Ne işim var Azerbaycan’da?

Balkonlarda, camlarda, mağazalarda, caddelerde, arabalarda binlerce, on binlerce Azerbaycan bayrağı gördüm. Hepsinden de öte, güzel bir şiirin zengin kafiyeli iki mısraı gibi, Azerbaycan bayrakları ile birlikte Türk bayraklarını yan yana gördüm! Öyle ki, o kadar Türk bayrağını Cumhuriyet Bayramı’nda Ankara’nın caddelerinde göremezsiniz, mübalağa etmiyorum…

GEÇEN ayki Libya ziyaretimizden sonra, geçen hafta da teknik bir ekiple kardeş Azerbaycan’a, Bakü’ye gittik.

Yangın olur, biz yangına gideriz” hesabı, nerede bir hareket ve harâret varsa, yolumuz bir türlü oraya düşüyor işte...

Varsın düşsün! “Ne işimiz var filan yerde?” diye soranlardan olmadım hiç. “Ne işimiz var?” diye sorulan her bir yerde olmamız gerektiğine inananlardanım.

Ne İşim Var Libya’da?” başlıklı yazımda belirtmiş olduğum gibi, coğrafya boşluk kabul etmiyor.

Bizim olmadığımız, olmamamız istenen her yeri mutlaka başkaları dolduruyor. Olan da maalesef “Ne işimiz var?” dediğimiz o yere, oraların insanlarına oluyor!

Bununla da kalmıyor, olmadığımız her yerden Türkiye’nin etrafındaki çember daralıyor.

Artık Türkiye, hele de yakın coğrafyasında yahut hinterlandında, daha da doğrusu gönül coğrafyasında öyle oldubittilere göz yumacak bir ülke olmaktan çıktı, elhamdülillah. Bunu da lâf olsun, hamâset olsun diye söylemiyorum. Bilerek, görerek, yaşayarak ifade ediyorum!

Tarihinin belki de en önemli kırılma noktasını yaşayan Azerbaycan’da, yediğim içtiğim benim olsun, gördüklerimi anlatmak isterim efendim…

Aslında hiçbir şey yazmadan, sadece çektiğim fotoğrafları paylaşmak isterim. Lâkin bir iki kelâm etmeden de olmayacak…

Geniş ve temiz caddeler, bulvarlar, meydanlar gördüm.

Caddelerin her iki tarafında tertemiz kaldırımlar, güzel vitrinler, mağazalar, alışveriş merkezleri gördüm.

Birbirinden güzel tarihî, sanat eseri taş binalar gördüm.

Arabalarıyla, insanlarıyla, canlılığıyla Avrupa’nın kalburüstü ülkelerinin markalaşmış şehirlerine taş çıkaracak zenginlikte ve güzellikte bir şehir gördüm.

Kafanızı çevirdiğiniz her yerde, duvarlarda, reklâm tabelâlarında, otobüs duraklarında, vitrinlerde, arabaların camlarında “Qarabağ AzƏrbaycan’dır” sloganlarının yazılı olduğunu gördüm.

Alımlı bayanlar ve bakımlı beylerin yüzlerinde, sözlerinde bu slogana duyulan inancı ve ümidi gördüm.

Sırf Türk olduğum için nice itibar, yakınlık, muhabbet gördüm.

Balkonlarda, camlarda, mağazalarda, caddelerde, arabalarda binlerce, on binlerce Azerbaycan bayrağı gördüm.

Hepsinden de öte, güzel bir şiirin zengin kafiyeli iki mısraı gibi, Azerbaycan bayrakları ile birlikte Türk bayraklarını yan yana gördüm!

Öyle ki, o kadar Türk bayrağını Cumhuriyet Bayramı’nda Ankara’nın caddelerinde göremezsiniz, mübalağa etmiyorum…

Azerbaycan’da an itibariyle nasıl bir rûhun hâkim olduğunu ve Türkiye’ye karşı duyulan muhabbetin ne boyutta olduğunu anlatmayı, kelimeler yerine Bakü’de çektiğim yüzlerce fotoğraftan zorlanarak seçtiğim sekiz on tanesine bırakmak niyetindeyim efendim...

Allah bu kardeşliği, bu birlikteliği daim eylesin!

Tez zamanda Karabağ’ın işgalden kurtulmuş olduğunu görmeyi hepimize nasip etsin!

Ve bu muhabbet halkasının nice kardeş ülkelerin eklenerek ziyâdesiyle genişlemesini ihsan eylesin! (Âmin.)

“Qarabağ AzƏrbaycan’dır!”

Kalınız sağlıcakla efendim…





***

Avrupa Birliği’nin yıldızları dökülmüş, tekerleri patlamış, camı çerçevesi kırılmış ve çok da gideri kalmamış mevcût durumunu temsilen, yine Bakü’de objektifime takılan aşağıdaki fotoğrafı da paylaşmadan edemedim efendim…