NATO ittifakında müttefikler nerede?

Her türlü terör eyleminde savunma işbirliğinin açık ilkesi ihlâl edilerek yalnız bırakılan, mağdur edilen ve saldırıya uğrayan Türkiye, hâlâ birliğine kast eden YPG’yi dahi terörist kabul etmeyen birlik üyeleri karşısında ne kazanır, ne kaybeder? Bu zorunluluk hâline gelen bir karar mıdır ve zaten yalnız olduğumuzu görmüş olur muyuz? Yoksa kazandığımız demokratik ve diplomatik hareket kabiliyetini sekteye mi uğratır?

AMACI askerî ve politik yöntemlerle üye ülkelerin güvenliğini sağlamak ve özgürlüğünü korumak olan NATO, kuruluş amacını gerçekleştiren, sonrasında değişen şartlara rağmen önemini ve işlevini yitirmeyen ve işleyişi standartları disipliner bir örgüt.

NATO’nun bu tarihsel standardı bugüne dek hep tek noktada sapma göstermiş: “Türkiye”!

Türkiye söz konusu olduğunda ne savunma işbirliği kapsamında ülkemin elinde bulunan silahların -uluslararası hukuk ve yürürlükteki antlaşmalara aykırı bir durum olmadığı hâlde- kullanımının engellemediği, ne de defalarca gerçekleştirilen darbelerde plânlayıcı ve destekleyici olarak rol almadığı kalmış NATO’nun.

Geçmiş darbelerde oluşturulan kaos ortamında yapılan kanlı darbelerin aksine, Türkiye’nin ve dünyanın türünde ilk olacak 15 Temmuz işgalci darbe girişimini de yine her şekilde destekleyen ve göstermelik dahi olsa demokrasi savunusu yapamayan, şaşıracakları şekilde bastırılan darbenin ardından günler sonra gelen açıklamaları hatırlatmama gerek var mı?

Bunca yıldır Türkiye’nin her anlamda yalnızca katkı sağladığı ama söylemler dışında bir fayda görmediği NATO’ya üyeliğini sorgulayanlara kızmayınız. Bilhassa teşekkürü hak ediyorlar.

Bizim varlığını ve üyeliğimizin gerekliliğini sorgulamayı yapmamız, başka türlü gerçekleşmeyecekti belki de.

Diğerkâm ve fedakâr bir ülke oluşumuz, kendi bağımsızlığımız ve haklarımız söz konusu olduğunda bizi yavaşlatan özellikler hâline gelmemeli. İyi ki itiraz ediyorlar da bunca yıl konumu ve farklı misyonu ile NATO’ya her anlamda güç katan Türkiye’nin içindeki denklemler biraz daha görünür oluyor.

Çarşamba günü gerçekleşen zirvede Suriye harekâtı bahane edilerek “Türkiye’nin birlikten çıkması gerekmiyor mu?” diye sorulmuş ABD Başkanı'na.

Cevap, her zamanki gibi enteresan ama biz artık şaşırmıyoruz: “Bu, NATO içinde görüşülmeli.”

ABD ve başlıca Avrupa ülkeleri tarafından silahla donatılan bir coğrafyada, sınır güvenliğini sağlamaya çalışan bir Türkiye var. O Türkiye ki, bugüne dek imzasını attığı her sözleşmenin gereğini, uluslararası güvenlik tehdidi içeren her türlü unsurda ihbarî ve operasyonel gereklilikleri yaparak yerine getirmiş bir ülke. Ancak sınır içinde ve hemen sınırında onlarca yıl maddî-mânevî gelişmesini sekteye uğratan terör belâsında yanında kimseyi bulamış.

Aksine bir de, ulusal güvenliğimizi sağlama çabalarında kendimizi haklı göstermeye uğraşmışız yıllarca.

Bu ülkede Türk’ün Kürt’e düşman olmadığını anlatmak zorunda kalışımız, olmayan ateşle yangında bırakmak istediklerinden.

İnanç, kültür ve köken üzerinden yıllarca işlenen ayrımcılık duygusu, şükür ki yeterince karşılık bulmadı ve biz kökeni ne olursa olsun kardeş bildik yanı başımızdakini.

Hâlâ deniyorlar, vazgeçmediler elbette. Şimdilerde plân daha büyük; o tohumlar üzerinden mülteciler sorununu da boca ederek sıkışmamızı bekliyorlar. Basıncın artması ile yeterli ateşlenecek yeni fitiller, eylem plânları çoktan hazır.

Gezi olmadı, 15 Temmuz olmadı; seçim sonuçları, ekonomik gidişat, halkın mutsuzluk oranı derken henüz istenen şartlar yeterince oluşmadığı için bekleniyor ama başka acil durumlar gerekli kılarsa, 15 Temmuz’da bir örneğini gördüğümüz gibi öne alınacak eylemler olabilir mi?

Akdeniz’deki ısınma, zamanlamayı ne şekilde etkiler? Enerjiden pay alma ihtimâli olan bir Türkiye nasıl engellenir?

NATO, tarihinde görülmemiş şekilde tüm dünyanın gözü önünde, sivilleri de koruyarak bir NATO ülkesi olarak ama yalnızca kendi imkânları ile yürüttüğü sınır güvenliği operasyonlarını bahane ederek Türkiye’yi üyelikten çıkarır mı?

Gelin, soruları değiştirelim…

Diplomatik tarihinde de en yoğun ve incelikli dönemi yaşayan, onca ihmâle rağmen uluslararası ilişkilerin temel prensiplerinden taviz vermeden kendini anlatmaya başlayan Türkiye, NATO’dan bugün ayrılırsa ne olur?

Her türlü terör eyleminde savunma işbirliğinin açık ilkesi ihlâl edilerek yalnız bırakılan, mağdur edilen ve saldırıya uğrayan Türkiye, hâlâ birliğine kast eden YPG’yi dahi terörist kabul etmeyen birlik üyeleri karşısında ne kazanır, ne kaybeder?

Bu zorunluluk haline gelen bir karar mıdır ve zaten yalnız olduğumuzu görmüş olur muyuz? Yoksa kazandığımız demokratik ve diplomatik hareket kabiliyetini sekteye mi uğratır?

Haydi dostlar, deyin hele, NATO’da Türkiye’nin müttefiki kimdir?