Nayman Ana peşinde

En iyisi hiç oturmamak, hiç başlamamak. En baştan akıllı davranmak. Bir defa başladıysan, zararı görünce kalktıysan, hem de kalkarken masaya tekme atıp devirdiysen, sonra ağzına geleni söylediysen, kavgada söylenmeyecek lâfları sarf ettiysen, onlar da senin arkandan atıp tuttuysa, usturuplu da olsa, kibarca da olsa ağzının payını verdilerse…

CÜMLE âlemin bildiği: İçki öldürür, kumar söndürür.

Aha bu da ilâvesi: Noter tasdik eder.

İkisi de öyle büyük bir illet ki vazgeçmek için sağlam irade şart.

Göz göre göre kaybetmeyi kim ister?

Yanılıp edip de oturduysan bile masadan kalkmayı bileceksin. Kalkmayı bilmek de yetmez. Ne kadar uzağa kaçarsan kaç, masa geri çağırır. Masanın çağrısına kulak vermeyen kazanır, zira zararın neresinden dönersen kârdır ama geri gelmek, tekrar o masaya oturmak için içindeki şeytan dürter.

Bu sefer “Kazanacağım” der kumarbaz, “Kesin. Hem kayıplarımı telâfi edecek, hem de fazlasını kazanacağım”.

“Çıkarın kâğıtları. Dağıtın bakalım. İşte geldim.”

Hâlbuki bu hayâlden ibarettir. Yanılgı, sanılgı, ne derseniz deyin. Her zaman masayı kuran kazanır. Oyunun kuralı budur.

*

Masadan kalkıp gittikten sonra çağrıya ve içindeki dürtüye uyarak dönüp gelene diğerleri bıyık altından öyle bir gülerler ki kahkaha atsalar daha iyi.

Atan da olur zaten. Dönüp gelen sanır ki sevildiğinden o kadar memnun oldular, tekrar kavuştukları için kahkahalarla, gülüşlerle, tebessümlerle karşıladılar. Oradaki hinliği fark etmez.

Ya bir de fark ederse?

Ettiği hâlde dönmüşse?

Her şeyin farkında olduğu hâlde gelmiş, bile bile lâdes demişse?

İşte böylesi çok daha kötü.

En iyisi hiç oturmamak, hiç başlamamak. En baştan akıllı davranmak.

Bir defa başladıysan, zararı görünce kalktıysan, hem de kalkarken masaya tekme atıp devirdiysen, sonra ağzına geleni söylediysen, kavgada söylenmeyecek lâfları sarf ettiysen, onlar da senin arkandan atıp tuttuysa, usturuplu da olsa, kibarca da olsa ağzının payını verdilerse…

Buna rağmen sensiz yapamayacaklarını anlayıp geri çağırdılarsa, sen de kazanmanın cazibesine kapıldıysan, içindeki canavarın sesine kulak verdiysen yahut başka türlü mecburiyetlere uyduysan, o mecburiyetler nasıl bir baskıysa, iç mi dış mı, yoksa içler dışlar çarpımı mı, toplamı mı bilinmez artık, hâlin küldür, dumandır. Hâlin yamandır.

*

Çünkü onlar senin kaşına gözüne hayran değildirler.

Fularına, kravatına, yaka cebindeki zarif mendile meftun olmamışlardır.

Sahip olduklarının peşindedirler.

Elindekiler çekmektedir onları.

Kanını emeceklerdir.

Kafaya koymuşlardır.

Başka türlü yapamayacaklardır.

Mecburdurlar.

Sana ihtiyaçları büyüktür.

Sensiz bir yere varamazlar, kazanç elde edemezler. Bunu bilirler. Sen de bil.

Kendi aralarında oynasalar, yetmez. Ne alıp verseler, bir cepten alıp öbür cebe koyma mesabesindedir.

Asıl kâr, senden ütecekleridir. Ütülmek istemiyorsan, oyuna girme. En baştan başlama. Hadi başladın, zararı gör, vaktinde ayrıl. Bırak, kurtul.

*

Renklerin cazibesine kapılma. Işık oyunlarına aldanma. Baş döndüren kokulara kanma. Vaatleri gerçek sanma.

Elma şekerinin üstünde azıcık şeker vardır, ortasında kurtlu bir elma. Sonunda kala kala bir kazık kalır sana. Hepsini şeker görürsen yanarsın.

Anladın mı maralım? Anladın mı ceylan gözlüm?

Ananı unutma, babanı hatırla. Köyünü aklına getir. Kardeşlerini aklına getir. Arkadaşlarını düşün. Hatıralar var, koskoca bir geçmişin var. Tehditlere kulak asma. En fazlası nedir? Yel kayadan ne aparır?

*

Biliyorum, bu sözler boşuna. Sana ulaşmaz. Ama ne yapayım, söylemek zorundayım.

Nayman Ana peşinde. Seni bulması yakındır.

Karşına çıkarsa, gözyaşları içinde çağırırsa, sakın onu vurma. Tanı, bil. Biliyorum, unuttun ama bu sefer hatırla. Düş peşine, yuvana dön.