Ne işim var Libya’da?

Türkiye, kendisine biçilmiş olan üç beş beden dar gömleği yırtıp atmış, gücünün ve potansiyelinin farkına varmış vaziyettedir. Ve bu ülke, gerekirse -sadece- yedi mühendisini sahaya sürmek için koca bir Airbus A-330’u kaldırmaktan imtina etmeyecek bir ülkedir.

GEÇEN hafta, konusunda uzman üç beş teknik arkadaşla birlikte Libya’daydık. Aman muhalif kardeşlerimiz duymasınlar, zira “Ne işiniz var Libya’da? Siz de mi Lejyonersiniz?” minvâlinde sorularla muhatap olup keyfimin kaçmasını istemem doğrusu.

Şunu da peşin peşin söyleyeyim, Engin Altay’ı rahatlatayım: Libya’ya petrolleri için gitmedik, gelirken yanımızda petrol filan da getirmedik zaten…

Üzerinden buldozer geçmiş, altyapısı üstyapısı târumâr olmuş bu dost ülkeye birtakım güvenlik ve altyapı sistemleri kurmak üzere gittik. İnşallah yine gideceğiz ve savaştan, darbelerden, müdahalelerden yorulmuş ama yine de hayatın devam ettiği, edeceği Libya’nın yeniden normallerine dönmesi için elimizden geleni yapacağız.

Osmanlı’dan, hattâ Selçuklulardan bugüne kadar değişmeyen bir gerçek var. Türkiye, tarihten kendisine tevârüs eden bir sorumlulukla gittiği her yere, dokunduğu her coğrafyaya hizmet ve insanlık götürmeye devam ediyor.

Bunu söylemek için ille de Libya’ya kadar gitmeye gerek bile yoktu.

Vakt-i zamanında “Ne işimiz var Libya’da?” deyip bu coğrafyaya sırtımızı dönmüş ve gelişmelere zamanında müdahale etmemiş olsaydık, ortada ne Libya kalırdı, ne de Doğu Akdeniz’deki haklı dâvâmız. Şurası bir gerçek ki; Libya’da biz olmasaydık, mutlaka başka birileri olacaktı. Zira coğrafya boşluk kabul etmiyor.

Batılı yamyamların medeniyet, özgürlük ve demokrasi getirdikleri ülkelerin durumları da ortada.

Türkiye’nin Libya’daki varlığı, Orta Doğu’dan Akdeniz’e, Afrika’nın kuzeyinden güneyine kadar olan geniş bir coğrafyada Beyaz adamın stratejilerini ve ayarlarını ciddî şekilde bozmuş durumda.

Dokuz yıldır yaşanan çatışmalara ve savaşlara rağmen bugün Libya’da hayat, ticâret, ekonomi ve üretim devam ediyorsa tamamen Türkiye sayesindedir. Muhalif kardeşlerimiz kabullenmeseler de Libya halkı bunun farkında. Kardeşin duymasa da “eloğlu” duyuyor işte!

O “eloğlu”, Libya’ya indiğimiz andan dönüş uçağının kapısına kadar bir an olsun hürmette ve hizmette kusur etmedi, el üzerinde tuttu bizi. Nereye gidersek gidelim özel korumalarla ve ihtimamla güvenliğimiz sağlandı.

Şunu biliyorum ki, “Libya’da ne işimiz var?” demiş olsaydık, bugün Libya’nın petrol tesislerinin hepsinde Batılı petrol şirketlerinin bayrakları dalgalanıyor ve bizim yapmakta olduğumuz altyapı işlerini de Batılı mühendisler yürütüyor olacaktı.

Ve şunu da biliyorum ki, bu Batılı ülkelerin hiçbirisinde “Ne işimiz var Libya’da?” sorusunu sormak hiç kimsenin aklının ucundan bile geçmeyecekti.

Çok şükür ki Türkiye, artık eski Türkiye değil!

Türkiye, kendisine biçilmiş olan üç beş beden dar gömleği yırtıp atmış, gücünün ve potansiyelinin farkına varmış vaziyettedir.

Ve bu ülke, gerekirse -sadece- yedi mühendisini sahaya sürmek için koca bir Airbus A-330’u kaldırmaktan imtina etmeyecek bir ülkedir.

Vesselâm…

Kalınız sağlıcakla efendim.