YEMİN ederim
biliyordum. Azerbaycan ile Ermenistan arasında çıkan çatışmayı ilk duyduğum o saatte,
“Yine
birisi çıkacak, bu mutat soruyu soracak!” demiştim.
Bunu
söylemek için ille de müneccim olmaya lüzum yoktu elbette. Zira yakın tarihimiz
mebzul miktarda benzer misâllerle dolu.
“Bugün Suriye’ye savaş açsak banko Esad’ı
tutarım” ve “Eğer İran-Türkiye
karşı karşıya gelirse, Türkiye’ye karşı, İran safında olurum” mesajları atan
eşhas, “diktatörlükle yönetilen” güzide ülkemizde güle oynaya milletvekili olabildi.
“23 Nisan’dan bir sonraki gün neydi? Bilmek
istemeyenler için ipucu: 1915” şeklindeki sosyal medya mesajı ile sözde
Ermeni soykırımı yalanına su taşıyan hatun kişi de hâlen ana muhalefet
partisinin İstanbul İl Başkanlığı koltuğunda oturmakta. Hattâ bu koltuktan
parti genel meclisini bile belirleme salâhiyetine sahip bu ablamız.
Küçük
bir sosyal medya taramasıyla Türkiye nereye müdahale ettiyse dakkasında
çemkiren “barışsever” yurttaşlarımızı görüverirsiniz. Geliniz ve görünüz ki, bu
“barışsever” yurttaşlarımız Türkiye’ye yönelik bir saldırı olunca umumiyetle
meşgul oluyorlar. 30 yıldır süren Ermeni işgali boyunca ve yıllardır devam eden
Ermenistan saldırıları esnasında meşgul oldukları gibi…
Yürek
yediği bir gün Ermenistan Başbakanı Paşinyan, -abilerinden aldığı gazla olmalı-
Azerbaycan’a saldırma gafletinde bulundu, malûmunuz.
Gerçi
işler sarpa sarınca o abilerinin telefonlarına ulaşamıyor Paşinyan birader.
Hattâ kontör gitmesin diye arada bir çaldırıp kapatıyormuş ama geri dönen de
olmuyormuş.
Paşinyan’ın
Evropalı abilerinden bulamadığı destek yine Türkiye’den, iyi mi?
CHP’nin
Dış İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Başdanışmanı (ulan ne havalı unvan yahu,
kartvizite sığmaz valla) Ünal Çeviköz, katıldığı bir canlı yayında, “Maalesef
gelen haberlerde, Türkiye’den Azerbaycan’a silah yardımı yapıldığı ve
söylentilere göre cihatçı grupların da Azerbaycan’a gönderildiği ifade ediliyor”
deyiverdi.
Çeviköz’e
göre kardeş Azerbaycan’a silah yardımı yapıyor olmamız “maaleseflik” bir durum.
Haydi
bunu geçtik diyelim, bir de cihatçı grupları Azerbaycan’a gönderiyormuşuz!
Olacak şey değil! Böyle söylentiler varmış. “Kim söylentilemiş, nerede
söylentilemiş, ne zaman söylentilenmiş?” diye sormayınız sakın!
Bu
tip söylentiler bizim gibi sıradan insanların kulağına gelmez. Gelirse de
söylenti olmaz zaten. Bunun için özel kulaklara sahip olmak gerekir.
Zamanın
behrinde Meral Aplamızın kulağına da Rusya’dan alınan S-400’lerin sarayın
bahçesine kurulacağı ve Erdoğan’ı koruyacağı söylentileri gelmişti. Meral Aplamız
bu söylentileri faş ederken “İnşallah yanılıyorumdur” demişti
de duâsı gerçekleşmiş ve yanılmıştı.
Neyse…
Cihatçıları Azerbaycan’a gönderdiğimizi söyleyenin kim olduğuna bakalım biz.
Bu
insan evlâdı, kazâra CHP iktidar olursa kuvvetle muhtemel Dış İşleri Bakanı
yapılacak ya da Türkiye’nin dış ilişkilerinin şekillenmesinde söz sahibi olacak
bir isim.
