Ne işimiz var Akdeniz’de?

Denizdeki bu savaş havası, huzur bulmaya ve kafa dinlemeye gelen turistleri de kaçırmaz mı efendim? Karadeniz’de üç beş metreküp gaz çıktıysa ne olmuş? Akdeniz’de gaz olup olmadığı bile belli değil. Hem çıksa ne kadar çıkacak ki? Yaptığımız sondaj, ürküttüğümüz Yunan’a değecek mi? Zeki Müren de bizi görecek mi?

“NE işimiz var Akdeniz’de?”… Elbette bu soruyu sormuyorlar, soramıyorlar. En azından şimdilik…

Henüz bu soru cümlesini kurmamışlarsa, tepkilerden çekindikleri içindir.

Ya da hâlihazırda Akdeniz sahillerinde denizin ve güneşin tadını çıkarmaktalar…

Lâkin akıllarından geçirmiyorlar da değiller bu suali. Kurdukları cümlelerden anlayabiliyoruz niyetlerini.

Akdeniz’de gerginliği tırmandırıyormuşuz, buna gerek yokmuş…

Diplomasi yoluyla pekâlâ çözebilirmişiz meseleleri…

Muhataplarımızla masaya neden oturmuyormuşuz?

Akdeniz’de yalnız kalıyormuşuz…

Savaş mı çıksın istiyormuşuz; “Yurtta sulh, cihanda sulh”…

Falan da filan…

Bahsettikleri muhataplarımız kimler?

Zaten diyalog ve iş birliği içerisinde olduğumuz için darbe ile devrilen ve şehit edilen Mursi’nin yerine koydukları kukla, darbeci Sisi…

Tokalaşmak için elinizi uzatsanız kolunuzu kökünden sökecek olan İsrail…

Bir devlet olarak tanımadığımız ve asla tanımayacağımız Güney Kıbrıs Rum Kesimi…

Yüzyıllardır kardeşçe (!) yaşayageldiğimiz “komşi” Yunanistan…

Yunanistan’ı piyon gibi iki kare öne sürüp karşı hamlemizi görmek isteyen Fransa, Almanya, İtalya, velhasıl AB’nin ta kendisi…

Yıllardır PKK’yı, PYD’yi, YPG’yi, FETÖ’yü besleyen, gözeten, koruyan, onlara lojistik destek sağlayan müttefikimiz (!) ABD…

Ha bir de birkaç tayyaresi ile Girit’te bekleyen, Akdeniz’e bir karış sınırı bile olmayan körfez ülkesi Birleşik Arap Emirlikleri… Sanırım onlar da İsrail’in dostları için ayrılan kontenjandan faydalanıp geldiler.

Bu zevatı dinleyen de, Akdeniz bizim için dost ve müttefik kaynıyor da biz masaya oturmuyoruz sanacak.

“Muhataplarımızla masaya oturalım” diye talkın verenler, konu Libya ile oturduğumuz masa ve yaptığımız deniz iş birliği anlaşması olunca ağız dolusu çemkirecek kadar da omurgasızlar aynı zamanda.

Yine aynı zevat epeyce bir süredir Ege’de 18 adanın Yunanistan’a peşkeş çekildiğinden de şekvacıdırlar bu meyanda. Bu adaların hangileri olduğunu öğrenemedik henüz, ama olsun, kesin bir bildikleri vardır.

Öyle ya, plajdaki cankurtaranların sahilde çektikleri emniyet şeritleri ve dubalara kadar olan deniz neyimize yetmiyor?

Balıkçılarımız da oraya kadar açılsınlar, oltaları öbür tarafa sallasınlar, tamamdır.

Huzur içerisinde kızgın kumlardan serin sulara dalsak, sonra da plajda marsık gibi kararsak, neyimize yetmiyor?

Sahilde, ateşin başında “Akdeniz Akşamları”nı söylemek varken, jetlerin sesini dinlemek zorunda mıyız?

Hem denizdeki bu savaş havası, huzur bulmaya ve kafa dinlemeye gelen turistleri de kaçırmaz mı efendim?

Karadeniz’de üç beş metreküp gaz çıktıysa ne olmuş? Akdeniz’de gaz olup olmadığı bile belli değil. Hem çıksa ne kadar çıkacak ki? Yaptığımız sondaj, ürküttüğümüz Yunan’a değecek mi? Zeki Müren de bizi görecek mi?

Gaz bulmuş olsak bile kaç yıl sonra faydalanmaya başlayacağız? Cebimize ne faydası olacak?

Bir de sismik arama ve sondaj gemilerine o kadar para verdik. Bunun yerine kaç heykel yapılabilirdi, Yılmaz Özdil’in özel baskı kaç kitabı alınabilirdi, düşünsenize!

Savaş çıkarsa Yılmaz Özdil’in -kaçak- villası değer kaybetmez mi, Allah muhafaza!

Ekrem İmamoğlu Cumhurbaşkanı olunca, ihtiyaç fazlası tüm sismik arama ve sondaj gemilerimizi Yenikapı Limanı’na çekecek. Az biraz dişimizi sıkalım.

Sahi, bu arada Muharrem, inceden bir Memleket Hareketi başlatacaktı, ne oldu, bileniniz var mı? Biz bunlarla ilgilenirken adamceğizin başına bir şey gelmiş olmasın sakın?

Kalınız sağlıcakla efendim…