15 TEMMUZ işgalci darbe girişiminin üzerinden 8 yıl geçti. O gün doğan çocuklar büyüdü, ama 15 Temmuz’u görmezden gelenler hâlâ büyümediler.
Aslında zaman, hakikaten de o en değerli yakıştırmayla su gibi akıp geçiyor. Kudretliler, yanlarında bile isteye, çocuklarına ayıracakları saatlerden bile keserek en fedakâr hâlleriyle yanlarında olanları, onlar da bu zaman içinde büyüyüp kemâle ermelerine rağmen evin bir kenarında tutuyorlar.
Evin kenarında tutulanların olmaları gereken yerlerde ise hâlâ Ebû Sufyan ve onun evine sığınanlar var. Ve onlar, göstere göstere 15 Temmuz’u, öncesini ve sonrasını görmezden geliyor, hatta göstermekten de alıkoyuyorlar.
Dedik ya, fedakâr civanmertler çocuklarına ve ailelerine ayıracakları vakitleri bu vatana can ve kan ederlerken, hatta çocuklarının süt paralarından keserek Devlet’i baki kılmak için kan ve ter dökerlerken, yaptıkları iş, en ucuz amelelikten sayılıyor. Ameleler avam sayıldıkça, hazır olmak içgüdüsü çözülmeye başlıyor, farkında mıyız?!
Farkında mıyız, ne kadar hazırız?
Hazreti Ebû Bekr’in neden Resûl-i Zîşân Efendimiz tarafından ayrıca sadakatle sevildiği, Kendisine (sav) sorulur. Efendimiz, bu soru üzerine Hazreti Ömer’e şöyle sual eder: “Ya Ömer, ölümü nasıl bilirsin?”
Hazreti Ömer, “Bir gece uyurum, sabah uyanamam kadar” diye karşılık verir. Onun bu cevabı üzerine Habîbullah Efendimiz (sav), “Ya Ebû Bekr, peki sen ölümü nasıl bilirsin?” diye sorar. Hazreti Ebû Bekr, kısa süre bile düşünmeksizin şöyle cevaplar bu soruyu: “Bir nefes alırım, veremem; veririm, alamam kadar…”
15 Temmuz’a ne kadar hazırdık, 15 Temmuz’dan sonra kendimizi ne kadar hazır hissediyoruz, hiç düşündük mü? 15 Temmuz şehadetti meselâ... O gece şehadete yürüyenler bu vatan için can vereceklerini ne kadar düşünüyorlardı? Can vermeye hazırlardı, evet. Ama bunun 15 Temmuz 2016 gecesi olacağını bilmiyorlardı. Peki, 15 Temmuz sonrasında yeni 15 Temmuzlara kör ve sağır kalmamak üzere, farklı zeminlerin ne zaman karşımıza çıkacağını ne kadar biliyoruz? Buna ne kadar hazırız?
Kudretliler, haklarına girdiklerinin haklarını teslim etmeye ne kadar hazırlar? Amele yerine konulanların ne zaman can vereceklerine dair bir tarih senetleri yok ellerinde. Peki, ya her an başlarına bir şey geliverse? Ya ölüverseler? Ya şehit olsalar?
Dünyasını değiştirenin hakkı öteki dünyaya kaldığında, hesap daha da ağırlaşıyor, malûm. Öyleyse öte âleme bırakmadan, bu memleketin cansiperane ve fedakârane amelelerinin hakkını vermeli. Değilse, onlar da yanınızdan gittiğinde çırılçıplak kalırsınız. Helâlleşecek zaman da bulamazsınız.
Hani CHP bir helâlleşme mevzuundan bahsetmişti de, “Bu İslâmî bir kavram ve Müslümanları ilgilendirir. Çok can yaktınız, bunun hesabını kolay mı sanıyorsunuz?” diyordu ya bizim mahalledekiler, madem helâlleşmek İslâmî bir eylem, öyleyse bu ülkenin İslâm olduğuna ve kendilerinin de Müslüman olduğuna inananlar, haklarına girdikleriyle helâlleşseler ve böylece silkelenseler biriktirdiklerinden, nasıl olur?
Öte âleme göç etmeden evvel hazır olmanın tek kuralı, hak etmediğini yüklenmemek ve kul hakkından arî olmak. Zira O (cc), “Rahmetim gazabımı geçti” diyerek Zâtına ortak koşulması dışında her şeyi affedebileceğini beyan buyuruyor. Ancak bir şeye de karışmayacağını ifade ediyor: Kul hakkı…
15 Temmuz öncesinde, 15 Temmuz gecesi ve 15 Temmuz sonrasında hakları teslim edilmeyenleri hâlâ kenarda durması gereken ameleler olarak görmek, “Ben hazır olmayacağım. Zaten artık ne olabilir ki!?” demektir. “Ne olabilir ki!?” sorusunun cevabı, hiçbir şey değilse bile hakkına girilenin bu cihandan göçmesi ve hesabın mahşere daha ağır şekilde kalmasıdır. Bir önceki aşaması ise bizzat göçmek… Bu bir vicdan meselesidir. Ancak ölmeden önce ölenler, bu meseleden uzaktır. Ölmeden önce öldüğü zannına kapılansa, kibir tabutuna girmiş demektir.
Bütün şehitlerine selâm olsun ey 15 TEMMUZ!