Ayrıca
Çeviköz’ün 2001-2004 yılları arasında Bakü Büyükelçisi olarak görev yapmış
olduğunu da bu parantez içerisine yazmış olalım. Elimize yapışacak değil ya!
Türkiye,
Çeviköz’e söylentilendiği gibi cihatçı savaşçıları Azerbaycan’a göndermişse,
gerçekten büyük ayıp etmiş demektir. İlle de savaşçı gönderilecekse, bunlar
elbette lâik ve seküler kesimden seçilebilirdi.
Meselâ
Ermeni tarafına yardım eden Rusya, Fransa, PKK, PYD gibi unsurlar silme lâik ya
da seküler savaşçılardır ve cihatçı savaşçılara nazaran elbette daha makul ve
makbuldürler…
Türkiye’nin
Libya’da resmî hükûmete destek verdiği dönemde de aynı güzide partimizin Grup
Başkanvekili Engin Altay, “Trablus yönetimi cihatçı eğilimli bir
yönetim. Tobruk yönetimi (Hafter) daha makul, seküler bir yönetim”
dememiş miydi?
İlle
de bir taraf desteklenecekse, o tarafın lâik yahut seküler olması elzemdir,
darbeci filan olması önemli değil; Sisi-Mursi misâlinde olduğu gibi…
Gerçi
yaşanan bu savaşta seküler Ukrayna Azerbaycan’ı desteklerken, dinci ve cihadist
İran’ın Ermenistan’ın yanında yer alması, CHP’de kafaları bir miktar karıştırıyor
olmalı. Ama o kafalar için de bir şey kaybedilmiş sayılmaz.
Her
ne kadar Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Paşinyan’ın telefonlarını
meşgule düşürüyor ve sessize alıyorsa da (belki de çoktan engellemiştir bile)
Çeviköz’ün açtığı damarda madeni bulmuş durumda.
Macron,
birkaç gün önce yaptığı açıklamada Türkiye’den cihadist savaşçıların
Azerbaycan’a geçiş yaptığını söyleyerek seküler (aslında Müslüman karşıtı)
dünyayı Ermenistan’a destek vermeye çağırdı. Kendisi de destek vermek istermiş
ama Almanya’dan halasıgiller misafirliğe gelmişler.
***
Kuzeydoğumuzda
yaşanan bu gerginliğin güneyimizde ve güneybatımızda yaşamakta olduklarımızdan
bağımsız düşünülmemesi gerektir.
Efsane
futbolculardan Johan Cruyff’un, “Futbol basit bir oyundur. Zor olan, futbolu
basit oynayabilmektir” dediği gibi basit bir çözümleme yapmak
gerekirse, Suriye’de, Libya’da ve son olarak da Doğu Akdeniz’de Türkiye’den
esen rüzgâr yüzünden şemsiyesi terse açılan Fransa’nın, Türkiye’nin dikkatini
dağıtmaya çalıştığı kanaatindeyim.
Yoksa
bu iş, 1 buçuk milyonluk nüfusu ile Ermenistan’ın cüret edebileceği bir hâdise
değildir. Ve “normal şartlar altında” bir Azerbaycan-Ermenistan savaşında asıl
desteğe ihtiyaç duyacak taraf, elbette iki uçağını bile uçuramayan Ermeniler
olacaktır.
Şartların
“anormale” dönmesi durumunda Türkiye de armut toplayacak, pamuk hasadıyla
uğraşacak değildir mutlaka. Tâ Libya’ya kadar uzanıp dengeleri değiştiren
Türkiye’nin, gerekmesi durumunda can Azerbaycan’a yardım etmesinden daha tabiî
ne olabilir ki?
Silahsa
silah, mühimmatsa mühimmat!
İHA’ysa
İHA, SİHA’ysa SİHA!
Gerekirse
de savaşçı; seküler ya da cihatçı...
Allah
ne verdiyse! Ya da Çeviköz abimiz nasıl arzu ederse!
Kalınız sağlıcakla efendim…