddia koyuyorlar
ortaya. Rezil olma pahasına, “Cumhurbaşkanı seçildiğimde…” diye başlayan cümleler
kurabildiklerine göre, onların da erken seçim istemesi kadar tabiî bir durum
olamaz.
Peki, Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı adayı olmadan,
devleti yönetme iddiasını nasıl ortaya koyacak ki kalkıp erken seçim nâraları
atıyor?
CHP ve İyi Parti’nin erken seçim taleplerinin ardında
iki gerçek arayabiliriz belki de:
Birincisi, 2023’e kadar Erdoğan’ın çok daha iyi bir
Türkiye resmi ortaya koyacağını görüp bugünkü sunî ekonomik kriz bitmeden önce son
bir defa şanslarını denemek…
İkincisi ise, HDP ile yapılan pazarlıkların, daha
fazla gün yüzüne çıkmasından önce, ittifakın sağ kanadındaki parti seçmeni ile
hattâ kendi ulusalcı seçmenini kaybetmeden, en azından pozisyonlarını
koruyabilmek...
Her iki şartta da kazanamayacakları bir seçime tâlip
olduklarını biliyorlar aslında.
Kazanamazlar. Çünkü…
Millî meselelerde bile Hükûmet’e köstek olmayı âdet
edinmiş ya da kerhen destek olan CHP yönetimi, toplumsal mutabakat sağlayacak bir
ittifakın yöneticisi olamaz!
Millet İttifakı’nı oluşturan partiler taban tabana zıt
seçmen kitlelerini barındırdıkları için ortak bir adayda uzlaşamazlar. Seçimin
ikinci tura kalması hâlinde bile, milliyetçi bir adaya HDP’li seçmen, HDP’li
bir adaya ulusalcı ve milliyetçi seçmen, CHP’li bir adaya muhafazakâr ve iyi
milliyetçi seçmen oy vermez. Dönüp Erdoğan’a oy vermeseler bile, sandığa
gitmeyerek sonuca etki ederler.
Ve…
Yurtdışına gidip devletini şikâyet edenler, seçim kazanmak için
dışarıdan destek arayanlar, terörist cenazesine gidenlerle gizli hesaplar yapıp
yakalanınca inkâr edenler, Türkiye’yi, dibine döşenmeye çalışılan bombanın
pimi, düzeneği, fitili olarak uçurabilirler ancak.