GEÇEN hafta, konusunda
uzman üç beş teknik arkadaşla birlikte Libya’daydık. Aman muhalif kardeşlerimiz
duymasınlar, zira “Ne işiniz var
Libya’da? Siz de mi Lejyonersiniz?” minvâlinde sorularla muhatap olup
keyfimin kaçmasını istemem doğrusu.
Şunu
da peşin peşin söyleyeyim, Engin Altay’ı rahatlatayım: Libya’ya petrolleri için
gitmedik, gelirken yanımızda petrol filan da getirmedik zaten…
Üzerinden
buldozer geçmiş, altyapısı üstyapısı târumâr olmuş bu dost ülkeye birtakım
güvenlik ve altyapı sistemleri kurmak üzere gittik. İnşallah yine gideceğiz ve
savaştan, darbelerden, müdahalelerden yorulmuş ama yine de hayatın devam
ettiği, edeceği Libya’nın yeniden normallerine dönmesi için elimizden geleni
yapacağız.
Osmanlı’dan,
hattâ Selçuklulardan bugüne kadar değişmeyen bir gerçek var. Türkiye, tarihten
kendisine tevârüs eden bir sorumlulukla gittiği her yere, dokunduğu her
coğrafyaya hizmet ve insanlık götürmeye devam ediyor.
Bunu
söylemek için ille de Libya’ya kadar gitmeye gerek bile yoktu.
Vakt-i
zamanında “Ne işimiz var Libya’da?” deyip
bu coğrafyaya sırtımızı dönmüş ve gelişmelere zamanında müdahale etmemiş olsaydık,
ortada ne Libya kalırdı, ne de Doğu Akdeniz’deki haklı dâvâmız. Şurası bir
gerçek ki; Libya’da biz olmasaydık, mutlaka başka birileri olacaktı. Zira
coğrafya boşluk kabul etmiyor.
Batılı
yamyamların medeniyet, özgürlük ve demokrasi getirdikleri ülkelerin durumları da
ortada.
Türkiye’nin
Libya’daki varlığı, Orta Doğu’dan Akdeniz’e, Afrika’nın kuzeyinden güneyine
kadar olan geniş bir coğrafyada Beyaz adamın stratejilerini ve ayarlarını ciddî
şekilde bozmuş durumda.
Dokuz
yıldır yaşanan çatışmalara ve savaşlara rağmen bugün Libya’da hayat, ticâret,
ekonomi ve üretim devam ediyorsa tamamen Türkiye sayesindedir. Muhalif
kardeşlerimiz kabullenmeseler de Libya halkı bunun farkında. Kardeşin duymasa
da “eloğlu” duyuyor işte!
O
“eloğlu”, Libya’ya indiğimiz andan dönüş uçağının kapısına kadar bir an olsun
hürmette ve hizmette kusur etmedi, el üzerinde tuttu bizi. Nereye gidersek
gidelim özel korumalarla ve ihtimamla güvenliğimiz sağlandı.
Şunu
biliyorum ki, “Libya’da ne işimiz var?”
demiş olsaydık, bugün Libya’nın petrol tesislerinin hepsinde Batılı petrol
şirketlerinin bayrakları dalgalanıyor ve bizim yapmakta olduğumuz altyapı
işlerini de Batılı mühendisler yürütüyor olacaktı.
Ve
şunu da biliyorum ki, bu Batılı ülkelerin hiçbirisinde “Ne işimiz var Libya’da?” sorusunu sormak hiç kimsenin aklının
ucundan bile geçmeyecekti.
Çok
şükür ki Türkiye, artık eski Türkiye değil!
Türkiye,
kendisine biçilmiş olan üç beş beden dar gömleği yırtıp atmış, gücünün ve
potansiyelinin farkına varmış vaziyettedir.
Ve
bu ülke, gerekirse -sadece- yedi mühendisini sahaya sürmek için koca bir Airbus
A-330’u kaldırmaktan imtina etmeyecek bir ülkedir.
Vesselâm…
Kalınız
sağlıcakla efendim.